16. Hukuk Dairesi 2016/1005 E. , 2018/6006 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
... sonucu .../...-Çarşı Mahallesi çalışma alanında bulunan 164 ada 17, 180 ada 11 ve 180 ada 16 parsel sayılı ve sırasıyla 20.318,61; 786,17; 375,72 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle; .../...-Ulucami Mahallesi çalışma alanında bulunan 259 ada 11, 230 ada 9, 232 ada 42-72 ve 207 ada 14 parsel sayılı ve sırasıyla 3.741.56; 537.13; 2.977.95; 10.543.01 ve 1.225.46 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar ise satın alma ve eklemeli zilyetlik nedenine dayalı olarak davalı ... adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı ..., miras yoluyla gelen hakka dayanarak çekişmeli taşınmazların muris ... ...’nın tüm mirasçıları adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda 232 ada 42 parsel sayılı taşınmaza ilişkin davanın vazgeçme nedeniyle reddine; diğer taşınmazlara ilişkin davanın ise kabulüne; 232 ada 42 parsel haricindeki taşınmazların hükümde gösterilen paylarla davacı, davalı ve dava dışı bir kısım ... ... mirasçıları adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından vekalet ücreti ve yargılama giderlerine yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Mahkemece HMK"nın 312/2. maddesi uyarınca davalının davayı kabul ettiği gerekçesiyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK"nın “feragat ve kabul halinde yargılama giderleri” başlığını taşıyan 312/2. maddesinde “davalı, davanın açılmasına kendi hal ve davranışıyla sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilmeyeceği” düzenlenmiştir. Somut olayda ise, davalı 24.03.2015 tarihli ilk celseye gelerek davacının dava konusu taşınmazlarda hissesi olduğunu kabul ettiğini, ancak dava konusu taşınmazların bir kısmını satın aldığını, satın aldığı yerleri keşifte göstereceğini beyan etmiş ve 30.03.2015 tarihli beyan ve delillerini bildirir dilekçesiyle de açıkça davanın reddini savunmuştur. Buna göre, davalının, ilk celse, davacının talep sonucunu tümüyle kabul ettiğinden bahsedilemez. Yine mahkemece, "davacı vekilinin vekilliğine karar verilmediği, karar duruşmasında davacı vekilinin taşınmazların keşfen belirlenen değeri üzerinden ıslah harcını yatırması için verilen kesin süreye rağmen davayı belirlenen değer üzerinden ıslah etmediği ve duruşmaya geldiğinde dosya hakkında herhangi bir bilgisinin olmadığı, dosyaya sadece vekaletini gönderdiğinin kendi beyanlarıyla anlaşıldığı" belirtilerek davacı vekilinin davayı takip etmemesi, duruşmalar arasında yeterli vaktin olmasına rağmen dosyayı incelememiş olması, dosyanın gidişatını etkileyecek nitelikte esasa etkili bir dilekçe veya beyanının bulunmaması, dosya karar aşamasında iken karar duruşmasına katılarak sadece “davamızın kabulüne karar verilsin” yönünde beyanda bulunması ile karşı taraf aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin hakkaniyete aykırı olacağı gerekçesiyle, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemiştir. Ne var ki, 30.06.2015 tarihli karar duruşmasında, Av. ...’ın davacı vekili olarak duruşmalara kabulüne karar verildiği anlaşılmakta olup, karar tarihi itibariyle davacı kendisini vekille temsil ettirdiğine göre, lehine vekalet ücreti takdiri gerekirken, yasal düzenlemelere uygun düşmeyen gerekçelerle vekalet ücreti takdir edilmemesi isabetsiz olduğu gibi, Zira 6100 sayılı HMK’nın “ıslahın zamanı ve şekli” başlığını taşıyan 177. maddesinde ıslahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği belirtilmiş olup, ıslah harcı davacı tarafça 30.06.2015 tarihinde yatırılmıştır. Aynı tarihli celsede karar verilmiş ise de, sözlü yargılama için ayrı bir gün tayin edilmediğinden davacı tarafça süresi içerisinde (tahkikat aşamasının bitimine kadar) ıslah harcının yatırıldığının kabulü gerektiği göz önüne alındığında davacı vekilinin ıslah için verilen kesin süreye rağmen davayı (belirlenen değer üzerinden) ıslah etmediği gerekçesi de dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Hal böyle olunca, davalı tarafça, davacının talep sonucunun ilk celse kabul edilmediği gözetilerek ve dava konusu taşınmazların keşfen belirlenen toplam değeri üzerinden, süresi içerisinde ıslah harcının yatırıldığı ve davacının kendisini karar tarihi itibariyle vekille temsil ettirdiği hususları dikkate alınarak, mahkemece, davada kabul ve ret oranları gözetilmek suretiyle davacı yararına yargılama giderine ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, giderlerin tamamının davacı üzerinde bırakılması ve kendisini vekille temsil ettiren davacı lehine vekalet ücretine takdir edilmemesi isabetsiz olduğu gibi, çekişmeli 232 ada 72; 164 ada 17; 180 ada 11; 230 ada 9; 259 ada 11 ve 180 ada 16 parsel sayılı taşınmazlar toplam 9 pay kabul edildiği halde 16 pay dağıtılmak suretiyle infaza elverişli olmayacak ve toplam pay paydayı tutmayacak şekilde infaza elverişsiz hüküm kurulması da isabetsiz olup, davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edene iadesine, 18.10.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.