Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1041
Karar No: 2019/577
Karar Tarihi: 16.05.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1041 Esas 2019/577 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1041 E.  ,  2019/577 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “iştirak nafakası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 2. Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.08.2013 tarihli ve 2013/300 E., 2013/664 K.sayılı karar davalı tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 25.09.2014 tarihli ve 2014/5323 E., 2014/12475 K.sayılı kararı ile:
    “...Davacı dava dilekçesinde; davalı ile evli iken sekiz yıl önce boşandığını, bu evlilikten üç çocuğunun bulunduğunu, davalının çocuklara hiç yardımda bulunmadığını, üç çocuğu için 1.500 TL nafaka istediğini beyan etmiş, cevaba cevap dilekçesinde on sekiz yaşından büyük kızları Emel ve Tuba için açtığı davadan vazgeçtiğini, diğer kızı Esra için dava tarihinden itibaren aylık 500 TL iştirak nafakasına karar verilmesini istemiştir.
    Davalı cevap dilekçesinde; davacının boşandığı eşi olduğunu, beraber kazandıkları iki dairenin olduğunu, boşanma davasında mahkemenin dairenin birisini eşine verdiğini, kendisinin de İstanbul"da kardeşinin yanına sığınmak zorunda kaldığını, işi ve geliri olmadığı için kendisine kardeşinin baktığını, rahatsızlığından dolayı doktor kontrolünde olduğunu, geçinemediğini, talep edilen 1500TL nafakanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemece, müşterek çocuklar Emel ve Tuba ilgili iştirak nafakası talebinin aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine, müşterek çocuk Esra yönünden aylık 250 TL iştirak nafakasının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, iştirak nafakası istemine ilişkindir.
    1982 Anayasasının “Hak Arama Hürriyeti ” başlıklı 36.maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmü yer almaktadır.
    6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlığı adı altındaki 27.maddesinde ise; “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
    (2) Bu hak;
    a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
    b) Açıklama ve ispat hakkını,
    c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
    HMK’nun 27.maddesinde düzenlenen “Hukuki dinlenilme hakkı” iddia ve savunmada bulunma hakkından daha geniş olarak ve Anayasanın 36.maddesine uygun bir düzenlemedir. Buna göre davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Hâkim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez ( HGK"nın 2009/52 E., 2009/105 K. sayılı kararı).
    HMK’nın 137.maddesinde; “(1) Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir.
    (2) Ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez.” hükmü ile ön incelemenin kapsamı belirlenmiştir.
    HMK’nun 138- (1).maddesinde de, “Mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir.” hükmü ile dava şartları ve ilk itirazlar hakkında mahkemece verilecek karara ilişkin vurgulama yapılmıştır.
    Hakim, dilekçeler tamamlandıktan sonra, öncelikle dosyayı bu haliyle incelemeli ve mümkünse gerekli kararı vermelidir. Dosya üzerinden karar verilmesi mümkün olan ön inceleme işlemleri, dava şartları ve ilk itirazlardır. (HMK 138) Dava şartları ve ilk itirazlarda eksiklik yoksa diğer ön inceleme işlemleri için duruşma açılmalıdır. (Prof.Dr. Hakan Pekcanıtez, Prof.Dr.Oğuz Atalay, Prof.Dr.Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, 2013 14.Baskı, sayfa 572 vd.)
    Somut olayda; mahkemece dava dilekçesi ve tensip zaptı davalıya; tensip zaptı davacıya tebliğ edilmiş, ön inceleme duruşması yapılmadan, duruşma günü için taraflara davetiye çıkartılmadan dosya üzerinden ve davanın esasına yönelik karar verilmiştir. Yukarıda da bahsedildiği üzere, dava şartları ve ilk itirazlar dışında ön inceleme işlemlerinin duruşmalı olarak incelenmesi, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra gerekli görülmesi halinde tarafların tahkikat için duruşmaya davet edilerek davanın esasına yönelik karar verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
    Hal böyle olunca, taraflar iddia ve savunmada bulunmaları için usulüne uygun olarak mahkemeye çağrılıp dinlenilmeden, hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek davanın esasına yönelik hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir...”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, iştirak nafakası istemine ilişkindir.
    Yerel Mahkemece, dosya üzerinden yapılan yargılama sonunda müşterek çocuklar Emel ve Tuğba ile ilgili iştirak nafakası talebinin aktif husumet yokluğu (sıfat yokluğu) nedeniyle reddine, müşterek çocuk Esra yönünden aylık 250TL iştirak nafakasının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
    Davalının temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
    Bozma kararına karşı yerel mahkemece ilk karardaki gerekçelere ilâvetennafaka davalarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 316/1-ç maddesine göre basit yargılama usulüne tabi olduğu, basit yargılama usulüne tabi olan davalarda tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap haklarının bulunmadığı, dilekçenin davalıya tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre geçtiği hâlde cevap vermediği, tarafların mali ve ekonomik durumları da araştırılıp nüfus kayıtları da celp edildikten sonra tahkikatın tamamlandığı, HMK’nın 320/1. maddesi gereğince tarafların duruşmaya çağrılmadan dosya üzerinden karar verilmesinin mümkün olup olmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğu, mahkemece duruşma açılmadan karar verilmesinin mümkün görüldüğü ve mevcut delillere göre bir karar verildiği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; basit yargılama usulüne tabi eldeki davada 6100 sayılı HMK’nın 320. maddesi uyarınca taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinde yapılan inceleme ile karar verilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, basit yargılama usulüne tabi olan eldeki davada yerel mahkemece duruşma açılmaksızın dosya üzerinden verilen ilk kararın bozulması üzerine, taraflara bozma kararı tebliğ edilmesine rağmen, duruşma günü verilip bozmaya karşı diyecekleri sorulmaksızın dosya üzerinden verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun bir direnme kararı olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.
    Öncelikle “hukuki dinlenilme hakkı” kavramı üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır:
    Usulüne uygun olarak taraf teşkil edilmeden bir davada karar verilemeyeceğine ilişkin kural, hukuki dinlenilme hakkının bir unsuru olarak düzenlenmiştir. İddia ve savunma hakkı olarak da ifade edilir. Ancak taraf olsun, olmasın herkesin mahkeme önünde hukuki dinlenilme hakkı vardır. Hukuki dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkının medeni usul hukukundaki görünümüdür. Usulü nitelikte bir genel haktır. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkının bir unsurudur ( Pekcanıtez, H.: “Hukuki Dinlenilme Hakkı”, Prof. Dr. Seyfullah Edis’e Armağan, İzmir 2000, p. 753-791, s. 753-754). Bu durum aynı zamanda silahların eşitliği ilkesi ile de ilişkilidir.
    Bilindiği üzere, çekişmeli yargıda kural olarak duruşma yapılması zorunludur. Buna göre hâkim iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır. Kanunun gösterdiği istisnalar dışında hâkim tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.
    Taraflar duruşmaya çağrılmadan, diğer bir deyişle; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur.
    Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan Anayasa"nın 36. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, mahkemece taraflar dinlenmek üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Aksi hâlde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız olarak kabul edilmektedir (Kuru, B: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, Cilt II, s.1876 vd).
    6100 sayılı HMK’nın “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir.
    Buna göre mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukuki dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Taraflara hukuki dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. Anayasamızın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukuki dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"nde de hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukuki dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
    HMK"nın 27. maddesi hükmüne göre:
    "(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
    (2) Bu hak;
    a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
    b) Açıklama ve ispat hakkını,
    c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,içerir".
    Hukuki dinlenilme hakkı olarak maddede ifade edilen ve uluslararası metinlerde de yer bulan bu hak, çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak, hukuki dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
    Bu hak, yargılamanın tarafları dışında, müdahiller ve yargılama konusu ile ilgili olanları da kapsamına almaktadır. Her yargılama süresi kendi hakkıyla bağlantılı ve orantılı olarak bu hakka sahiptir. Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
    Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
    Bu hakkın ikinci unsuru, açıklama ve ispat hakkıdır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir.
    Üçüncü unsur ise, tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin de kararların gerekçesinde yapılması gerekir.
    Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi; bozma sonrası yargılamanın devamı, uyup uymama yönündeki kararın verilebilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, bozma ilamının içeriğine, bozma sonrası duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’te açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile vakıf olabilecektir.
    Görüldüğü üzere, taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır.
    Mahkemenin bozma ilamına uyma ya da direnme konusunu karara bağlamadan önce de bozma ilamını ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile HMK’ya eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun (HUMK) 429. maddesinin amir hükmü gereği zorunludur.
    Nitekim, bozma kararı sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 1086 sayılı HUMK’nın 429. maddesinin ikinci fıkrasında “…Mahkeme, temyiz edenden 434"üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir” hükmü öngörülmüştür.
    Bu açık hüküm karşısında yerel mahkemenin Özel Dairece verilen bozma kararından sonra duruşma açarak tarafların beyanlarını almaksızın kendiliğinden ve dosya üzerinden direnme kararı vermesi açıkça usul ve yasaya aykırıdır. Bu durumda yasal düzenlemelere uygun şekilde oluşturulmuş bir direnme kararının varlığından söz edilemez.
    Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2017 tarihli ve 2017/21-2509 E. 2017/1306 K.; 28.03.2018 tarihli ve 2017/11-61 E. 2018/560 K.; 15.11.2018 tarihli ve 2018/3-899 E., 2018/1726 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
    Mahkemece yapılacak iş; duruşma gününün 7201 sayılı Kanun ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’te belirtilen hükümlere uygun olarak yöntemince tebliği ile taraf teşkilinin sağlanması ve ancak bu usulü eksiklik tamamlandıktan sonra bir karar vermekten ibarettir.
    Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan nedenlerle ve salt bu usulî eksikliğe dayalı olarak direnme kararının bozulmasına, bozma nedenine göre davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma neden ve şekline göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, aynı Kanunun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 16.05.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi