Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Çeke dayalı kambiyo senedine özgü yolla başlatılan icra takibinde, borçlu icra mahkemesine başvurusunda, mahkemece verilen yetkisizlik kararı üzerine alacaklı tarafından dosyanın süresi içinde yetkili icra dairesine gönderilmesinin talep edilmediği, zamanaşımı itirazı, borca ve faize itiraz ile birlikte hamilin yetkili hamil olmadığı ve teminat senedi şikayetini ileri sürerek takibin iptalini talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Diyarbakır 2. İcra Hukuk Mahkemesi"nin 08.6.2010 tarih, 2010/159-295 esas ve karar sayılı ilamının incelenmesinde; borçlu tarafından ileri sürülen yetki itirazı üzerine mahkemece itiraz kabul edilerek dosyanın yetkili Mardin İcra Müdürlüğü"ne gönderilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Söz konusu kararın 05.8.2010 tarihinde kesinleşmesinden önce, alacaklı tarafından Diyarbakır İcra Müdürlüğü dosyasından 12.7.2010 tarihinde talep açılarak dosyanın Mardin İcra Müdürlüğü"ne gönderilmesi talep edilmiştir. Bu talebe rağmen Diyarbakır İcra Müdürlüğü"nce takip dosyası 20.6.2011 tarihinde Mardin Nöbetçi İcra Müdürlüğü"ne gönderilmiştir. Yaklaşık 11 aylık süre içinde takip dosyası ile ilgili alacaklı tarafından herhangi bir takip işlemi yapılmadığı gibi dosyanın Mardin İcra Müdürlüğü"ne süresi içinde gönderilip gönderilmediği de kontrol edilmemiştir.
Dosyanın Mardin İcra Müdürlüğü"ne gönderilmesi sorumluluğu Diyarbakır İcra Müdürülüğü"ne ait ise de; dosyanın gönderilip gönderilmediğinin takibi sorumluluğu da alacaklıya aittir. Bu işlem alacaklı tarafından takip edilmediğinden ve Diyarbakır İcra Müdürlüğü"nün takip dosyasında gönderme talebinden sonra 6 aylık sürede herhangi bir işlem yapılmadığından yasada öngörülen zamanaşımı süresi dolmuştur. Bu nedenle borçlunun zamanaşımı itirazının kabulüne karar vermek gerekirken reddi doğru değildir.
Bununla birlikte, bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa"nın 141/3 . maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 Sayılı HMK"nun 27 ve 297. maddeleri işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, bazen bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o kararın yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür (Hukuk Genel Kurulu"nun 18.10.2006 tarih ve 2006/11620 E. - 2006/659 K. sayılı kararı).
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 27. maddesinde "Hukuki dinlenilme hakkı" düzenlenmiştir. Buna göre davanın taraflarının, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak, Anayasanın 36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 28.04.2010 gün ve 2010/11-195 E. - 238 K. sayılı usulden bozmayı kapsayan ilamının gerekçesinde aynen; "Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının, açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir" ifadelerine yer verilmiştir.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan "Gerekçenin, ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir" şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir.
Aksine düşünce ve uygulama, gerek yargı erki ile yargıcın, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz.
Belirtilen anayasal ve yasal düzenlemeler doğrultusunda, borçlu tarafından ileri sürülen borca ve faize itiraz ile teminat ve hamilin yetkili hamil olmadığına ilişkin şikayetinin reddinin gerekçesiyle birlikte tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.
Öte yandan HMK"nun 297. maddesinin (1). fıkrasının (e) bendi gereği hükümde "gerekçeli kararın yazıldığı tarihin" yer alması zorunlu olup, kanunun bu emredici hükmüne aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.10.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.