2. Hukuk Dairesi 2016/2067 E. , 2016/3093 K.
"İçtihat Metni"İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
TARİHİ : 28/05/2014
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle boşanma davalarında tarafların her türlü ikrarının hakimi bağlamayacağı (TMK m. 184/3) ve yerel mahkemenin Türk Hukukunu re"sen uygulamak zorunda olduğunun (HMK m. 33) tabii bulunmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın temyiz edene yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 136.00 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.22.02.2016(Pzt.)
KARŞI OY YAZISI
Davacı kadın davalı aleyhine boşanma davası açmış, davalı erkeğin başka bir kadınla yaşadığından bahisle boşanmak istediğini bildirmiştir.
Mahkemece, davacı kadının, davalı erkeğin kusurunu ispatlayamadığı gerekçesiyle dava reddedilmiş, sayın çoğunluk tarafından Türk Medeni Kanununun 184. maddesinde düzenlenen “tarafların her türlü ikrarı hâkimi bağlamaz” ilkesi de göz önünde bulundurularak, mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmiştir.
Medeni Kanunun 184/3. maddesinde yer alan "tarafların her türlü ikrarının hâkimi bağlamayacağına" ilişkin kuralın temel amacı eşlerin kanunun öngördüğü kurallara (TMK m. 166/3) uymaksızın anlaşma ile boşanmalarının önlenmesidir. Tarafların boşanma sebebi olarak ileri sürülen maddi olayların varlığını kabul etmeleri bu kuralın kapsamı dışındadır.
Taraflarca maddi olayların varlığının kabulü halinde başkaca kanıt aramaya gerek bulunmamaktadır. Ancak maddi olayların boşanmayı gerektirip gerektirmeyeceği konusunu yine hâkim takdir edip değerlendirecektir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulu da, 28.06.2006 gün ve 2006/2-488 Esas, 480 Karar sayılı ilamında “davacı koca, daha önce görülen boşanma davasının kesinleşmesinden önceki bir tarihten başlatarak dört yıldır fiilen ayrı yaşadıklarını dava dilekçesinde beyan etmiş, davalı kadın da aynı maddi vakıayı karşı dava dilekçesinde tekrarlamış olduğu gibi, taraflar yargılama sırasında da bu beyanlarını yinelemişlerdir…davacı-karşı davalı erkek ve davalı -karşı davacı kadının aksi kanıtlanamayan beyanları karşısında, artık olayda Medeni Kanunun 166/son maddesinde öngörülen koşullarının gerçekleştiğinin kabulü gerekir (Aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.10.1995 gün ve 1995/2-605-795 sayılı ilamında da aynen benimsenmiştir). demek suretiyle tarafların maddi olguya ilişkin ikrarlarının hakimi bağlayacağını benimsemiştir.
Somut olayın incelenmesine gelince; mahkemeye posta yoluyla davalı isim ve imzasını taşıyan bir cevap dilekçesi gönderilmiştir. İş bu dilekçe 24.03.2014 tarihinde hâkim tarafından havale edilerek dosyaya konulmuş ve mahkemece gerekçeli kararda da yer verilmiştir. Dilekçede davalı, otel işlettiğini, 26.06.2013 tarihinde kendisinin otelde olmadığı bir sırada eşinin, kayınpederinin, eşinin kardeşinin ve yanlarında bulunan üç kişinin otelde temizlik işlerinde çalışan B. K. isimli kişiye saldırdıklarını, kendisinin de eşinden boşanmak istediğini bildirmiştir.
Davacı, eşinin sadakatsiz olduğunu iddia etmiş, davalı da posta ile gönderdiği cevap dilekçesinde davacıyı doğrular mahiyette beyanda bulunmuş, B. K. isimli bayanla kaçtığını ifade etmiştir. Davalı kocanın maddi olayların varlığına ilişkin kabulü sırf boşanmayı sağlamak amacına yönelik de değildir. Bu durumda Hukuk Muhakemeleri kanununun 169-175. maddeleri uyarınca davalı erkek isticvap olunarak, dosyaya gönderdiği cevap dilekçesi gösterilip, kendisi tarafından gönderilip gönderilmediği, imzanın kendisine ait olup olmadığı sorulmalı, imza inkârı halinde gerekirse imza incelemesi yaptırılmalı ve gerçekleşecek sonucu uyarınca tarafların kusur durumu değerlendirilerek bir karar verilmelidir. Bu nedenle eksik inceleme ile davanın reddine dair verilen kararın onanması yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum.