23. Hukuk Dairesi 2014/6996 E. , 2015/1874 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili, müvekkili tarafından davalı birlik aleyhinde 21.099.00 TL asıl alacağın işleyecek faiziyle tahsili için icra takibi başlatıldığını, ancak davalının takibe kısmen itirazı nedeniyle 10.499,00 TL bakımından takibin durduğunu, itirazda savunulan alacağın bulunmadığını ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı kooperatifin davalı birliğe 5.000,00 TL sermaye taahhüdü ile üye olduğunu, halen 4.500,00 TL sermaye taahhüdünün bulunduğunu, kesilen iade faturaları nedeniyle de 6.499,00 TL"lik alacaklarının bulunduğunu, bu sebeple takibe itiraz ettiklerini savunarak, davanın reddini ve kötüniyet tazminatının tahsilini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacı kooperatifin davalı kooperatif birliğinden 16.739,39 TL alacağının bulunduğu, davalının sermaye hesapları içerisinde davacı kooperatifin adının ve payının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 6.139,39 TL asıl alacak yönünden itirazın iptaline ve %40 icra inkâr tazminatına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, süt parası ve teşvik priminin tahsili için başlatılan icra takibine vaki kısmi itirazın iptali istemine ilişkindir.
YHGK"nın 17.10.2012 tarih ve 9-838 E., 715 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK"nın 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E. 397 K. sayılı ilamı). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit .../...
edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır. (Kuru,..., Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, s. 737, 740).
Somut olayda, belgeye dayalı olan takip konusu alacağın takip öncesinde bilinebilir, belirlenebilir, hesap edilebilir, diğer bir anlatımla likit nitelikte olduğu, davalı tarafça da bu borcun benimsendiği, itirazında takip konusu alacağın bir kısmına mahsup anlamında itiraz edildiği anlaşıldığından, mahkemece, kabulüne karar verilen alacak tutarı üzerinden icra inkâr tazminatına hükmedilmesi doğru olmuştur. Diğer yandan, davacı koooperatif var olduğunu iddia ettiği ve davalı defterlerinde de kayıtlı olan alacağınının tahsili için başlattığı icra takibinde kısmen haksız olduğu belirlenmiş ise de, reddedilen bölüm yönünden başlatılan takibin kötüniyetli olduğunun kabulü mümkün bulunmadığından ve kötüniyet tazminat isteminin bu nedenle reddi gerektiğinden, bu hususun gerekçede tartışılmaması ve bu istemin karara bağlanmaması sonuca etkili görülmemiş ve bozma nedeni yapılmamıştır.
Bu açıklamalara ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Davalı taraf, davacı alacaklının 4.500,00 TL"lik ödenmemiş sermaye taahhüdünün bulunduğunu da belirterek icra takibine itiraz etmiş olup, davacı vekili dava dilekçesinde müvekkili kooperatifin katılım payının dört yılda ödeneceğinden muaccel olmadığını ileri sürmüştür.
Taraflar arasında davacı kooperatifin davalı birliğin üyesi olduğu hususunda çekişme bulunmamasına rağmen, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi tarafından davacı kooperatifin davalı birliğe ortak olduğuna ve sermaye borcunun varlığına ilişkin bir tespit yapılmadığı görüşü bildirilmiştir.
6100 sayılı HMK"nın 266/1. (1086 sayılı ..."nın 275.) maddesi "Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir" hükmünü içermektedir. Aynı Kanun"un 282. (1086 Sayılı HUMK’nın 286.) maddesinde belirtilen bilirkişinin oy ve görüşünün hakimi bağlamayacağı ve hakimin bilirkişi raporunu serbestçe takdir edeceği hükmü, ..."nın 281. (HUMK"nın 283.) madde hükmü uyarınca bilirkişi raporunu yeter derecede kanaat verici bulmazsa bilirkişiden ek rapor ya da sözlü açıklama alabileceği veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa, hakimin bir kez bilirkişi incelemesine karar verildikten sonra bundan dönerek uyuşmazlığın çözümünün hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki ve mesleki bilgi ile çözümlenebileceği kabul edilemez. Kaldı ki, somut uyuşmazlık çözümünde bilirkişinin rey ve mütalaasına başvurulmasını zorunlu kılar niteliktedir.
Bu durumda mahkemece, davalı birliğin defter, kayıt ve belgeleri ile üye kayıt defterinin öncelikle birlikten istenilmesi, ibraz edilmezse birliğin adresinde defter ve kayıtların incelenmesi için keşif yapılması, buna rağmen inceleme yapılamaz ya da defter ve belgelere ulaşılamaz ise genel kurul tutanakları ve ortaklar cetveli, bilanço ile gelir gider .../...
S.3
cetvellerinin, yönetim ve denetim kurulu raporlarının bağlı bulunduğu ... veya ...Müdürlüğü"nden getirtildikten sonra, kooperatif uygulamaları ve mali hesap konularında uzman bir bilirkişiden itiraza konu davacının ödenmemiş sermaye taahhüdü borcunun muaccel olup olmadığı ile ilgili ayrıntılı, gerekçeli,denetime elverişli ve davalının itirazlarını da karşılar mahiyette bilirkişi raporu alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yeterli inceleme ve araştırmayı içermeyen bilirkişi raporunun hükme esas alınması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
3-Bozma nedenine göre, davalı vekilinin icra inkâr tazminatının miktarına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, icra inkâr tazminatın miktarına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.