3. Hukuk Dairesi 2016/20929 E. , 2018/8734 K.
"İçtihat Metni"......
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine dair verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar; müteveff........ elektrik akımına kapılarak ölümü ile sonuçlanan olayda tüm kusurun davalı kuruma ait olduğunu, maddi ve manevi zarara uğradıklarını ileri sürerek, davacılardan.....için 10.000 TL manevi, 1.000 TL maddi, ...... için 10.000 TL manevi, 1.000 TL maddi, ....... için 50.000 TL manevi, 1.000 TL maddi olmak üzere toplam 73.000 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemişlerdir.
Davalı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; Davacı....vekaleten avukat tayin edildiği, ancak yargılama sırasında ergin olmaları nedeniyle avukatın temsil yetkisinin sona erdiği, vekaletname sunmadıkları gerekçesiyle, adı geçenler yönünden açılan maddi ve manevi tazminat davasının HMK 114/f ve 115 maddelerince usulden reddine, davacı ... yönünden ise; tüm kusurun müteveffaya ait olması nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarının esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; desteğin ölümünden kaynaklanan, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
./..
-2-
1- Davacılar .......yönünden temyiz incelemesinde;
Vekil ile takip edilen davalarda vekaletnamenin ibrazını düzenleyen 6100 sayılı HMK’nun 76’ncı, vekaletnamesiz dava açılması ve işlem yapılması halini düzenleyen aynı yasanan 77’nci ve dava şartlarını düzenleyen yine aynı yasanın 114/f maddeleri uyarınca usulüne uygun düzenlenmiş vekaletnamenin dosya içerisinde bulunması zorunludur.
Somut uyuşmazlıkta; davacılardan ... tarafından, vekaletname tarihi olan 22.10.2009 tarihi itibariyle kendi adına asaleten reşit olmayan küçük çocuklar 01.06.1992 doğumlu ......ve 01.08.1993 doğumlu ...... adına velayeten verilen vekâletname uyarınca, vekil aracılığıyla davanın açıldığı ve takip edildiği; adına vekalet verilen adı geçen küçüklerin bu vekaletname uyarınca vekil ile temsil edildikleri, ancak yargılamanın devamı sırasında çocukların reşit oldukları anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK"nın) 335. maddesine göre ergin olmayan çocuk ana ve babasının velayeti altındadır. 4721 sayılı TMK"nın " çocuğun temsil edilmesi " başlıklı 342. maddesi uyarınca da ana ve baba, üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler. Ancak çocuğun ergin (reşit) olması ile velayetin, buna bağlı olarak da velinin temsil görevinin sona ereceği açıktır.
Bu nedenle bir dava sırasında çocuğun ergin (reşit) hale gelmesi halinde, kanuni mümessilin (velinin) temsil görevi de sona erer ve davaya (ergin olan) çocuk tarafından devam edilir. Vekil ile müvekkili arasındaki vekalet ilişkisi güvene dayalıdır. Kural olarak, vekaletten azil veya istifa her zaman olanaklıdır. Çocuk, ergin (reşit) olduktan sonra davasını bizzat kendisi takip edebileceği gibi kendi adına düzenlenecek vekaletname ile daha önce görevlendirilen avukatı ya da bir başka avukatı da vekil olarak ataması olanaklıdır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2016 gün ve 2014/3-604 E., 2016/565 K. sayılı kararı)
Mahkemece; yukarıda belirtilen yasal hükümler nazara alınarak, dava açıldıktan sonra reşit olduğu anlaşılan .......kendi adlarına verildikleri vekaletname aslı veya onaylı örneğini dosyaya sunmak üzere, 27/01/2015 tarihli duruşma sırasında vekile, 30 günlük kesin süre verildiği, verilen süre içerisinde ibraz edilmediği takdirde adı geçen küçükler yönünden davanın usulden reddine karar verileceğinin ihtar edildiği, vekilin usulüne uygun düzenlenmiş vekaletnamesini sunmamış olması nedeniyle adı geçen davacılar yönünden davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verildiği görülmüştür.
HMK"nun 77. maddesinde; vekaletnamenin aslını veya örneğini sunmayan vekilin dava açamayacağı ve yargılamayla ilgili hiçbir görev yapamayacağı kuralını getirdikten sonra, gecikmesinde zarar umulan hallerde, mahkemenin vereceği kesin bir süre içinde vekaletnamesini sunması koşuluyla vekilin dava açmasına veya usul işlemleri yapmasına izin verilebileceğini; bu süre içinde vekaletname verildiği veya müvekkil tarafından vekilin yaptığı işlemlerin onaylandığını bildiren bir dilekçe sunulmadığı takdirde, davanın açılmamış sayılacağını, vekilce yapılan işlemlerin de hükümsüz kalacağını öngörmüştür.
.....
Ancak, avukatının anılan yükümlülüğü yerine getirmediğinden haberdar bulunmayan müvekkilin, salt bu nedenle, açtığı veya davalı sıfatıyla tarafı olduğu davayla ilgili olarak herhangi bir şekilde hak kaybına uğraması düşünülemez.Bu görüşün aksine düşünce, İHAM "ın 6. maddesine ve Anayasa’nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesi hükmüne aykırılık teşkil edecektir.
Tüm bu hususlar somut olay özelinde yeniden değerlendirildiğinde; davacılar.......kanuni temsilcileri vasıtasıyla görevlendirilen vekilin, vekalet görevinin ergin olmaları nedeniyle sona erdiğinden haberdar edilmeleri; davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle mevcut usuli sorunu ortadan kaldırabilecekleri açıklanarak, bu yönlerden karar almalarına yetecek uygun bir süre verilerek ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde işlem yapmak gerekir.
Ancak, yerel mahkemece davacılara tebligat çıkartılarak durumdan haberdar edilmeksizin ve davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle davaya devam edebilecekleri açıklanmaksızın yetkisiz hale gelen vekile bildirim ile yetinilerek, davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, kabule göre, HMK"nun 77. maddesi gereğince hüküm sonucunun davanın açılmamış sayılması şeklinde oluşturulmaması da usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
2- Davacı ... yönünden temyiz itirazlarının incelemesine gelince;
Mahkemece ceza soruşturması sırasında bilirkişi heyetinden alınan rapor ve koğuşturmaya yer olmadığına dair verilen karar doğrultusunda, müteveffanın kaçak işlemi nedeniyle kesilen sayacı açmaya çalıştığı sırada elektrik akımına kapılarak öldüğü, meydana gelen olayda tüm kusurun müteveffaya ait olduğu gerekçesiyle, davacı ... yönünden davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Bu nedenle öncelikle ceza mahkumiyetine ve eldeki dava özelinde koğuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın Hukuk Mahkemesindeki davaya etkisini açıklama yoluna gitmek gerekmiştir.
Ceza Mahkemesi kararlarının, Hukuk Mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen TBK"nın 74.maddesinde; hakimin, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla bağlı bulunmadığı, aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararının da, hukuk hakimini bağlamadığı düzenlenmiştir.
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararındaki maddi olgularla bağlılığının ölçüsü; beraat kararında suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak, delilleriyle tespit edilip edilmediğidir. Ceza mahkemesinin, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararı, yani, fiilin işlendiği sabit olduğu halde, kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptaması, hukuk hakimini bağlamaz.
./..
-4-
Maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
Beraat kararının tespit ettiği vakıa bakımından kesin delil teşkil edebilmesi için, beraat kararında o vakıanın mevcut olup olmadığının delillerle kesin biçimde tespit edilmiş olması gerekir.
Buna göre hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kusura ilişkin değerlendirmesiyle ve buna etkili tespit edilen olgularla bağlı kalmaksızın, taraflarca ileri sürülen delilleri toplayıp, tümünü birlikte değerlendirerek bir sonuca varmalıdır.
Her ne kadar hukukumuzda koğuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuk mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen özel bir hüküm bulunmamakta ise de; maddi olayın ne şekilde meydana geldiği, eylemin hukuka aykırılığı ve eylem ile meydana gelen sonuç arasında nedensellik bağı bulunup bulunmadığı noktalarını kesin olarak delillerle ortaya koyan kararların mahkemeyi bağlayacağını söylemekte bir sakınca bulunmamaktadır. Zira, koğuşturmaya yer olmadığına dair kararlar da tıpkı ceza yargılaması neticesinde verilen kararlar gibi taraf delilleri ile bağlı olmaksızın re’sen yapılan araştırma neticesinde edinilen kanaate göre verilen kararlar olup, kesinleşen maddi olguların hukuk yargılamasına etkisi bakımından aralarında bir farklılık bulunmamaktadır.
O halde; yukarıda ceza mahkemesi kararlarının hukuk yargılaması bakımından bağlayıcılığına ilişkin açıklamalar koğuşturmaya yer olmadığı kararları bakımından da geçerlidir.
Somut uyuşmazlıkta......esas sayılı soruşturma dosyasında koğuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve soruşturma dosyası kapsamında yer alan bilirkişi raporunun hükme esas alındığı anlaşılmaktadır. Soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporunda müteveffa ....’in tümüyle kusurlu kabul edildiği görülmüştür.
Oysa; temyizen incelenmesi istenen eldeki davada; mahkemece, soruşturma dosyasındaki rapor esas alınarak kusurun %100 oranında müteveffaya ait olduğu tespiti dikkate alınarak karar verilmiş ise de; yukarıda da ifade edildiği gibi soruşturma dosyasındaki kusur oranlarına bağlı kalınarak eldeki davada kusur oranı belirlenemeyeceğinden mahkemece talimat yoluyla, alanında uzman ayrı bir üç kişilik bilirkişi heyetinden kusur raporu alınarak, hüküm kurulması gerekirken, hatalı şekilde soruşturma dosyasındaki kusur raporu ve oranı dikkate alınarak hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bendde açıklanan nedenle davacılar .......yönünden re’sen (2) nolu bendde açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davacı ... ..... yararına BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı ...’e iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.09.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
.....