Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vasisi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlu vasisinin, borçlunun senedi imzaladığı tarihte borçlanma ehliyetinin bulunmadığını, senedin gerçek bir borç için değil durumundan faydalanılarak düzenlendiğini belirterek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, bononun vesayet kararının kesinleşmesinden önce düzenlendiği ve tanzim tarihinde borçlunun fiil ehliyetinin tam olduğu gerekçesi ile itirazın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun, borçlanma ehliyeti, kenar başlığını taşıyan 670. (6762 TTK.nun 582.) madde hükmüne göre, sözleşme ile borçlanmaya ehil olan kişi, kambiyo senetleri ile borçlanmaya da ehildir. Aynı kanunun birinci maddesi gereğince, bu kanunun ayrılmaz bir parçası olduğu açıklanan TMK.nun 9. madde hükmüne göre, fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir. 10. madde hükmüne göre de, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. Ayırt etme gücü başlığını taşıyan 13. maddede, yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkesin, bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahip olduğu düzenlemesi getirilmiştir. TMK.nun 14. madde hükmüne göre, ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur, 15.madde hükmüne göre ise, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz. Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, TMK.nun 16.maddesi hükmüne göre, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler.
Somut olayda, takip dayanağı bononun keşidecisi olan H. Ç.ın vesayet altına alınması talebi ile açılan davada, Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Baştabipliğince düzenlenen raporda, psikiyatrik muayenesinde herhangi bir psikotik rahatsızlığı düşündürecek belirti tespit edilmediği, yapılan psikometrik incelemelerde hafif depresif bulgular olduğuna yönelik sonuçlar alındığını, kişi ile yapılan görüşme ve alınan çevre bilgisinden alkol kullanımı örüntüsünün kötüye kullanım düzeyinde olduğu kanaatine varıldığı, vesayeti gerekmediği müşavir tayini uygun olduğunun belirtildiği, yargılama sonunda, anılan şahsın Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinin 05/11/2008 tarih ve 2007/569 E. -
2008/1166 K. sayılı kararı ile vesayet altına alındığı, dayanak senedin 05/01/2009 tarihinde vesayet kararından sonra düzenlendiği görülmektedir.
TMK.nun 448.maddesi gereğince, vesayet dairelerinin yetkilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla vasi, vesayet altındaki kişiyi bütün hukuki işlemlerinde temsil eder. Aynı kanunun 451. maddesine göre ise, ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi, vasinin açık veya örtülü izni veya sonraki onamasıyla yükümlülük altına girebilir. Aynı Kanun"un 462/5. maddesi gereğince de kambiyo taahhüdü altına girme, ayrıca vesayet makamının iznini gerektirmektedir.
O halde, mahkemece, Türk Medeni Kanunu"nun 16, 406, 451 ve 462/5. maddeleri de göz önünde tutularak kısıtlı tarafından vesayet kararının verildiği tarihten sonra düzenlenen bonoya dayalı takibe yönelik itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu vasisinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK"nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/10/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.