7. Hukuk Dairesi 2021/1162 E. , 2021/647 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalı aleyhine 12/08/2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen 01/07/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Dava, inançlı işlem hukuksal sebebine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı; davaya konu 547 nolu parselin ... adına kayıtlı iken taşınmaz üzerine antep fıstığı dikilmesi ve bakımlarının yapılması karşılığında davacıya devri konusunda anlaştıklarını, bakım ve ekim işlerini yaptığını ancak dava dışı ..."ın anlaşma koşullarını yerine getirmeyerek oğlu olan davalı adına tapuyu devrettiğini, dava konusu olan 635 parsel sayılı taşınmazın ise kendi adına kayıtlı iken davalı tarafından kandırıldığını ve bilmeden tapuyu davalıya devrettiğini, davalının iyi niyetli olmadığını, davalı adına kayıtlı olan dava konusu taşınmazların tapusunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı, yargılama devam ederken dava konusu taşınmazın aslında 547 parsel olmadığını, doğru parsel numarasının 560 olduğunu belirterek 560 parselin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, "davanın kısmen kabul, kısmen reddine; ... İli, ...a İlçesi, ...Mahallesi 635 parsel sayılı taşınmaza ilişkin davanın subut bulmadığından reddine; ... ili, ...a ilçesi, ...Mahallesi 560 parsel sayılı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davalı Müslüm oğlu ... adına tapuya kayıt ve tesciline" karar verilmiştir.
Hükmü, davalı temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bir davada olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir.(6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 33.madde) Hakim bir davada sadece tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve talep neticeleri ile bağlı olup, kanun hükümleri (olayların hukuki nitelendirmesi) ile bağlı olmayıp, davacının dayandığı dava sebebine uygulanacak kanun hükmünü kendiliğinden (re"sen) araştırıp bulmak ve uygulamakla yükümlüdür. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Hakimin davayı aydınlatma ödevi" başlıklı 31. maddesinde ise “Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir” hükmü yer almaktadır. Anılan madde gerekçesinde de açıklandığı üzere; bununla hakim, olayın ve hukuki uyuşmazlığın olgusal ve hukuki boyutlarını gerekli olduğu ölçüde taraflarla birlikte ele alabilecek, tarafların zamanında uyuşmazlığın çözümü için önemli vakıaların tamamı hakkında açıklama yapmalarını, özellikle ileri sürülen vakıalardaki eksiklikleri tamamlamalarını, delilleri ikame etmelerini ve geçerli talepleri ileri sürmelerini sağlayabilecek, gerçek isteminin ne olduğunu öğrenebilecektir.
Somut olaya gelince; mahkemece, davacının davalının öz babası olduğu, 560 parsel sayılı taşınmazı dava dışı ... isimli kişiden yine davacının bilgisi dahilinde davalının tapudan devraldığı, davalının asıl iradesinin taşınmazı kendi adına devir alarak tasarruf etmek değil babası olan davacı adına devir almak olduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 1. maddesi uyarınca sözleşmenin tarafların iradelerinin karşılıklı ve birbirlerine uygun açıklamalarıyla kurulacağı, davalının bir nevi temsil iradesi kullandığı gerekçesiyle 560 parsel sayılı taşınmazın davalı adına olan tapusunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiş, aynı mahalledeki 635 parsel sayılı taşınmaz yönünden de davacının iddasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm ise davalı tarafından tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne karar verilen 560 parsel yönünden temyiz edilmiştir. 560 parsel yönünden yapılan incelemede; davacının dava dilekçesindeki anlatımlarına göre davasını inançlı işlem hukuksal sebebine dayandırmış olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece bu kapsamda inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken 560 parsel yönünden davalının asıl iradesinin davacı adına taşınmazı devralmak olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Mahkemece hukuki nitelendirmede hataya düşülmüş olup 560 parsel yönünden yazılı gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karar doğru olmadığından, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.09.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.