Hukuk Genel Kurulu 2017/607 E. , 2019/578 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 1. Tüketici Mahkemesince davanın reddine dair verilen 13.05.2014 tarih ve 2013/1342 E., 2014/467 K. sayılı karar davacı vekilince temyiz edilmekle, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 05.11.2014 tarih ve 2014/34540 E., 2014/34276 K. sayılı kararı ile,
“…Davacı, davalı bankadan 2005 ve 2012 yılları arasında konut ve ihtiyaç kredileri kullandığını, kullandığı krediler sırasında davalı bankaca dosya masrafı ve diğer masraflar adı altında kendisinden haksız olarak tahsil edilen masrafların tespiti ile tahsili için şimdilik 2.000 TL."nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının ispat için delilleri sunmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı eldeki dava ile, davalı banka ile imzaladığı kredi sözleşmeleri nedeni ile kendisinden farklı isimler altında tahsil edilen bedellerin iadesini talep etmiştir. Davacı, dava dilekçesinde dava değeri olarak 2.000 TL göstermiş, HMK."nın 107. maddesi uyarınca belirsiz alacak davası açtığını belirtmiştir.
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 Sayılı Kanunla değişik 6. maddesi ile sözleşmelerdeki haksız şart düzenlenmiş ve "Satıcı ve sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır. Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı, değildir. Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez. Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükü ona aittir. 4077 Sayılı Kanunun değişik 6 ve 31 maddelerine dayanılarak hazırlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğin 7. maddesinde "satıcı, sağlayıcı veya kredi veren tarafından tüketici ile akdedilen sözleşmede kullanılan haksız şartlar batıldır" hükmü getirilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki davalı banka, sadece kredinin verilmesi ve yapılandırılması için zorunlu, makul ve belgeli masrafları tüketiciden isteyebilir. Kredi verilmesi ve yapılandırılması için gereken zorunlu masrafların neler olduğu konusunda ispat yükü ise davalı bankaya aittir. O halde mahkemece, işin esasına girilip, davalı bankadan çekilen kredilerle ilgili tüm belgeler celbedilerek kesilen masrafların zorunlu, makul ve belgeli olduğu hususunda davalı bankadan delilleri sorularak, gerekirse bu hususta alanında uzman bilirkişiden denetime esas bilirkişi raporu da alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken ispat külfeti davacıya yüklenerek davanın HMK." nun 119/f madde ve bendine göre usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı banka ile konut kredisi, bireysel kredi ve ihtiyaç kredisi sözleşmesi imzalandığını, kullanılan kredilerle ilgili olarak müvekkilinden dosya masrafı, kredi tahsis ücreti, ekspertiz ücreti ve ipotek ile ilgili kesinti yapıldığını, banka tarafından belgeler eksik verildiğinden kesintilerin miktarı ve diğer haksız kesintilerin kendilerince tespit edilemediğini ileri sürerek, haksız kesintilerin tespiti ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 107. maddesi uyarınca tüm hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 2.000,00TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının kendisinden tahsil edildiğini iddia ettiği ücretlerin dekontlarla sabit olduğu dikkate alındığında belirsiz alacak davası açılamayacağını, davacının müvekkili bankanın şubesinden farklı tarihlerde konut kredisi, bireysel kredi ve ihtiyaç kredisi kullandığını, kullandığı konut kredisi hesabının yapılandırma talebi üzerine kapatılarak yeni sözleşme imzalandığını, yapılan işlem karşılığı ücret ve masrafların tahsil edildiğini, konut kredisinin erken kapatılması nedeniyle yapılan kesintilerin yerinde olduğunu, davacının sözleşme ve sözleşme öncesi bilgi formu sunulmak suretiyle bilgilendirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 6100 sayılı HMK’nın 119/f maddesi uyarınca davacıya iddia ettiği vakıaları hangi deliller ile ispat edeceğinin sorulduğu, davacı belgelerin davalı bankadan istenilmesini talep etmiş ise de banka tarafından ne kadar dosya masrafı kesildiğini belgelendiremediği, davanın tespit davası olmayıp eda davası olduğu, davacının davasını ispat edecek delillerini sunamadığı gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, davacının dava dilekçesinde 6100 sayılı HMK’nın 119/e maddesi uyarınca iddiasının dayanağı bütün vakıaları sıra numarası altında açık özetleri ve 6100 sayılı HMK’nın 119/f maddesi uyarınca iddia ettiği her bir vakıanın hangi delillerle ispat edeceğini belirtmesi gerektiği, davacının belge ibraz etmediği, davalının da iddia edilen kesintileri belgelendirmediği, 28.01.2014 tarihli celsede sözleşme, ödeme planı, hesap ekstresi ve dekont örnekleri istenildiği hâlde sunulmadığı, davacının öncelikle kredi kullandığını ve kredi ile ilgili talebine uygun belgeleri bildirmek zorunda olduğu, sonrasında ise kesintilerle ilgili ispat külfetinin davalıya ait olduğu, davacının kredi kullandığını ve kesinti yapıldığını belgelendirmemesi karşısında davalıdan krediye ilişkin belgeleri sunmasını istemenin TMK’nın 2. maddesine ve HMK’nın 119/f maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının davalı bankadan kredi kullandığını ve haksız kesinti yapıldığını iddia ederek yapılan kesintilerin iadesini talep etmesi karşısında, 6100 sayılı HMK’nın 119/f maddesi uyarınca kullandığını iddia ettiği kredilere ilişkin sözleşmeleri ve kesintilere ilişkin belgeleri sunmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçmeden önce konuya ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Bu noktada, konuyla ilgisi bakımından “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 6. maddesi:
“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. ”
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesi:
“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
hükmünü içermektedir.
Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır. İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddi hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hâllerde, genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenecektir.
İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Karine söz konusu olduğunda, karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur, ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Bu durumu vurgulamak için, fıkrada açık düzenleme yapılmıştır. Kesin kanuni karineler dışında, karşı taraf karinenin aksini ispat edebilir. Fıkrada, özellikle aksini ispat kavramına yer verilmiştir. Zira aksini ispat ve karşı ispat farklı kavramlardır. Karine söz konusu olduğunda, karşı ispat faaliyeti yerine karine ile kabul edilen durumun aksinin ispat edilmesi söz konusu olur.
Öte yandan 6100 sayılı HMK’nın “ Belgelerin birlikte verilmesi” başlıklı 121/1. maddesinde, dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer almasının zorunlu olduğu belirtilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “Tarafların belgeleri ibrazı zorunluluğu” başlıklı 219/1. maddesi ise:
“Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Taraflar iddialarını dayandırdıkları olayların ispatı için ellerinde olan tüm delilleri mahkemeye sunacaklardır. Bu deliller tabiî olarak tarafların kendi lehine deliller olacaktır. Tarafların doğruyu söyleme ödevi bulunmasına rağmen bu ödev, tarafın kendi aleyhine ve diğer taraf lehine delilleri de mahkemeye sunması zorunluluğunu kapsamaz. Bu sebeple taraf, kendi lehine olan delilleri mahkemeye sunacaktır (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Korkmaz H.T.: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 1813). Fakat 6100 sayılı HMK’da senetler bakımından bu kurala bir istisna koymuştur. 6100 sayılı HMK’nın 219/1. maddesi uyarınca, taraflar hem kendilerinin hem de karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan belgeleri ibraz etmek zorundadır. Ayrıca HMK’nın 121/1. maddesi uyarınca başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dava dilekçesinde yer alması zorunludur.
Somut olayda davalı banka tacir olup, yaptığı masrafları tüketiciden isteme hakkı bulunmaktadır. Uyuşmazlığın tüketici hukukundan kaynaklandığı da gözetildiğinde, banka ancak davaya konu kredinin verilmesi için zorunlu, makul ve belgeli masrafları tüketiciden isteyebilecektir. Kredi verilmesi ve yapılandırılması için gereken zorunlu masrafların neler olduğu konusunda ispat yükü ise davalı bankaya aittir.
Her ne kadar mahkemece, davacının kredi sözleşmeleri kapsamında yapıldığı iddia edilen kesintilere ilişkin belgeleri sunması gerektiği belirtilmiş ise de, dava dilekçesinde banka tarafından kesinti yapıldığı iddia edilen kredi sözleşmeleri, kullanılan kredilerin türü, tarihi ve kredi miktarları belirtilmiştir. Ayrıca davacı, davalı bankanın kayıtlarına da delil olarak dayanmıştır.
Mahkemece, 6100 sayılı HMK’nın 121 ve 219/1 maddesi uyarınca yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, kredinin kullanılması için zorunlu ve belgeli masrafların neler olduğunun tespiti noktasında gerekirse bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davacı tarafından yapılan kesintilere ilişkin belgelerin sunulmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi yerinde değildir.
Bu durumda yerel mahkemenin belirtilen direnme gerekçesi, Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen bu ilave gerekçeler dikkate alındığında usul ve yasaya aykırıdır.
Hâl böyle olunca direnme kararının, Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16.05.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.