Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı tarafından satış sözleşmesine dayalı olarak başlatılan genel haciz yoluyla takibe karşı borçlunun yetkiye, ödeme nedeniyle asıl alacağın 2.000,00 TL kısmına ve faize itiraz ettiği, alacaklının yetkiye ve faize itirazın kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, takibe eklenmeyen ve yargılama sırasında sunulan satış sözleşmesi fotokopilerine dayanarak yetkiye yönelik itirazın kaldırılmasını isteyemeyeceği, sözleşmeler delil olarak kabul edilse dahi HMK.nun 17.maddesi gereğince, yetki sözleşmesinin tacirler veya kamu tüzel kişileri arasındaki uyuşmazlıklarda uygulanabileceği gerekçesi ile yetki itirazının kaldırılması talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK.nun 58/3.maddesi gereğince, alacak bir belgeye dayanmakta ise, belge aslının veya alacaklı yahut mümessili tarafından tasdik edilmiş borçlu sayısından bir fazla örneğinin takip talebi anında icra dairesine verilmesi ve ayrıca Hukuk Genel Kurulunun 02/02/2000 tarih ve 2000/12-50 Esas, 2000/47 Karar sayılı kararında da açıklandığı üzere İİK.nun 61/1. maddesi (2). cümlesi gereğince de, takip bir belgeye dayanıyor ise, belgenin onaylı bir örneğinin ödeme emri ile birlikte borçluya gönderilmesi zorunludur. Dayanak belgenin takip talebine eklenmemesi veya ödeme emri ekinde borçluya tebliğ edilmemesi halinde, borçlu bu nedenle ödeme emrinin iptalini şikayet yoluyla icra mahkemesinden isteyebilir.
Somut olayda, alacaklının takip talebinde borcun sebebi olarak satış sözleşmesini gösterdiği, sözleşme örneğini takip talebine eklemediği görülmektedir. Bu durum İİK.nun 58/3 ve 61/1.maddesine aykırılık teşkil etmekte ise de, borçlunun bu hususta şikayet yoluyla icra mahkemesine başvurarak ödeme emrinin iptalini istediği iddia ve ispat edilmediğine göre, alacaklının, itirazın kaldırılması istemine ilişkin yargılama sırasında dayanak sözleşmeyi delil olarak sunmasına yasal bir engel bulunmamaktadır.
Mahkemenin HMK.nun 17.maddesine ilişkin gerekçesinin değerlendirilmesinde;
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile yürürlükten kalkan 1086 Sayılı HUMK.nun 22. maddesinde, tarafların yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini kabul edebilecekleri belirtilmişti. Buna göre, tüzel kişilerin yanında gerçek kişiler de yetki sözleşmesi yapabilmekteydi.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun yetki sözleşmesini düzenleyen 17. maddesinde ise, tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır, düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile getirilen yeniliklerden bir tanesi de yetki sözleşmelerine ilişkin olup, yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir.
Yetki sözleşmesine ilişkin olarak yapılan bu düzenlemede, tacirler veya kamu tüzel kişileri ile diğer kişiler, yetki sözleşmesi yapmak açısından birbirinden ayırt edilmiştir. Tacirler veya kamu tüzel kişileri kendi aralarındaki hukuki ilişkilerde her ikisi de hukuken eşit konumda sayılabilirler. Buna karşılık, tacirler veya kamu tüzel kişileri, gerçek kişiye göre, daha güçlü konumda bulunmaktadır. Daha zayıf konumda olan kimselerin daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı korunma ihtiyacının ortaya çıkması nedeniyle kanun koyucu böyle bir düzenlemeye gitmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, yeni düzenlemeye bakıldığında, tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kimselerin, kendi aralarında yetki sözleşmesi yapmaları da kabul edilmemiştir.
Sözkonusu düzenleme ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir başka husus da, yetki sözleşmesi yapılmasında tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olması aranmıştır. Diğer bir anlatımla, maddedeki tacirden anlatılmak istenen, işin ticari nitelikte olması değil tarafların kanunlarda tacir olarak tanımlanan kişiler olmasıdır. Sözleşme konusunun ticari iş olması gerçek kişilere yetki sözleşmesi yapma imkanı vermemektedir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında;
Alacaklının takip dayanağı yaptığı sözleşme başlıklı belgelere dayalı olarak 25/06/2009 tarihinde genel haciz yoluyla takibe başladığı, ödeme emrinin 09/09/2009 tarihinde tebliği üzerine borçlunun yasal süresinde yetkiye, kısmen borca ve faize itiraz ettiği görülmektedir. HMK.nun 448.maddesi gereğince, bu kanun hükümlerinin tamamlanmış işleri etkilememek kaydıyla, derhal uygulanacağı dikkate alınarak takip tarihi itibariyle HMK.nun 17.maddesi yürürlükte olmadığından HUMK.nun 22.maddesi muvacehesinde yetki itirazının kaldırılması isteminin değerlendirilmesi gerekmektedir.
O halde, mahkemece, borçlu itirazını kısmen ödeme olgusuna dayandırmakla borç doğuran hukuki ilişkiyi kabul etmiş ise de, alacaklı tarafından sunulan sözleşme başlıklı belgelerde, Kadıköy İcra Dairelerinin yetkisinin kabul edildiği, ancak, takip talebine eklenmediği ve borçluya tebliğ edilmediği nazarı itibara alınarak, öncelikle anılan belgelere ve belgelerdeki imzaya ilişkin borçlunun beyanı alınmak suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile yetki itirazının kaldırılması isteminin reddi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK"nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/10/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.