14. Hukuk Dairesi 2015/3944 E. , 2017/4272 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 25.06.2012 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne, müdahillerin isteminin reddine dair verilen 26.03.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ve müdahiller vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, babası ... Mah.... pafta,.... ada... nolu parselin 265 m2 için Milli Emlak Müdürlüğü tarafından 09/04/1985 tarihinde düzenlenen tapu tahsis belgesi verildiğini, davalı ... Belediyesi"nin hak sahibi olan... satışına karar verdiğini, davacı babasından Beykoz 1. Noterliğinin 08/02/1994 tarihli düzenleme şeklinde taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesi ile dava konusu tahsisli yeri satın aldığını, 26/02/1994 tarihinde vefat ettiğini,... ölümü üzerine Belediyeye ibraz edilen mirasçılık belgesine göre hak sahiplerinin belirlenmesine dair Belediye Meclisi Kararı alındığını, Belediye Meclisi 12/11/1998 tarih ve 98/137 sayılı Kararı ile taşınmazın 3/16 oranında payını davacı ..."a, 4/16 payını ..."a, 3/16 payını ..."ya, 3/16 payını ..."a ve yine 3/16 payını ..."a tahsisine karar verdiğini, sonrasında mirasçılardan ... ve ... ile 22/06/2000 tarih 04846 yevmiye sayılı düzenleme şeklinde satış vaadi sözleşmesi imzalandığını ve bu sözleşme ile ..."un 4/16 payını ..."nın ise 3/16 payını davacıya sattıklarını, mirasçıların sözleşme gereğince kendilerine düşen edimi ifa ettiklerini, taahhüt edilen bedeli Belediye veznesine yatırdıklarını, taahhüt edilen bedelin ödenmesine, rağmen belediyenin üzerine düşen görevi yapmadığını, .... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/356 Esas sayılı dosyasında dava açılarak kabulüne karar verildiğini, 3/16 payının adına tescil edildiğini; ancak, kalan 13/16 payın da adına tapuya tescili gerektiğini belirterek .... Mah. 756 ada, 11 parsel sayılı taşınmazın 13/16 payının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., Beykoz İlçesi,.... Mah. ...pafta, ... ada, ... parsel (ifraz sonucu .... Mahallesi ... ada, ...parsel) sayılı taşınmaza tapu tahsis belgesi ile hak sahibi olan merhum babası ile davalı arasında düzenleme şeklinde taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesi düzenlendiğini, taşınmazı davacıya sattığını, diğer mirasçıların da paylarını davacıya sattıklarını açılan davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
Harçlı dilekçe ile davaya asli müdahil olarak katılan ..., ... ve ..., davacı ..."un babası muris ... ile imzaladığı satış vaadi sözleşmesinin geçerliliği olmadığını, sözleşmenin imzalandığı esnada ... gırtlak kanseri olduğunu, okuma yazma bilmediğini, son aylarda konuşma yeteneğini kaybettiğini, yaptığı bu işlemin usulsüz ve geçersiz olduğunun farkında olan davalı ..."un 11/07/1997 tarihinde Belediyeye yaptığı başvuru ile ... mirasçılık belgesini sunarak tapu tahsis belgesinin mirasçılar adına geçirilmesini talep ettiğini, davacının karısı..."un anneleri ... ve kızkardeşi ..."dan aldığı vekalete dayanarak 22/02/2000 tarihli 04846 yevmiye sayılı düzenleme şeklindeki satış vaadi sözleşmesi ile onlara isabet eden 7/16 oranındaki payları satın aldığını, bu işlem sonrasında ..."un beyin kanaması geçirdiğini, davacının iddia ettiği gibi sorun çıkmaması için değil annelerinin öleceğini anladığından ölmeden hemen önce işlem yaparak miras paylarını azaltmayı hedeflediklerini, mirasçılar ... bu vekaleti ilgili belediyede kendileri yararına kazandırıcı işlemler yapması için verdiklerini, bu konuda .... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/356 Esas sayılı dosyası ile dava açılarak kesinleştiğini, öncelikle ... tarafından açılan mesnetsiz ve haksız davanın reddi ile asli müdahil olarak açtıkları davanın kabulü ile davalı ... Belediyesine ait.... Çubuklu Mah.... ada, ... parselin 4/16 payının iptali ile ... adına, 4/16 payının iptali ile davacı ... adına, 4/16 payının iptali ile davacı ... adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 756 ada, 11 parsel sayılı taşınmazda ... Belediye"si adına kayıtlı pay ile ... ve ..."nın toplam 7/16 paylarının davacı adına tesciline, geri kalanın davalı ... Belediyesi üzerinde bırakılmasına, müdahillerin taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Hükmü davalı ... Belediyesi ve asli müdahiller vekilleri temyiz etmiştir.
Asli müdahiller murisleri Döndü ve müdahil Fatma yönünden davacının eşi Nazife adına vekaletname aldığını; ancak, vekalet kötüye kullanılarak satış vaadi sözleşmesi düzenlendiğini ileri sürerek payların adlarına tescilini istemişlerdir.
Bilindiği üzere Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine
dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; tarafların yakın akraba oldukları da dikkate alınarak, asli müdahillerin, Döndü ve Fatma payları yönünden vekaletin kötüye kullanıldığı iddialarının da yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda incelenmesi, araştırılması ve varılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekir.
Eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.