20. Hukuk Dairesi 2015/15902 E. , 2017/2353 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine ve Mehmet Faruk Tosun tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili 04/02/2011 havale tarihli dava dilekçesi ile müvekkillerinin... ve ..."un mirasçıları olduğunu, müvekkillerinin murislerinden ..."a babası..."dan...ili...mahallesi 440 ada 39 parsel nolu (daha sonra 1979 ada 39 parsel olarak değiştirilmiş) bahçe vasfındaki taşınmazın, diğer mirasçılar ..., ... ile birlikte miras kaldığını..."un bu taşınmazdaki kendi payına düşen hissesini, kardeşleri (müvekkillerinin murisi) ... ve ..."a sattığını, böylelikle bu taşınmaza ..."un 9855/22349, ..."un 9855/22349 ve ..."un 2639/22349 pay oranları ile malik olduklarını, bahsi geçen bu taşınmazın imar görmesi neticesinde müvekkillerinin murisi ..."a 3102 ada 11 parsel nolu, 3102 ada 13 parsel nolu, 3118 ada 3 parsel nolu taşınmazlar ile 3118 ada 1 nolu parselin 240/479 hissesinin, 3118 ada 11 nolu parselin 265/480 hissesinin intikal ettiğini, hal böyle iken müvekkillerinin murisi ..."a ait olan... ili ... mahallesi 3102 ada 13 parsel sayılı taşınmazın tapu kayıtlarında sehven ... adına kaydedildiğini, tapuda yapılan bu yanlış işlem sonucu ..."un bu yanlışlığı bilerek, bu yanlışlıktan yararlanarak ve kötü niyetli olarak taşınmazı üçüncü kişiye sattığını, taşınmazın iyi niyetli 3. kişiye satılması olgusu karşısında tapu düzeltim davası açılamayacağından müvekkillerinin yolsuz tescil dolayısıyla uğradıkları büyük zararın giderilmesi gerektiğini, davalı ..."un kendisine ait olmadığı halde tapu kayıtlarında görünüşte malik olduğu taşınmazı üçüncü kişiye satmasının haksız fiil oluşturduğunu, TMKnın 1007. maddesinde tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olacağının açıkça belirtildiğini, davalılardan ... ve Devletin (Hazinesi) müvekkillerine karşı olan sorumluluğunun teselsül hükümleri kapsamında olduğunu, bu nedenle davalıların müvekkillerinin davaya sebep olay nedeniyle uğradığı bütün zararlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını belirterek fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla; yolsuz tescil sebebiyle müvekkillerinin uğradığı maddi zararın şimdilik 120.000,00.-TL"sinin yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 118600,00.-TL"nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline verilmiş; hükmün davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30.10.2013 tarih ve 2013/9566 -2013/17824 sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; "...Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre; davacıların murisi ...’un hissesi bulunan 1979 ada, 39 parselin imar uygulamasına
tabi tutulduğu, hissesine düşen 9855 m2"den 4757 m2’sinin DOP olarak kesildiği, kalan kısım için murise 3102 ada, 3, 5, 7, 11 ve 13 sayılı parseller ile 13118 ada, 3 parsel sayılı taşınmazdan tam pay, 13118 ada, 1 parselden 240/479, 13118 ada, 11 parselden ise 265/480 hisse verildiği, ancak; 3102 ada, 13 parsel sayılı taşınmazın davacıların murisi yerine ... adına tapuya tescil edildiği, adı geçen şahıs tarafından da taşınmazın 3. kişiye satıldığı, en son da ... adına kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
4721 sayılı TMK"nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ""Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur"" hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu sicil müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücuu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
Bu nedenle, somut olayda 4721 sayılı Kanunun 1007. maddesi uyarınca Tapu Sicilinin yanlış tutulmasından kaynaklanan sorumluluk şartlarının oluştuğu anlaşıldığından mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1) Davacılardan ...’un isminin karar başlığında yazılmamış olması,
2) Dava, tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle, TMK"nın 1007. maddesi gereğince açılan tazminata ilişkindir.
TMK"nın 1007. maddesi gereğince açılan tazminat davalarında davalı sıfatı Hazinenin olup, ...’a husumet yöneltilemeyeceğinden adı geçen davalı yönünden davanın husumetten reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,
3) Dava konusu taşınmaz mal arsa niteliğinde olup, arsaların bedelinin değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur.
Bu itibarla, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerekirken, bilirkişi raporunda bu yönteme uyulmadan değer biçilmiştir.
Bu nedenle, taraflara dava konusu taşınmaza yakın bölgeden, benzer yüzölçümlü ve yakın tarihli satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi ve yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu ile keşif yapılarak rapor alınması ve değerlendirme tarihi olan 2010 yılında dava konusu taşınmaz ile bilirkişi kurulunca emsal kabul edilecek taşınmazların, Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taşınmaza, genel deyimlerle ve piyasa rayicinden söz ederek değer biçen geçersiz bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesi, doğru görülmemiştir” gereğine değinilmiştir. Davacılar vekilince karar düzeltme talebinde bulunulması üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 02/06/2014 tarih, 2014/4528-16356 sayılı kararı ile davacılardan ..."un yargılama sırasında 02/05/2011 tarihinde vefat ettiği davacılar vekilin dilekçe vererek ..."un mirasçıları olan diğer davacılar tarafından davaya devam edileceğinin bildirilerek taraf teşkilinin sağlandığı anlaşıldığından, bozma ilamındaki 1 numaralı bendin hükümden tümü ile çıkarılmasına sair bentlerin aynen muhafazasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu; davalı ..." a karşı açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine,
2. Davalı Hazineye karşı açılan davanın kısmen kabulü ile; 118.600,00.-TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsili ile miras payları oranında davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine ve 28.04.2015 tarihli ek karar ile hükmün dokuzuncu fıkrasının "davalı ... kendisini vekille temsil ettirdiğinden...’sine göre hesaplanan 1500,00.-TL"nin davacılardan alınarak davalılara verilmesine" şeklinde tashihine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından esasa yönelik olarak ve davalı ... ... tarafından ek karara yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Dava, TMK"nın 1007. maddesi gereğince tazminat istemine ilişkindir.
Dosya kapsamına mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak davalı ... hakkında açılan davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmesi nedeni ile davalı ... lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken dava değeri üzerinden hesaplanan nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir.
Mahkemece davacılar vekilinin talebi üzerine; 04/06/2015 tarihli ek karar ile davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmesi durumunda, avukatlık ücret tarifesinin 7/2. maddesi gereğince, vekalet ücretinin maktu olması gerektiği, mahkemece nisbi vekalet ücretinin yazılmasının maddi bir hata olduğu, HMK’nın 304. maddesinde hakimin resen düzeltebileceği halleri kapsayan tashih kurumu kapsamında kaldığı açıklanarak hükmün dokuzuncu fıkrasının tashihi ile “12000.-TL” yazan vekalet ücretinin “1500,00.-TL” olarak düzeltilmesi doğru değildir. Şöyle ki bahsi geçen hata maddi bir hata olmayıp vekalet ücretinin maktu olarak hesaplanması gerekirken nisbi olarak hesaplanmasından kaynaklanmaktadır. Bu durumda bahsi geçen hatanın, HMK’nın 304. maddesin kapsamında ek karar ile düzeltilmesi mümkün değildir. Açıklanan sebeplerle mahkemenin 04/06/2015 tarihli ek kararının ve hükmün altına yazılan aynı tarihli tashih şerhinin kaldırılarak hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
31 Aralık 2014 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan ve karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Ücret Tarifesinin 7/2. maddesinde yazan; “Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur” bendi gereğince hükmün dokuzuncu fıkrasının hükümden kaldırılarak yerine; “9. Davalı ... kendisini vekille temsil ettirdiğinden ... gereğince 1500,00.-TL vekalet ücretinin davacılardan müteselsilen alınarak davalı ..."a verilmesine” şeklinde düzeltilmesine ve hükmün 6100 sayılı HMK"nın 370/2 maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 23/03/2017 tarihinde oy birliği ile karar verildi.