Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlunun, Pendik İcra Dairelerinin yetkili olduğunu belirterek icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, dayanak senette Pendik İcra Dairelerinin yetkili olarak belirlendiği gerekçesi ile yetki itirazının kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile yürürlükten kalkan 1086 Sayılı HUMK.nun 22. maddesinde, tarafların yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini kabul edebilecekleri belirtilmişti. Buna göre, tüzel kişilerin yanında gerçek kişiler de yetki sözleşmesi yapabilmekteydi.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun yetki sözleşmesini düzenleyen 17.maddesinde ise, tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır, düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile getirilen yeniliklerden bir tanesi de yetki sözleşmelerine ilişkin olup, yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir.
Yetki sözleşmesine ilişkin olarak yapılan bu düzenlemede, tacirler veya kamu tüzel kişileri ile diğer kişiler, yetki sözleşmesi yapmak açısından birbirinden ayırt edilmiştir. Tacirler veya kamu tüzel kişileri kendi aralarındaki hukuki ilişkilerde her ikisi de hukuken eşit konumda sayılabilirler. Buna karşılık, tacirler veya kamu tüzel kişileri, gerçek kişiye göre, daha güçlü konumda bulunmaktadır. Daha zayıf konumda olan kimselerin daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı korunma ihtiyacının ortaya çıkması nedeniyle kanun koyucu böyle bir düzenlemeye gitmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, yeni düzenlemeye bakıldığında, tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kimselerin, kendi aralarında yetki sözleşmesi yapmaları da kabul edilmemiştir.
Sözkonusu düzenleme ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir başka husus da, yetki sözleşmesi yapılmasında tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olması aranmıştır. Diğer bir anlatımla, maddedeki tacirden anlatılmak istenen, işin ticari nitelikte olması değil tarafların kanunlarda tacir olarak tanımlanan kişiler olmasıdır. Sözleşme konusunun ticari iş olması gerçek kişilere yetki sözleşmesi yapma imkanı vermemektedir.
Yine aynı maddenin son cümlesine göre, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava (takip) sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde (icra dairelerinde) açılır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında;
HMK.nun 448.maddesi gereğince, bu kanun hükümlerinin tamamlanmış işleri etkilememek kaydıyla, derhal uygulanacağı dikkate alınarak takip tarihi itibariyle HMK.nun 17.maddesi yürürlükte olmadığından HUMK.nun 22.maddesi muvacehesinde yetki itirazının değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre;
Bonoya dayalı olarak, borçlunun ikametgahının bulunduğu yerdeki genel yetkili icra dairesinde (takip tarihi itibariyle yürürlükte olan HUMK. 9.md.), bonoda öngörülen ödeme yerinde ancak, 6102 sayılı TTK.nun 777/3. ( 6762 sayılı TTK"nun 689/3.) maddesine göre, açıklık bulunmadığı takdirde senedin düzenlendiği yerin, ödeme yeri ve aynı zamanda düzenleyenin yerleşim yeri olarak kabulü gerekeceğinden, yine aynı maddenin son fıkrası gereğince düzenlendiği yer gösterilmeyen bir bono düzenleyenin adının yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılacağından bononun tanzim yerinde icra takibi yapılabilir.
İİK.nun 50. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken takip tarihi itibariyle yürürlükte bulunan HUMK.nun 22. maddesi gereğince kamu düzeni ile ilgili bulunmayan hallerde taraflar yetkili mahkemeyi (icra dairesini) sözleşme ile belirleyebilirler. Ancak, burada hemen belirtmek gerekir ki, yetki sözleşmesi, belirli bir uyuşmazlık için yalnız yeni bir yetkili mahkeme (icra dairesini) tespit eder; bunun dışında, kanunen yetkili olan diğer (genel ve özel yetkili) mahkemelerin (icra dairelerinin) yetkisini kaldırmaz.
Somut olayda, takip dayanağı bononun tanzim yerinin ve itiraz eden borçlunun adresinin Maltepe/İstanbul olduğu, ödeme emrinin de bu adreste borçluya tebliğ edildiği görülmektedir. Takibe konu bonoda Pendik icra dairelerinin yetkili olduğunun yazılması yetki sözleşmesi niteliğinde olup, alacaklı bonoda özel yetkili olarak gösterilen Pendik icra dairesinde takip yapabilir. Yukarıda açıklandığı üzere, yetki sözleşmesi diğer yetkili icra dairelerinin yetkisini ortadan kaldırmadığından alacaklının yetkili bu yerde takip yapmasına yasal engel yoktur. Diğer bir anlatımla, yetki sözleşmesinde belirlenen yerde takip hakkı olan alacaklının, takip tarihi itibariyle yürürlükte olan HUMK.nun 9. maddesi gereğince, tercihini, genel yetkili (borçlunun ikametgahı) veya ödeme yeri icra dairesinde takibe başlamasında yasaya uymayan bir yön yoktur.
O halde, mahkemece, yetki şartının genel ve özel yetkili icra dairelerinin yetkisini ortadan kaldırmayacağı hususu dikkate alınarak yetki itirazının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü isabetsizdir.
Ayrıca, hüküm kısmında, infazda tereddüt yaratacak şekilde, itiraza konu icra müdürlüğü ve dosya numarasının yanlış gösterilmesi de doğru değildir.
SONUÇ :Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK."nun 366. ve HUMK."nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/10/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.