1. Hukuk Dairesi 2014/19040 E. , 2017/281 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, eşi ile davalının babası olan... arasında mazot alımından dolayı iş ilişkisi olduğunu, ekonomik nedenlerden dolayı aldıkları mazotun bedelini ödeyemediklerinden davalının babasına borçlanmaya başladıklarını adına kayıtlı 3718, 3717 ve 3715 parsel sayılı taşınmazları hiç bir ödeme yapılmaksızın ve karşılıksız olarak baskı ile davalıya devrettiğini bu hususta İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/1 Esas sayılı dava dosyası üzerinden yargılama yapıldığını ileri sürerek, korkutma nedeniyle taşınmazların tapularının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi ...’in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp , düşünüldü.
-KARAR-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle,davacının tehdite maruz kalarak taşınmazları temlik ettiği gerekçesiyle Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunduğu 21.05.2008 tarihinden dava tarihi olan 12.01.2011 tarihine kadar Borçlar Kanunu 39. madde de belirlenen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre; davacının temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 6.20.-TL. bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına, 18.01.2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
./..
-KARŞI OY-
Dava, korkutma (ikrah) hukuki sebebine dayalı tapu iptal tescil davasıdır.
Yerel mahkemece davanın, hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Sayın çoğunluk kararın onanmasına karar vermiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan görüş aykırılığı, davanın hak düşürücü sürede açılıp açılmadığına ilişkindir.
Korkutmanın ortadan kalktığı tarih itibariyle uyuşmazlık hakkında uygulanacak yasa hükmü 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 31. Maddesidir. Söz Konusu yasa hükmü " Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet vermiş nazarıyla bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkutmanın zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder.
Hile ile haleldar olmuş yahut ikrah ile yapılmış olan bir akde icazet, zarar ve ziyan talebinden feragati istilzam etmez." şeklinde düzenlenmiştir.
Bu yasal düzenlemede bahsedilen süre açıkça sözleşmeyle bağlı olmadığını diğer tarafa bildirmektir.
"İptal beyanı hiçbir şekle tabi değildir. Şekle bağlı bir sözleşme örtülü irade beyanıyla da iptal edilebilir. İptal hakkı, yenilik doğuran bir hak olduğu için, bunun kullanılması şarta bağlı tutulamaz...
İptal hakkı, açık bir irade beyanıyla kullanılabileceği gibi, örtülü bir irade beyanıyla da kullanılabilir. Örneğin karşı tarafa verdiği şeyi geri isteyen veya aldığı şeyi geri veren tarafın bu davranışı örtülü bir iptal beyanıdır...
İptal hakkının bir yıllık kısa süre dışında ayrıca sözleşmenin kurulmasından itibaren on yıllık azami (mutlak) bir süre ile de sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı doktrinde tartışmalıdır. İradesi bozulan kimse, sözleşmeyi yaptıktan 5, 10 veya 30 yıl sonra yanılma veya aldatmayı öğrenmişse, acaba bu öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık süre içinde sözleşmeyi iptal edebilirmi?... Yargıtay sözleşmeden itibaren 10 yıl ile bu süreyi sinirlamıştır... İradesi sakatlanan kişinin, iptal beyanı, karşı tarafın hakimiyet alanına ulaştığı anda istenen sonucu kendiliğinden doğurmaya yeterlidir. Ayrıca bir iptal davası açmaya, dolayısıyla iptali dava yoluyla ileri sürmeye gerek yokturb" ( Prof. Dr. Fikret Eren Bonçlar Hukuku Genel Hükümler 18.Baskı. 412 vd. Sayfalar)
" Hata, hile, ikrah her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Korkutmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. (1.Hukuk Dairesinin 2014/ 11612E, 2014/ 14462K, 18.9.2014 tarihli-, 2013/21405E, 2014/50K, 13.1.2014 t.li, 2016/11701E, 22.12.2016 t.li v.d.birçok karar)Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin emsal kararı;
"Mahkemece, davacıların suç duyurusu üzerine ....’ın ihkak-ı hak suçundan mahkum olduğu, davalılar hakkında zorla senet imzalamaktan dolayı ceza davası bulunmadığı, ayrıca BK’nun 31. maddesine göre bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra dava açıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
../...
1- Borçlar Kanunu’nun 31’nci maddesine göre, “Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazariyle bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder.” Bu kanun hükmü uyarınca ikrah ile akit yapmak zorunda kalan kişi, iptal hakkını bir yıllık hak düşürücü süre içinde kullanmak zorunda olup, bu beyanın bir yıllık hak düşürücü süre dolmadan karşı tarafın hakimiyet alanına ulaşması gerekir. İptal beyanının bir şekle tâbi olduğu konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığından, hukuki niteliği itibarıyla bozucu yenilik doğuran bu hakkın kullanılmasının dava açma gibi belli bir usulde ileri sürülmesi zorunlu değildir.
Somut olayda davacılar, olayın meydana geldiği 2003 yılı içerisinde zorla senet imzalatıldığı iddiası ile Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunmuş, ayrıca aynı yıl içerisinde aynı nedenle icra mahkemesinden şikayet yoluyla takibin iptalini talep etmişlerdir. Bu durumda davacıların BK’nun 31’nci maddesinde öngörülen bir yıllık süre içerisinde hiçbir şekle bağlı olmayan iptal beyanında bulunduklarını kabul etmek gerekir. Bu nedenle mahkemece menfi tespit davasının ikrahın ortadan kalkmasından itibaren bir yıllık sürede açılmadığı şeklindeki gerekçesi isabetsizdir.
2- Mahkemece hükme esas alınan Ankara 6.Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararında taraflar arasındaki alacak-borç ilişkisi nedeniyle zorla senet imzalatma eyleminin kendiliğinden hak alma şeklinde nitelendirildiği ve bu nitelendirmeye göre mahkumiyet hükmü kurulduğu anlaşılmakta ise de söz konusu kararda taraflar arasındaki alacak-borç ilişkisinin miktarı konusunda bir saptamaya yer verilmemiştir. Bu durumda bonolarda yazılı miktarlara itibar edilip, ispat yükünün tayininde hataya düşülmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır." şeklindedir.( 19.H.D. 2012/6338E, 2012/11554K, 11.7.2012 t.)
Yukarıda açıklanan gerek akademisyenlerin görüşü, gerekse Yargıtayın ve özellikle dairemizin uygulamaları nazara alındığında, iptal hakkının ileri sürülmesinin hiç bir şekle tabi olmadığı, hele hele dava açmanın zorunlu olmadığı anlaşılmaktadır.
Somut olaya döndüğümüzde; Davacının taşınmazları 17.7.2007 tarihinde davalıya devredilmiştir. Davacı tarafından 21.5.2008 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş, bunun üzerine davalı ve müşterekleri hakkında suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurmak, örgütte yönetici olmak, üye olmak, tefecilik, tehdit, nitelikli yağma, 6136 sayılı yasaya muhalefet, ihaleye fesat karıştırmak, uyuşturucu madde bulundurmak suçlarından kamu davası açılmıştır. Davacı bu suretle sözleşmeyle bağlı olmadığını süresi içinde ortaya koymuştur. Bundan sonra yasa koyucu dava açılması için bir süre öngörmemiştir. Bu süre Yargıtay uygulamalarında olduğu gibi işlemden itibaren 10 yıl olarak kabul edilebileceği gibi iyi niyet kuralları ile sınırları belirlenebilir.
Davacı, süresi içerisinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirdiğine göre, mahkemece işin esasına girilerek korkutmanın bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, hak düşürücü süre içinde dava açılmadığı gerekçesiyle ret kararı verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.