21. Hukuk Dairesi 2015/6100 E. , 2016/2761 K.
"İçtihat Metni"
Davacı, alacağın zamanaşımına uğraması nedeniyle takip ve takibin kesinleşmesiyle kuruma ödenen 828.84 TL ödemenin ve dava sonuçlanıncaya kadar emekli maaşından kesinti yolu ile yapılacak ödemelerin ödeme tarihinden itibaren faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Yerel Mahkeme, davacı vekiline 10.12.2014 tarihinde tefhim edilen kararı, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 8. maddesi hükmüne göre 8 günlük sürede temyiz etmediği gerekçesiyle 09.02.2015 tarihli Ek Kararı ile temyiz isteminin reddine karar vermiştir.
Davacı vekili, temyiz talebinin reddine dair ek kararı süresinde temyiz etmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal" olarak anlaşılması zorunludur.
Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veya gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanması mümkün olduğundan, gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.
Hal böyle olunca davacı vekilinin mahkeme kararını 19.12.2014 tarihinde temyiz ettiği, gerekçeli kararın ise 20.01.2015 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmış olup Yasa"da öngörülen 8 günlük temyiz süresinin geçtiğinin kabulü doğru değildir. Hal böyle olunca, davacı vekilinin hükmü süresinde temyiz ettiği anlaşıldığından Yerel Mahkemenin temyiz -isteminin reddine ilişkin 09.02.2015 tarihli ek kararının bozularak kaldırılması ve asıl hükmün temyizini amaçlayan temyiz itirazlarının incelenmesi gerekir.
2) Dava; davacının 1999/2614 takip sayılı icra dosyasına konu alacağın zamanaşımı süresi dolduğundan bu alacağa ilişkin emekli maaaşından yapılan kesintilerin ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte iadesi istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 1999/2614 nolu icra dosyasında prim borçlarından dolayı işlem gördüğü, 01.06.1999 tarihinde mal bildiriminde bulunup taksitlendirmeye başvurduğu, 24.05.2001 tarihinde taksitlendirmeye tekrar başvurduğu, ancak taahhütlerini yerine getirmediği, davacının taşınır ve taşınmaz malları hakkında en son 05.12.2006 tarihinde haciz işlemi yapıldığı, 31.12.2013 tarihinde davacının yaşlılık aylığından 1999/2614 takip sayılı dosya ve kuruma olan diğer borçları nedeniyle kesinti yapılmaya başlandığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, söz konusu aylara ait borçların 6183 sayılı Yasa"nın 102. maddesi gereğince zamanaşımına uğrayıp uğramadığına ilişkindir.
3917 sayılı Kanun"un yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihi ve bundan sonraya ilişkin prim ve gecikme zamları yönünden 6183 sayılı Kanun"un zamanaşımına ilişkin 102. madde ve ardından gelen maddeleri geçerlidir. Bu yönde 102. madde hükmüne göre zamanaşımı süresi 5 yıl olup zamanaşımı süresinin başlangıcı ise alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden yıl başıdır. 5198 sayılı Kanun"un 11. maddesi ile değişik 506 sayılı Kanun"un 80. maddesinin 5.fıkrasına göre, 6183 sayılı Kanun"un zamanaşımını düzenleyen 102. maddesinin prim alacaklarının tahsilinde uygulanmayacağı belirtilmiş ise de bu değişiklik, yürürlük tarihi olan 06.07.2004 tarihinden sonra tahakkuk edecek prim borçlarına uygulanabilecektir.
6183 sayılı Kanun"un 103. maddesinde zamanaşımını kesen haller sayılmış olup kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlar.
Somut olayda; davalı Kurum tarafından davacının 1999/2614 takip numaralı dosyasına ilişkin zamanaşımı süresinin geçip geçmediği detaylı olarak araştırılmadan sonuca gidilmesi isabetsiz olmuştur.
Mahkemece yapılacak iş; davacının 1999/2614 takip numaralı dosyadan yapmış olduğu taksitlendirmelere ve taşınır ve taşınmaz malları üzerine konulan hacizlere ilişkin tüm belgeler getirtilerek, ayrıca 05.12.2006 tarihi sonrası icra dosyasında işlem yapılıp yapılmadığı araştırılmak suretiyle 6183 sayılı Yasa"nın 103. maddesinde belirtilen zamanaşımını kesen nedenler de dikkate alınarak, toplanan delillerle varılacak sonuca göre hüküm kurmaktır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 24/02/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.