Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 5.Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.12.2004 gün ve 2002/752-2004/422 sayılı kararın incelenmesi Davalı D.K.vekili tarafından istenilmesi üzerine,Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 10.07.2006 gün ve 2005/9543-2006/8337 sayılı ilamı ile; (...Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğinden, davaya konu olay nedeniyle davalı hakkında açılmış olan bir ceza davasında mahkumiyet kararı bulunduğu, ancak henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi uyarınca ceza mahkemesinin kararı hukuk hakimini bağlamaz ise de somut olayın özelliği itibariyle maddi vakıanın tespiti açısından ceza davasının sonucu önem arz etmektedir. Bu nedenle sözü edilen ceza davasının sonucu beklenmeli, bundan sonra tüm deliller birlikte yeniden değerlendirilerek, varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmelidir. Yerel mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı D.K.vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, 08.01.2001 tarihli Akit Gazetesinin 10. sahifesinde yayımlanan “Esas olan neticedir” başlıklı köşe yazısında yer alan ifadelerle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla anılan yazının yazarı ve sorumlu yazı işleri müdürü aleyhine eldeki davayı açmış; daha sonra sorumlu yazı işleri müdürü hakkındaki davasını atiye terkle sadece yazar hakkındaki davasını sürdürmüştür.
Bu arada aynı yazı nedeniyle açılan ceza davası yazarın mahkumiyeti ile sonuçlanmakla birlikte karar henüz kesinleşmemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda ceza davasında verilen kararın kesinleşmesi beklenmeden dava kısmen kabul edilmiş; davalı yazarın temyizi üzerine Özel Dairece, ceza davasının sonucu beklenerek tüm deliller birlikte yeniden değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi, gereğine işaretle karar bozulmuştur.
Mahkemece ilk kararda direnilmiş ve hükmü temyize davalı Duran Kömürcü vekili getirmiştir.
Dava kişilik haklarına yayın yoluyla saldırıdan kaynaklanmakta ve saldırı içerdiği iddia edilen köşe yazısının davalı yazarca kaleme alındığında kuşku olmadığı gibi, bu husus davalının açık kabulünde bulunmaktadır.
Durum bu olunca, somut olay yönünden maddi vakıanın tespiti için ayrıca ceza mahkemesi kararının varlığının aranmayacağı belirgindir.
Davaya dayanak alınan ve davalı yazarca kendisi tarafından kaleme alındığı kabul olunan köşe yazısının hukuka aykırı olmadığı ve kişilik haklarına saldırı taşımadığı savunma olarak getirildiğine göre bu hususlar üzerinde durmakta yarar vardır.
Bir eylemin hukuka aykırılığının tespiti her zaman bir suçun unsurlarını da taşıdığı anlamına gelmemektedir. Diğer taraftan, suçun unsurlarının varlığının tespiti halinde ise durum farklı olup, bu halde her zaman hukuka aykırılığın varlığı kabul edilir.
Nitekim, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesinde “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” Hükmü yer almakta ve kural olarak bağımsızlık ilkesi benimsenmektedir.
Hukuk hâkiminin kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı olmadığı ancak aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgular ile bağlı olduğu yargısal uygulamada yerleşik biçimde kabul edilmiştir.
Buna göre bir eylemin davalı tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmişse bunun suç teşkil edip etmemesi hukuk hâkimini bağlamayacakken, davalı tarafından gerçekleştirilmediğinin tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı ise maddi vakıa açısından hukuk hâkimini bağlayacaktır.
Davalının eyleminin hukuk hakimini ilgilendiren yanı davanın dayanağı olan yasal düzenlemeler olup, bu eylemin ceza yargılaması açısından suçun unsurlarını taşımaması hukuk hakimini bağlayıcı bir özellik değildir. Bu nedenle de, hukuk hakimi ceza mahkemesince verilecek beraat kararı ile bağlı değildir.
Durum bu olunca, somut olay yönünden eylemin davalı tarafından gerçekleştirildiğinde kuşku bulunmadığına göre ceza mahkemesinin kararının kesinleşmesinin beklenmesi hukuk hakimi yönünden zorunlu kabul edilemez. Mahkemece yapılacak iş; dosyadaki delilleri değerlendirerek davalının eyleminin hukuka aykırı olup olmadığı ve böylece davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulup bulunulmadığının takdiri ile sonuca varmak olmalıdır ve yerel mahkemece de bu olgu üzerinde durularak ceza davası sonucu beklenmeden yargılama yapılıp, sonuca varılmış; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Açıklanan gerekçelerle, ceza davasında verilen kararın kesinleşmesinin beklenmesine gerek olmadığı gerekçesine dayanan direnme kararı bu yönüyle usul ve yasaya uygundur.
Ne var ki, bozma nedenine göre, davalı vekilinin diğer yönlere ilişen temyiz itirazları Özel Dairece incelenmemiş olup; bu inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı ceza davasının beklenmesine gerek olmadığına ilişkin DİRENME KARARI UYGUN OLUP, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 07.11.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Uyuşmazlık, Ceza hukuku ile Medeni hukuk arasında münasebet başlıklı B.K’nun 53. maddesinden hareketle, hukuk mahkemesi hakiminin, tarafları ve konuları aynı olan olayla ilgili olarak ceza mahkemesinde açılan dava ile ilgili verilecek ceza kararının kesinleşmesini bekleyip beklemeyeceği ve ceza mahkemesince verilecek kararlardan hangilerinin hukuk hakimini bağlıyacağı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak B.K’nun 53. maddesinde düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre; Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığı karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamı ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.
Böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğuna göre, ceza mahkemesinin bazı kararlarının hukuk hakimini bağladığını, bağlıyacağını kabul etmek yasal zorunluluktur.
Uyuşmazlık konularını, ceza mahkemesi kararlarının kesinleşmesinin beklenmesi ve bağlayıcılığı yönünden (2) başlık altında incelenmesi doğru olur.
1-Ceza mahkemesi kararlarının kesinleşmesinin beklenmesi hususu; Yakına kadar ve genel olarak uygulamada tarafları ve konuları aynı olan ceza davalarının sonuçlanması hukuk mahkemelerince bekleniyordu. Ancak, son zamanlarda yüksek yargımız (Yargıtay) genel olarak bu uygulamadan vazgeçerek nerede ise ceza mahkemesi kararlarının hiç beklenmemesi gibi bir eğilime girmiştir.
Kanaatimce, bu uygulama değişikliği ceza mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ile ceza mahkemesi kararlarının kesinleşmesinin beklenmesi kavramlarının yanlış algılanmasından kaynaklanmaktadır.
Hukuk hakiminin, ceza mahkemesi kararının kendisini bağlayıp bağlamadığını değerlendirebilmesi için, öncelikle ortada değerlendirmeye tabii tutulabilecek kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararının olması gerekir.
B.K’nun 53. maddesindeki düzenlemede de, bağlayıcılık yönünden esas alınması gereken ceza mahkemesi kararından kesinleşmiş karar olarak anlamamızın doğru olacağını düşünüyorum. Zira, kesinleşmemiş ceza mahkemesi kararının hangi hükümleri ve snuçları kapsadığını, ne şekilde kesinleşeceğini karar kesinleşmedikçe bilemeyiz. %1 ihtimalde olsa kesinleşmemiş ceza dosyası veya kararın verildiği şekilde kesinleşmeme ihtimali her zaman vardır.
Dolayısıyla, ceza mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenmesi hususu teknik bir konu olup, ceza mahkemesi kararının bağlayıcılığı yönünden yapılacak inceleme ve değerlendirmeden önce gelir.
Bunun sonucu olarak, hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararının kendisini bağlayıp bağlamayacağının tespiti bakımından takdir hakkının olmasına karşılık, kanaatimce ceza mahkemesi kararın kesinleşmesinin beklenmesi yönünden takdir hakkı yoktur. Ceza mahkemesinin kararı ancak kesinleştiğinde sonuçlarını doğuracağından ve hukuk hakimi de bu kesinleşen sonuçlara göre B.K’nun 53. maddesi gereğince kararın bağlayıcılığını tartışabileceğinden ceza mahkemesi kararının kesinleşmesini hukuk hakiminin beklemesi hukuki ve yasal bir zorunluluktur.
2-Ceza mahkemesinin kararlarının hangilerinin hukuk hakimini bağlayacağı hususu;
Bu konuda yukarıda açıkladığım gibi BK’nun 53. maddesinde düzenleme yapılmıştır.
Bu düzenleme ışığında uygulama olarak, ceza davasında sanık olan kişinin, eylemi yapmadığının veya eyleme katılmadığının, zaruret veya meşru müdaafa halinde eylemi yaptığının veya trafik kazalarında sanığın tamamen kusursuz olduğunun veya eylemin unsurları yönünden suç oluşturmadığının tespit edilmesi nedeniyle beraat kararı verilmesi halinde (Bu haller de hukuka aykırılık oluşmadığından) beraat kararının hukuk hakimini de bağlayacağını, hukuk mahkemesindeki davalının tazminatla sorumlu tutulamayacağını düşünüyorum.
Ayrıca, maddi vakıa olarak ceza mahkemesinin tespit edip kabul ettiği hususlarda da ceza mahkemesinin tespit ve buna ilişkin kararının hukuk hakimini bağladığının kabulü gerekir.
Örnek olarak, ceza hakimi sanığın 10 adet burma bilezik çaldığını kabul ettiği takdirde hukuk hakimi de bu adet ve cins yönünden ceza hakiminin tespit ve kabulü ile bağlıdır. Diğer bir deyişle hukuk hakimi artık kabul edilen adet ve cinsten başka şekilde karar vermemesi gerekir.
SONUÇ:
1-Tarafları ve konuları aynı olan ortada bir ceza davası varsa, hukuk hakiminin taktir hakkı olmaksızın ceza davasının kesinleşmesini beklemesi ve kesinleşecek ceza mahkemesi kararına göre bağlayıcılığını tartışıp karar vermesi gerekir.
2-Ceza mahkemesinin, (Delil yetersizliği nedeni ile olmaksızın) ceza mahkemesinde sanık, hukuk mahkemesinde davalı olan kişinin;
A-a) Eylemi yapmadığının, eyleme karışmadığının,
b) Eylemi zaruret halinde veya meşru müdafaa halinde yaptığının,
c) Trafik kazalarında sanığın tamamen kusursuz olduğunun,
d) Eylemin suç teşkil etmediğinin, ( Suç unsurlarının oluşmadığının)
Tespit etmesi nedeniyle ceza mahkemesince verilen beraat kararlarının (Sanığın-davalının eyleminin hukuka aykırı olmaması nedeniyle) hukuk hakimini de bağlayacağını,
B-a) Maddi vakıa olarak ceza mahkemesinin tespit edip kabul ettiği hususlar yönünden de ceza mahkemesinin tespit edip kabul ettiği hususlar yönünden de ceza mahkemesi kararının hukuk hakimini de bağlayacağını, düşünüyorum.
Yukarda açıkladığım nedenlerden dolayı Sayın çoğunluğun aksi yöndeki düşünce ve kararlarına katılmıyorum.