Esas No: 2007/4-613
Karar No: 2007/713
Karar Tarihi: 2007
İş Gücü Kaybı - İş Kazası - Maluliyet - Malullük Aylığının Kesilmesi - Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2007/4-613 Esas 2007/713 Karar Sayılı İlamı
Hukuk Genel Kurulu 2007/4-613 E., 2007/713 K.
Hukuk Genel Kurulu 2007/4-613 E., 2007/713 K.
- İŞ GÜCÜ KAYBI
- İŞ KAZASI
- MALULİYET
- MALULLÜK AYLIĞININ KESİLMESİ
- 506 S. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU(MÜLGA) [ Madde 11 ]
- 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 74 ]
- 1479 S. ESNAF VE SANATKARLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANL... [ Madde 63 ]
- 1479 S. ESNAF VE SANATKARLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANL... [ Madde 82 ]
- 1479 S. ESNAF VE SANATKARLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANL... [ Madde 33 ]
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 18.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.10.2005 gün ve 2004/354 E- 2005/392 K.sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 07.11.2006 gün ve 2006/9490-11795 sayılı ilamı ile;
(...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, haksız eylemden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, dava kabul edilmiştir.
Davacı, dava dilekçesinde Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinin 25/1/2001 tarihli raporuna göre %45 oranında malûl kaldığını belirterek istemde bulunmuştur. Mahkemece, Bağ-Kur Genel Müdürlüğünce maaş bağlanması sırasında tespit edilen 2/3 oranındaki maluliyet miktarı esas alınarak yapılan hesaplamaya göre hüküm kurulmuştur. Davacı, %45 maluliyet oranına dayandığına göre, istekten fazlasına karar verilemiyeceği gözetilerek bu orana göre hesap yapmak gerekirken, talep aşılarak 2/3 oranına göre karar verilmiş olması HUMK.nun 74.maddesine aykırı olup bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince
KARŞI OY YAZISI
Davacı Mehmet G....., 10.10.1990 tarihinden itibaren 1479 Sayılı Yasaya tâbi Esnaf Bağ-Kur Sigortalısıdır. 3.8.2000 tarihinde, davalı şirketin faaliyet gösterdiği inşaat sahasında, kendi sevk ve yönetimindeki kamyona hafriyat yüklenirken, aynı işte şirkete ait paletli kepçeyi kullanan sigortalı işçi Salih TUTAR"ın sevk ve yönetimindeki iş makinesinin hatalı kullanımı sonucunda kaza geçirerek, "%45 oranında" malûl kaldığından bahisle, "fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere", işgücü kaybından dolayı 75.000.000.000 TL maddi, 2.500.000.000 TL manevi tazminatın davalı şirketten tahsili isteminde bulunmuştur.
İşbu davanın açıldığı 11.9.2001 tarihi itibarıyla, davacının malûliyet ve sağlık durumunu belirleyen Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Kurulunun 25.1.2001 tarihli %45 çalışma gücü kaybı bildiren raporu ile, 26.9.2000 tarihli Diyarbakır Devlet Hastanesi Sağlık kurulunun % 60 sakatlık bildiren raporunun esas alınarak dava dilekçesindeki talebin oluşturulduğu, fazlaya dair haklarının da saklı tutulduğu görülmektedir.
Davacıya ait tüm bu raporlar ve ekindeki ön muayene tetkik ve tedavi evrakı birleştirilerek, davacının malûliyetine dair aylık bağlanması isteği, Bağ-Kur Genel Md.lüğünce değerlendirilmeye alınarak, 1479 Sayılı Yasanın 27, 28 ve 29 uncu maddeleri ile Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğünün 10 uncu maddesinin A bendinin 4 üncü fıkrası gereğince; "Sigortalının 2/3 oranında işgücünü kaybettiği, kontrol muayenesinin gerekmediğine, 13.9.2001 tarih ve 1606 sayılı kararı ile malûliyetine" karar verilmiştir.
Bu karara itiraz üzerine, Kurumca, davacının malûliyet evrak ve raporları, yeniden incelenerek, "itirazın reddi ile 13.9.2001 tarih ve 1606 sayılı kabul kararının yerinde olduğuna" dair 30.5.2002 tarih ve 780 karar sayılı karar alınmıştır. Bunun gereği olarak Sağlık İşleri Başkanlığınca davacıya, malûliyeti gereğince 1.10.2000 tarihinden geçerli olmak üzere, 1479 S.K.30-31 inci maddeleri uyarınca malûliyet aylığı bağlanmıştır.
Gerek malûliyetin ve oranının tespiti, gerekse aylık bağlanmasının yasal dayanağı; 1479 sayılı yasanın 82 inci maddesinin yollaması ile, 506 sayılı yasanın 109 uncu maddesinde yer alan hukuki ve idari silsiledir. Bu yasa maddesi gereğince, iş kazası geçiren Bağ-Kur sigortalısının malûliyetinin tespiti ile, Sosyal Sigortalar Kurum sigortalısının malûliyetinin tespitindeki yöntem aynıdır. Davacının 3.10.2000 tarihinde iş kazası geçirdiğinden haberdar olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş müfettişliğince kaza mahallinde yapılan incelemede, davacı Mehmet G..... ile, davalı şirketin sigortalı işçisi kepçe operatörü Salih TÜRKOĞLU"nun durumu, İş Ve Sosyal Güvenlik Hukuku norm ve ilkeleri yönünden değerlendirilerek, 506 sayılı yasanın 11 inci maddesi gereğince olayın, kaza mahalli, oluşumu ve sonuçları itibarıyla "İŞ KAZASI" niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır.
Görüldüğü üzere, söz konusu kaza olayı, karayolları üzerinde gerçekleşen olağan bir trafik kazası değildir. Bağ-Kur üyesinin maruz kaldığı tipik bir "iş kazasıdır." Tespiti yine 1479 Sayılı Yasanın 82 nci maddesinin yollama yaptığı 506 Sayılı Yasanın ilgili maddeleri ile gerçekleştirilmiştir. Böylece, bu kaza nedeni ile açılan maddi ve manevi tazminat davası için ağırlıklı uygulanacak yasalar; 1479 ve 506 Sayılı yasalardır.
Keza, Kurumca, Bağ-Kur"luya bağlanacak gelirlerin, 3 üncü şahıstan tahsilinde (rücu"unda) 1479 Sayılı Yasanın 63 üncü maddesi ile, görevli mahkemeyi belirleyen 70 inci madde hükümleri ve uygulanacak zamanaşımının 10 yıl olarak belirlenmesi hali, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, esasen görevli mahkemenin 5521 sayılı yasanın 1-son maddesi gereğince İş Mahkemesi olması gerektiği ortadadır.
Yargılamanın başında bu hal, Asliye Hukuk Mahkemesince de gözetilip görevsizlik kararı verilmiş ise de, kararın temyizi üzerine derecattan geçerek kabul görmemiş ve yargılama Asliye Hukuk Mahkemesinde sürdürülmüştür. Oysa ki gerek dayanak alınacak yasa maddeleri, gerekse zamanaşımı defi, tazminat hesabında uygulanacak yöntem ile, bunun dayanağı olan veriler, tamamen İş Ve Sosyal Güvenlik Hukuku ilke ve hükümleri dahilinde yürütülmelidir. Bir maddi olgunun iki ayrı sonucu olamaz.
Somut olayda olduğu gibi, aynı iş kazasında kazalanan Bağ-Kur"lunun iş gücü kaybı, Bağ-Kur için 2/3, diğer taraflar için %45 olarak değerlendirilemez. Davacı, dava açma sırasında böyle veya daha başka bir oran bildirmiş olsa dahi, netleştirilip kesinlik kazanmadan, dosya, tazminat hesabı için bilirkişiye tevdi edilemez. Keza, tazminat hesabının diğer verileri olan ücret ve kusur oranı dahi netleştirilmeden hesap raporu aldırılamaz. Varsa uyuşmazlık veya çelişki giderilmelidir.
Nitekim, davacı Bağ-Kur"lunun malûliyet oranına itiraz edildiğinden, raporlar yeniden değerlendirilerek kesinlik kazanıp 2/3 olarak malûliyeti netleştirilmiştir. Bu uygulamada, 506 sayılı yasanın 109 uncu maddesindeki silsile takip edilir. Bu yollar tüketildiğinde (Yüksek Sağlık Kurulundan da rapor aldırıldıktan sonra), mahkemece Adli Tıp ilgili ihtisas dairesinden veya tıp fakülteleri konseylerinden rapor aldırılmalı, durum inceletilmeli, buna da itiraz halinde, Adli Tıp Genel Kuruluna dosya gönderilmelidir.
Olayda ise, 2/3 malûliyetin yerinde olmadığına dair mahkemeyi olumsuz kanaate ulaştıracak olguya rastlanmadığından, malûliyet oranı, kurumca bildirilen şekilde benimsenerek; "%30 kazalı kusuru ve 2/3 işgücü kaybı ile" bilirkişiden hesap raporu aldırılmıştır. Ayrıca gerekli olduğu üzere, kurumun bağladığı gelirlerin peşin sermaye değeri sorularak gelen miktar, tazminattan düşülmüştür: Burada kurumun esas aldığı miktar, 2/3 iş gücü kaybıdır. Davacı bu aşamada ıslah dilekçesi vererek tazminat hesap raporundaki verileri kastederek, bilirkişi raporundaki sonuç gereğince tazminat talebini artırmıştır.
Tam bu noktada Yüksek Dairece; "Davacının dilekçesindeki talepleri % 45 işgücü kaybına dayandığına göre, istekten fazlasına HUMK.nun 74 üncü maddesi uyarınca hükmolunamayacağından, 2/3 malûliyete göre hesap yaptırılmasını hatalı bulunarak" hüküm bozulmuştur.
Oysa ki, mahkemece son derece isabetli olarak, davacının gerek malûliyetine ilişkin, gerekse ücret ve kusur durumu ile ilgili bilgiler, Sosyal Güvenlik Hukukunun "Norm Ve Standart Birliği" ilkesinin gerekliliği olarak, RE"SEN belirlenip, hesap raporunda yer alması sağlanmıştır. Uygulanacak doğru yöntem de budur. Bu nedenle, mahkemenin % 45 işgücü kaybını esas alarak rapor tanzimine dayalı tazminat hükmü kurması hatalı olacaktır.
Ayrıca, 2/3 malûliyete bağlı olarak Bağ-Kur dan maluliyet aylığı alan Bağ-Kur" lunun bu dava ve hüküm gereğince malûliyetinin %45 e düştüğü görüldüğünde, 1479 sayılı yasanın 33 üncü maddesi gereğince malûliyet aylığının durması veya kesilmesi gibi olumsuz sonuçların meydana gelmesi olasıdır. Bu ilamın kesinleşmesi ile malûliyet düzeyi %45" de kalacağından, 2/3"e tekabül eden %66 fark malûliyet tazminatı da, kesin hüküm nedeniyle ileride istenemeyecektir.
Diğer bir olumsuz sonuç da, davacının eline % 45 malûliyet üzerinden tazminat geçmesine rağmen, kurum, üçüncü kişiden 63 üncü maddeye göre, ödediği miktarı 2/3 malûliyet üzerinden talep edecektir. Bu durum norm ve standart birliğinin sağlanamadığının göstergesidir.
Tüm bu anlatılan hususlar hep birlikte değerlendirildiğinde; Yerel mahkemenin görevinin Asliye Hukuk Mahkemesi dahi olsa, davanın çözümünde ağırlıklı olarak uygulanan yasa maddeleri, Sosyal Güvenlik yasaları olup, norm ve standartlar birliğinin sağlanması ilkesi gereğince, kusur, malûliyet, ücret varsa artışlar ve bunun gibi objektif verilerin mahkemece re"sen belirlenip, sonuca gidilmesi gerekmektedir.
Yerel Mahkemece de, bu ilkeler göz önünde bulundurularak, kurumca belirlenen 2/3 işgücü kaybı üzerinden hesap raporu aldırılıp sonuca gidilmiştir. Kaldı ki dava dilekçesinde de fazlaya ilişkin talepler saklı tutulmuş olup, ıslah dilekçesinde, hesap bilirkişi raporuna atıfta bulunularak, 2/3 iş kaybı üzerinden, belirlenmiş hesaplamadaki artışlar gereğince ek tazminat istenmiştir.
Burada tazminat miktarının artışına neden olan olgu, işgücü kaybının %45 den 2/3 oranına yükseldiğinin belirlenmesi üzerine çıkan hesaplama sonucudur. Islah ile kastedilen artış da, dolayısıyla iş gücü kaybındaki artışın sonuçlarını da kapsar. Bu durumda, HUMK:nun 74 üncü maddesine aykırılık teşkil eden bir uygulama bulunmamaktadır.
Kanımca, bu dava tipindeki yargılamaların, daha ser"i ve teknik ve hesaplamaların yöntemince yapılabilmesi için, görevli mahkemenin Asliye Hukuk mahkemesi değil re"sen delil toplama yetkisini haiz olan İş Mahkemesinin olması gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin yukarıda anlatılan gerekçeleri kapsayan ısrar kararını isabetli bulduğumdan ve hükmün onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, aksi görüşteki Yüksek Dairenin ve Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunun bozma kararına katılamamaktayım.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.