21. Hukuk Dairesi 2014/14894 E. , 2015/2775 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacılar, murisinin, iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle, 75.000,00.-TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davalılardan ..., .... ve ... vekillerince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 18/02/2015 Çarşamba günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılardan ..., ... vekili Avukat ..., ... Vek.Av...., ... Vek.Av.... ile karşı taraf vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 08.01.2010 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalının anne, baba ve kardeşlerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece hak sahibi olmadıklarından kardeşlerin, sigorta tahsisleri ve işverence yapılan ödeme ile karşılandığından anne ve babanın maddi tazminat istemlerinin reddine, tüm davacıların manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar davacı ve davalı taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiştir.
Davacılar vekili dava dilekçesinde dava yöneltmediği ...’nin 28.05.2012 tarihli dilekçe ile davaya dahil edilmesini istediği ve anılan davalının katılımıyla yargılamanın sürdürüldüğü ve hakkında hüküm kurulduğu görülmektedir. Türk Usul Hukuku Sisteminde, bazı istisnai haller dışında, “dâhili davalı” müessesesi bulunmamaktadır. Mahkemece, ancak davada taraf olan kişiler hakkında karar verilebilir. İhtiyari dava arkadaşlığının bulunduğu hallerde, bir dava açıldıktan sonra davalı tarafı değiştirmek ya da mevcut davalı taraf yanına bir başka davalı taraf ilave etmek, ıslâh suretiyle dahi mümkün değildir. Sorumlu olanlardan biri hakkında dava açıldıktan sonra diğer bir sorumlunun davaya dahil edilmesi ve hakkında hüküm kurulması olanağı yoktur.
Somut olayda, sorumlu olanlar arasında mecburi dava arkadaşlığı da bulunmamaktadır. Hal böyle olunca da hakkında harcı yatırılarak usulüne uygun biçimde açılmış bir dava bulunmayan ve mevcut hali ile ihbar olunan konumunda bulunan ...’nin dahili davalı olarak kabulüyle aleyhine hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin olarak kurulan hükümde aşağıda açıklanan nedenlerle hatalı olmuştur.
Hak sahiplerinin maddi zararlarının belirlenmesi sırasında Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin indirilmesi gerektiği ve kısım davalıların dava konusu olay nedeniyle davacılara ödemede bulundukları uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık; maddi tazminattan indirimi gerekli peşin sermaye değerinin belirlenmesine ve bir kısım davalıların yaptığı ödemenin ne kadarının maddi tazminata, ne kadarının manevi tazminata ilişkin olduğuna ilişkindir.
Mahkemece hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerlerinin tamamı indirilmek ve ibraname konusu ödemenin tamamının maddi tazminata karşılık yapıldığı kabul edilmek suretiyle maddi tazminatın belirlendiği görülmektedir.
Maddi zararın belirlenmesi sırasında, Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin indirilmesi isabetli ise de ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilir bölümü yerine tamamının indirilmesi hatalıdır.
Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Adalet Komisyonu"nun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafik kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.”
Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır” Dairemizin ve giderek Yargıtay"ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Davaya konu iş kazası, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden sonra meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin değer; kusurlu olan işveren bakımından 5510 sayılı Kanunun 21/1, kusurlu üçüncü kişiler bakımından ise aynı yasanın 21/4 maddesine göre belirlenmelidir. İşverenin 5510 sayılı Kanunun 23. maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin zamanında bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurundan yararlanamayacağından, bu halde dahi 21. maddeye göre rücu edilebilen miktar kadar indirim yapılması gerekecektir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin (ve geçici iş göremezlik ödeneği miktarının) rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla indirim yapılarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
İbranameye gelince: Dava konusu iş kazası nedeniyle düzenlendiği görülen 22.04.2010 tarihli ibranameye göre, davacı anne ve babanın kendi adlarına asaleten ve velayetleri altındaki çocuklara (Kardeşlere) velayeten 08.01.2010 tarihindeki iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminatlarına karşılık 30.000,00-TL alarak davalılardan ..., ... ile ...’ni ibra ettikleri anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca da ibranamede açıkça iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminatlara karşılık ödemenin kabul edildiğinin yazılı bulunmasına, tarafların yapılan ödemenin maddi ve manevi tazminatlara bölüştürülmesi konusunda anlaşamamış bulunmalarına ve ödemenin dağılımı konusunda başkaca bir delil de ileri sürülmemesine göre, 30.000,00-TL’lik ödemenin maddi ve manevi tazminatlar arasında eşit olarak bölüştürülerek, 15.000,00TL’sının maddi tazminata ve 15.000,00-TL’sinin da manevi tazminata karşılık ve müsavi olarak alındığının kabulü gerekirken ödemenin tamamının maddi tazminata ve anne babaya ilişkin olduğunun kabul edilerek sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
Öte yandan, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay H.G.K’ nun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 karar ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Hal böyle olunca davacıların manevi zararlarına karşılık yapılan ödemeyi kabul ederek ibraname verdikleri göz ardı edilerek manevi tazminat taleplerinin reddi yerine, manevi tazminatın bölünmeyeceği
göz ardı edilerek yazılı şekilde davacılar yararına manevi tazminata karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacılar ve davalılar yararlarına takdir edilen 1.100.00.-TL duruşma Avukatlık parasının karşılıklı olarak birbirlerine yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 18/02/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.