21. Hukuk Dairesi 2015/21298 E. , 2016/2704 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, hem eşinden hem babasından dolayı ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Davacı, 1479 sayılı Yasa kapsamında bulunan eşinden almakta olduğu ölüm aylığının yanısıra ayrıca yine 1479 sayılı Yasa kapsamında olup ölen babasından dolayı da ölüm aylığı alabileceğinin tespitini istemiştir.
Mahkemece yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık; 1479 sayılı Yasa kapsamında ölen eş ve babadan dolayı ayrı ayrı ölüm aylığı bağlanıp bağlanamayacağı ve yasaların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kural ve kavramların tartışılması noktasında toplanmaktadır.
Kural olarak, aynı konuya ilişkin ve aynı nitelikte iki yasanın aynı zamanda uygulanması söz konusu olamaz. Esasen yasalar birbirini izlediğinden, “yasaların zaman bakımından uygulanması sorunu” olarak nitelenen bu sorun, yasaların birbiri ile çeliştiğini göstermez. Sorun, hangi yasanın geçerli olduğu sorunudur.
İlk olarak yasalar, metinlerinde belirtilen tarihte yürürlüğe girer ve buna bağlı olarak hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkileyip etkilemeyecekleri, yani geçmişe etkili olup olmadıkları ile ilgili mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle yasalara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide yasaların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek özel hukuk ve gerekse kamu hukuku alanında, kural olarak her yasa, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır, o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, ..., 2000, sh:193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18.Bası, Turhan Kitabevi, ... 2003, sh:73).
Hukuk devletinin hukuki güvenlik ilkesi herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzenleyebilmesi anlamına gelir. Kişilerin davranışlarını düzenleyen kurallar onlara güvenlik sağlamalıdır. Bu güvenliğin sağlanabilmesi her şeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına kendisinin de uymasına bağlıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar da, başta mahkemeler olmak üzere onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E. 1988/232 K; 13.10.2004 tarih ve 2004/10-528 E. 2004/533 K; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E. 2005/241 K; 14.03.2007 tarih ve 2007/3-121 E. 2007/128 K. sayılı kararları).
Yasaların geriye yürümemesi kuralının istisnaları arasında, kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydıyla yasanın yargılama hukukunu düzenlemesi, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin olması ve beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar bulunmaktadır.
Ölüm aylıklarına hak kazanılma şartları bakımından da, sigortalının ölüm tarihinde (hakkı doğuran olay) yürürlükte bulunan Yasa hükümlerine göre belirlenir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olan eşinin 28.08.1996 tarihinde vefat ettiği, 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olan babasının 09.10.1982 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Somut olaydaki uyuşmazlığın yasal dayanağı babanın ölüm tarihi olan 09.10.1982 tarihinde yürürlükte bulunan 02/09/1971 tarihli 1479 sayılı yasanın 46. maddesidir. Bu yasanın 2. ve 3. fıkralarının etkisi 24/08/2000 tarihli 619 sayılı kanun hükmündeki kararnamenin yürürlük tarihine kadar devam edecektir.
02/09/1971 tarihli 1479 sayılı yasanın 46. maddesinin 2. fıkrasında ""Sigortalının kız cocukları evlenirse bağlanan aylık kesilir. Aylığın kesilmesine yol açan evlenmenin son bulması halinde, dul kaldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak kaydı ile yeniden aylık bağlanır "" hükmü yer almaktadır.
619 sayılı kanun hükmünde kararname ile yasanın bu şekli “sigortalının kız coçuklarına bağlanan aylıklar, bu kanun ile diğer ... kanunları kapsamında çalışmaya başladığı veya evlendikleri tarihi takip eden aylık ödeme tarihinden itibaren kesilir. Aylığın kesilmesine yol açan nedenlerin ortadan kalması halinde bu kanunu 45. maddesinin 2. fıkrasının (c)bendi saklı kalmak şartıyla, bu tarihi takip eden aylık ödeme tarihinden başlanarak yeniden aylık bağlanır. Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan da fazla olanı ödenir ” hükmü yer almaktadır. Ancak bu fıkranın yürürlük tarihi itibari ile somut olayımızla ve de ölen babasının ölüm tarihinin 09.10.1982 olması nedeniyle uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Davacının eşi 12.09.1996 tarihinde vefat ettiğinden, dul aylığı evlenmemek kaydı ile talep üzerine takip eden aybaşında hakedilecektir. Bunu haketmek için başka bir şarta ihtiyaç yoktur. Diğer yandan ölen babasından dolayı yetim aylığının 2. aylık olarak hak edebilmesi için eşin ölüm tarihi olan 12.09.1996 tarihinde yürürlükte bulunan 46. madde hükümlerinin incelenmesinde şartların, dul olmak ve geçimini sağlayacak aylık gelirinin bulunmaması gerektiği görülmektedir. Öncelikle bu tarihte geçimin sağlanması için ne kadar parasal kaynak ve imkanın var olması gerektiği hususunun araştırılması ve tartışılması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla dul aylığının miktarı haksahibine geçimini sağlamaya yeterli bir miktarda bulunup bulunmadığı hususu gözden geçirilmeli bir başka gelir kaynaklarının varlığının da araştırılmasına ve tümünün tartışılmasına gerek bulunmaktadır.
Bu varlık kaynaklarının aylık bağlama tarihinde, geçimi için yeterli olmadığı kanaatine varlığında da II. aylığın bağlaması gerektiğine karar verilmelidir.
Oysa, yerel mahkemece yasanın 12/09/1971 tarihli şekli değil, 619 sayılı Kanun hükmünde kararname ile yürürlüğe giren şekli ve bunun Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra devamında benzer hükümleri taşıyan 4956 sayılı Yasa ile 46 maddede meydana gelen değişik şekli ele alınarak somut olay çözülmeye çalışılmıştır.
Mahkemece yapılacak iş; dul aylığının miktarı, haksahibine geçimini sağlamaya yeterli bir miktarda bulunup bulunmadığı hususu gözden geçirilerek, bir başka gelir kaynaklarının varlığının da araştırıldıktan sonra tümünün tartışılarak sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 23.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
M.O