14. Hukuk Dairesi 2017/1232 E. , 2017/4270 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 06.01.2009 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat, birleştirilen dava sözleşmenin iptali talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; asıl davanın reddine, birleştirilen davanın kabulüne dair verilen 05.06.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı-karşı davalı ... vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... İli, .... İlçesi, ... Önü Mevkinde bulunan .... parselde kayıtlı taşınmazı ... Noterliğinin 08/01/2001 tarih ... yevmiye numaralı düzenleme şeklinde gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile bedelini tamamen ödeyerek satın aldığını, ancak Eyüp ..."nun 04/07/2007 tarihinde vefat ettiğini, yapılan uyarılara rağmen tapuda ferağ vermeye yanaşmadığını, dava konusu taşınmazın tapusunun iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde taşınmazın dava tarihindeki değerinin davalıdan alınmasını istemiştir.
Davalı birleştirilen davada; dava konusu taşınmazın, muris Eyüp ..."nun Kemal Kunt"a vermiş olduğu vekaletname ile satıldığını; ancak, bu bedelin murise ödenmediğini, vekil tarafından murisin kandırıldığını, beyin tümörü nedeniyle idraki yerinde değilken vekaletname alındığını ileri sürerek sözleşmenin iptaline, asıl davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece asıl davanın reddine, birleştirilen davanın kabulü ile satış vaadi sözleşmesinin iptaline karar verilmiştir.
Hükmü, davacı-karşı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava tapu iptali tescil olmaz ise tazminat, birleştirilen dava ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı sözleşmenin iptali istemine ilişkindir.
Taşınmazın aynına ilişkin istemler tapu malikine karşı ileri sürülür. Diğer bir deyişle pasif dava ehliyeti tapu malikine düşer. Dava konusu 944 parsel sayılı taşınmazın tapuda 20800/30800 payı dava dışı .... 10.000/30800 payı ise S.S. ... villa evleri Konut yapı kooperatifine aittir. Bu durumda davacının tapu iptali ve tescil isteminin davalıların pasif dava ehliyetinin bulunmaması nedeniyle reddine karar verilmesi doğrudur.
Davacının diğer ve davalının temyiz itirazlarına gelince; birleştirilen davada davacılar; mirasbırakanları Eyüp ..."nun maliki olduğu 944 parsel sayılı taşınmazın, mirasbırakanın yaşlı ve hasta olmasından faydalanılarak davalı ... tarafından kandırılıp alınan vekaletname ile davalı ..."e satış vaadi sözleşmesi ile satıldığını, bedelin murise ödenmediğini belirterek, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle sözleşmenin iptalini talep etmişler ve bu talep kabul edilerek sözleşme iptal edilmiştir. Ancak birleştirilen davanın dayandığı hukuksal nedenler yeterince incelenmemiştir.
Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki; TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında somut olaya gelince; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur.
Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Öte yandan, bir davada dayanılan maddi olaylar için birkaç hukuki sebebin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Nitekim Yargıtay içtihatları bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır (11.04.1990 gün ve 1990/1-152 E, 1990/236 K; 15.05.2013 gün ve 2012/1-1808 E, 2013/699K sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları).
Hâl böyle olunca; mahkemece, öncelikle mirasbırakanın satış vaadi sözleşmesi ile vekaletnamenin düzenlendiği tarihlerde ehliyetli olup olmadığının tespiti için birleştirilen dava üzerinde durularak delillerin toplanması ve bu yönde yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda inceleme, araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırna iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.