Esas No: 2007/2-275
Karar No: 2007/275
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2007/2-275 Esas 2007/275 Karar Sayılı İlamı
Hukuk Genel Kurulu 2007/2-275 E., 2007/275 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karşıyaka 1.Aile Mahkemesince davanın davalı-k-davacı davasının reddine, davacı-k.davalı davasının kabulüne dair verilen 7.9.2005 gün ve 2004/612, 2005/783 K. sayılı kararın incelenmesi davacı-k-davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 17.4.2006 gün ve 2005/21283 E, 2006/6034 K. sayılı ilamı ile; (...1-Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK.m. 186/1), geçimine (TMK.m. 185/3) ilişkin önlemleri kendiliğinden almak zorundadır. Yerel mahkeme önce davacı kadın yararına tedbir nafakası hükmetmişken, daha sonra emekli maaşı bulunduğu gerekçesiyle bu nafakayı hükmedildiği tarihten itibaren kaldırmıştır. Tarafların ekonomik ve sosyal durumları, davacının emekli maaşının miktarı karşısında bu karar yerinde değildir. Davacı kadın yararına dava tarihinden itibaren uygun bir tedbir nafakasına karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
2-Yerel mahkeme davacı kadının emekli maaşı bulunduğu gerekçesiyle yoksulluk nafakası isteğini reddetmiştir. Boşanmaya neden olan olaylarda; başka kadınla yaşayan davalı kocanın tam kusurlu olduğu, davacı kadının Sosyal Sigortalar Kurumundan aldığı aylık 469 YTL. yaşlılık aylığı dışında başka bir geliri ve malvarlığı bulunmadığı, davalı kocanın ise fabrika sahibi olup ayrıca çok sayıda taşınmaz malları bulunduğu dosya kapsamıyla sabittir. Davacı kadının 1949, davalı kocanın 1943 doğumlu olduğu, evliliğin 1966 yılında gerçekleştiği ve tarafların ergin olan çocukları bulunduğu da nüfus kaydından anlaşılmaktadır. Boşanma halinde "yoksulluğa düşme" durumu değerlendirilirken tarafların ekonomik ve sosyal durumları yanında; yaşları, evlilik süreleri, evlilik boyunca ve boşanma sonrası yaşam düzeyleri hep birlikte değerlendirilmeli, ulaşılan sonucun yasanın amacına, sosyal gerçekliğe ve hakkaniyete uygun olmasına özen gösterilmelidir. Öte yandan davacı kadın yararına hükmedilen tazminatların hukuksal dayanağı, yoksulluk nafakasından farklıdır. Türk Medeni Kanunun 175.madde koşulu davacı kadın yararına oluşmuştur. Davacının aldığı yaşlılık aylığı miktarı da gözönünde bulundurularak uygun bir yoksulluk nafakası hükmedilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle isteğin reddi doğru değildir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı İftadiye Küçükbay vekilinin
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine davalı boşanma, maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası istemine ilişkindir.
Davacı kadın, davalının sadakatsizce bir yaşam sürdüğünü, başka bir kadınla karı koca hayatı yaşadığını, hatta bundan bir çocuğunun olduğunu, uzun zamandır davalı ile ayrı yaşadıklarını, bu nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, davalı kocanın fabrikası, arsası, evleri ve arabalarının olduğunu, toplam servetinin 30 trilyon TL."yi geçtiğini iddia ederek 5 trilyon TL. maddi, 5 trilyon TL. manevi tazminat ile aylık 5 milyar TL. yoksulluk nafakasına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemece, davalının başka bir kadınla yaşadığı, bir de çocuğunun bulunduğu, bu nedenle tam kusurlu olduğu anlaşıldığından tarafların boşanmalarına, davacı kadının kişilik haklarının ağır şekilde ihlal edilmiş olması, yaşı itibariyle ikinci evlilik yapma şansının çok azalmış bulunması dikkate alınarak; 150 milyar TL. maddi 150 milyar TL. manevi tazminata hükmedilmiştir. Bununla birlikte, her ne kadar davacı lehine 2 milyar TL. tedbir nafakasına hükmedilmiş ve 5 milyar TL. yoksulluk nafakası talebinde bulunulmuşsa da, davacının SSK. emeklisi olduğu, aylık 469 milyon TL. maaşı bulunduğu, kira vermeden davalıya ait evde oturduğu bu suretle davacının düzenli bir gelirinin mevcut olduğu, asgari ücretin üzerinde olan bu gelire göre yoksulluk durumunda bulunmadığı anlaşılarak, tedbir nafakasının hükmedildiği tarihten itibaren kaldırılmasına, yoksulluk nafakası ile ilgili istemin reddine karar verilmiştir.
Hüküm davacı tarafından yoksulluk nafakası yönünden temyiz edilmekle, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş, yerel mahkemece ilk hükümde direnilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 174.maddesine göre, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceği, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebileceği öngörülmüştür.
Yine aynı kanunun 175.maddesinde ise, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği, nafaka yükümlüsünün kusurunun aranmayacağı açıklanmıştır.
Görüleceği üzere davacı kadın yararına hükmedilen maddi ve manevi tazminatların hukuksal dayanağı ile yoksulluk nafakasının hukuksal dayanağı birbirinden farklıdır. Biri diğerinin yerine ikame edilemeyeceği gibi, birini alanın diğerini alamayacağının ileri sürülmesi yasal mevzuat karşısında mümkün görülmemektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1988 gün ve 1998/2-656-688 sayılı ilamı ve 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95 sayılı ilamlarında kabul edildiği gibi; yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.
Hemen belirtelim ki, Yargıtay"ın yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir. (YHGK."nun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688 sayılı kararı, 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158-1185 sayılı kararı, 01.08.2002 gün ve 2002/2-397-339 sayılı kararı, 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95 sayılı kararı).
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki, bilimsel öğretide; evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olduğu" belirtilmektedir. (Akıntürk Turgut: Aile Hukuku 2.Cilt İstanbul 2002 s.294).
Her ne kadar davacının asgari ücret düzeyinde bir geliri olduğu, SSK"dan 469 milyon TL. yaşlılık aylığı aldığı ve bu nedenle yoksulluğa düşeceğinin kabul edilemeyeceği ileri sürülmüşse de, davacının davalıya ait evde oturması, davacının her an onu evden çıkarabilecek olması, davacının gelir durumu ile davalının geliri arasında anormal sayılacak bir farkın bulunması, davacının aldığı aylık 469 milyon TL. yaşlılık aylığının davalıyı yoksulluktan kurtarmasının mümkün görünmemesi karşısında, davacıya makul bir miktarda yoksulluk nafakası verilmesi gerekmektedir.
Hal böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı İftadiye vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 16.05.2007 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Tarafların karşılıklı olarak evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davası açtıkları; kocanın boşanma davasının reddine , kadının boşanma davasının kabulüne karar verildiği, boşanmaya sebep olan olaylarda kocanın tam kusurlu olduğu, davacı kadına 150.000 YTL maddî tazminat (TMK. m. 174 f. I) , 150.000 YTL manevî tazminat (TMK. m. 174 f. II) verildiği boşanma kararı ile birlikte tazminat hükmünün de temyiz edilmemek suretiyle kesinleştiği ve davacı kadının yoksulluğa düşmeyeceği gerekçesiyle yoksulluk nafakası (TMK. m. 175) isteminin reddedildiği konusunda değerli çoğunluk ile aramızda görüş birliği vardır.
Çekişme nedir?;
Değerli çoğunluk tarafından davacı kadın yoksulluğa düşüncemize göre düşmediği halde ...davacı kadına uygun bir yoksulluk nafakası verilmelidir görüşü sergilenmiştir.
Davacı kadın gerçekleşen ekonomik durumu şöyledir: 23.7.2005 tarihi itibariyle 469,91 YTL yaşlılık aylığı alır (=Bu rakam boşanmanın kesinleştiği tarih itibariyle bir miktar artmıştır) 150.000 YTL maddî tazminat verilmiş ve bu miktar kadın tarafından yeterli bulunarak temyiz dahi edilmeyerek kesinleşmiştir. 150.000 YTL manevî tazminat verilmiş ve bu miktar kadın tarafından yeterli bulunarak temyiz dahi edilmeyerek kesinleşmiştir.Bir gıda ve temizlik ambalaj ve inşaat sanayi ticaret A.Ş"de küçük hissesi vardır. Kocanın 30 Trilyon malvarlığı karşısında en azından yoksulluğunu ortadan kaldıracak miktarda katılma alacaklısı (TMK m. 231) olduğu resmi kayıtlarla (= Tapu kaydı ve dosyada mevcut diğer belgeler) anlaşılmaktadır. Yoksulluk nafakası isteyen davacı kadın bu kadar akçalı gerçeğe rağmen yoksulluğa düşmüş sayılabilir mi? Düşüncemize ve bilimsel öğretide (Türkiye ve İsviçre) yer alan görüşlere göre her bir şık tek başına bile kadının yoksulluğunu kaldırmaya yeterlidir.
Şöyle ki;
A-SSK"DAN YAŞLILIK AYLIĞI ALAN KİŞİ YOKSUL SAYILIR MI?
Davacı kadının 23.7.2005 tarihi itibariyle 469,91 YTL yaşlılık aylığı aldığı çekişmesizdir. Bu rakam elbette boşanmanın kesinleştiği tarih itibariyle bir miktar daha artmıştır.Yoksulluk nafakası isteyenin SSK"dan yaşlılık aylığı varsa kendisine yoksulluk nafakası verilebilir mi? Dairem yoksulluk nafakası isteyenin SSK"dan yaşlılık aylığı varsa kendisine yoksulluk nafakası verilemeyeceği konusunda benimle aynı görüşü paylaşmaktadır: "....Davacının SSK"dan 1.12.2001 tarihinden itibaren "yaşlılık aylığı" bağlandığı ve aylık gelirinin olduğu anlaşılmaktadır. Emekli olup, bir sosyal güvenlik kurumundan emekli aylığı alan kişinin yoksulluğa düşeceği kabul edilemez. Davacının yoksulluk nafakası isteğinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir." (Y2HD, 22.06.2004, 5201-8240)
Öyledir ki Daireme göre bir sosyal güvenlik kurumundan emekli aylığı alan kişinin yoksulluğa düşeceği kabul bile edilemeyeceği için kocanın zengin oluşu da bu bağlamda hiç bir anlam taşımamaktadır. Zengin kocaların eşleri de bir sosyal güvenlik kurumundan emekli aylığı alıyorsa diğer kadınlar gibi onların da yoksulluğa düşeceği kabul bile edilemez. Davacı kadın bir sosyal güvenlik kurumundan emekli aylığı almakta mıdır? : Evet almaktadır. Sadece bu sebeple bile Dairem uygulamasına göre davacı kadına yoksulluk nafakası verilemez.
B-YÜKLÜ MİKTARDA TAZMİNAT ALAN EŞ YOKSUL SAYILIR MI?
Yaşlılık aylığı kenarda kalsın davacı kadın temyiz edilmemek suretiyle kesinleşen karara göre 150.000 YTL maddî tazminat ve 150.000 YTL manevî tazminat olmak üzere toplam 300.000 YTL tazminat almaya hak kazanmıştır. 300.000 YTL (= 300 milyar lira) miktarındaki para ülkemin ezici çoğunluğunun benzetme olarak söylemek gerekirse: rüyasında bile göremeyeceği kadar gerçekten de yüklü bir miktardır. Ülkemde öğretmen emeklisine, işçi emeklisine ve hatta hakim emeklisine verilen miktarlar dikkate alındığında benzetmemizin hiç de abartı taşımadığı inkar edilmez toplumsal bir gerçekliktir.
B-1 KESİNLEŞEN 150.000 YTL MADDÎ TAZMİNAT YOKSULLUĞU ORTADAN KALDIR MAZ MI?
Peki davacı kadın kendisine verilen 150.000 YTL maddî tazminat hükmü kesinleştiği halde yoksulluk nafakası alabilir mi? Bu konuda da değerli çoğunluk ile farklı düşündüğümüz anlaşılmaktadır. Davalı koca 150.000 YTL maddî tazminat ödemeye mahkum edilmişse bu durum hiç dikkate alınmayacak mıdır? Bu konu tartışılmayacak mıdır? Bilimsel öğreti bu gerçeğin dikkate alınmasına işaret etmektedir. Yükümlü eş maddî tazminat ödemeye mahkum edilmişse bu durum dikkate alınmak zorundadır. (Mustafa DURAL, Tufan ÖĞÜZ, Alper GÜMÜŞ, s. 150) . Başka bir anlatımla maddî tazminata rağmen yoksulluğa düşme durumunun var olup olmadığı araştırılmalıdır. (Ebru CEYLAN, Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, İstanbul-2006, s. 112) OĞUZMAN/DURAL: Eğer yoksulluk nafakası isteyen taraf lehine maddî tazminata hükmedilmişse bu tazminat hesaplanırken kaybedilen nafaka menfaati nazara alınacağına göre lehine bir maddî tazminata hükmedilen kimse için artık yoksulluğa düşme şartı gerçekleşemez ve ayrıca bir de yoksulluk nafakasına hükmedilmemek gerekir. (Kemal OĞUZMAN, Mustafa DURAL, Aile Hukuku, İstanbul-1994, s. 145) 150.000 YTL maddî tazminat ülkemiz koşullarında örnek olarak üç hakimin emekli ikramiyesi toplamı olmakla davacı kadının aylığına rağmen yoksul kabul edilse bile yoksulluğunu ortadan kaldıran miktardır. Nitekim TEKİNAY, maddî tazminat istemek olanağı varken yoksulluk nafakası (TMK. m. 175) istemini gereksiz bile bulmaktadır. (Selahattin Sulhi TEKİNAY, s. 275) ÖZTAN ise yoksulluk nafakası (TMK. m. 175) hükmünün maddî tazminatın (TMK. m. 174 f. I) talep edilemediği durumlarda ortaya çıkabileceğini düşünmektedir.(Bilge ÖZTAN, Aile Hukuku, Ankara-2004, s. 497)
Bilindiği üzere maddî tazminatın maddî koşulları arasında yer alan zarar unsuru kocanın desteğini yitirmekten dolayı hem var olan hem de beklenen yararları kapsamaktadır. Oysa yoksulluk nafakası var olan yararlardan sadece zorunlu gereksinimleri kapsar. Başka bir anlatımla yoksulluk nafakası (TMK. m. 175) kadının zorunlu gereksinimlerini karşılamak içindir. Yoksa onun evli olduğu zaman ki hayat seviyesini sürdürmesini temin için değil.!..(DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 150) Koca yeni eşi dururken bir de eski eşine aynı hayatı/alıştığı hayatı yaşatmak zorunda değildir! Aksi durumda yeniden evlenen kocayı iki eşli duruma sokarız. Bu statüye (=İki eşli gibi olmak statüsü) bir örnek vermek gerekirse: Kocanın yeni karısını tiyatroya götürmesi yanında eski karısının da tiyatro bileti bedelini karşılamak zorunda kalması gibi. Maddî tazminatın içeriğinde yoksulluk nafakasının kapsamına giren çıkarlar zorunlu olarak yer alır. Üstelik hâkim maddî tazminatı belirlerken kadının ortalama yaşama süresini de, bu zorunlu gereksinimlerin de yer aldığı karşılığı belirlemek için dikkate almak zorundadır. Nitekim Dairem maddî tazminatın kapsamını bakın şu şekilde açıklamaktadır: Maddî tazminat irat şeklinde verilmeyip peşin olarak verildiğinde bu paranın peşin sermaye değerini göz önünde tutmak ve somut verilere dayanmak zorundadır. Kadının kocası ile oturduğu sırada kocanın temin ettiği hayat düzeyine yakın geçim koşulları yaratılmasına da özen gösterilmelidir (Y2HD,18.12.1996, 11110/13467)
Kocanın temin ettiği hayat düzeyine yakın geçim koşulları yaratılmasına da özen, maddî tazminat için/hatırına gösterilir, yoksulluk nafakası için değil! Dairem , maddî tazminatı belirleyecek olan hâkime üzeri örtülü olarak kadına kocası ile oturduğu sırada kocasının temin ettiği hayat düzeyine yakın geçim koşullarını yaratacak şekilde maddî tazminat vermek zorunda olduğunu söylediğine göre yoksulluk nafakasının unsuru olan zorunlu gereksinimler kendiliğinden karşılanmış olur. Nitekim davacı kadın, kocanın desteğini yitirmekten dolayı hem var olan hem de beklenen yararları için 5.000.000 YTL (=5 Trilyon TL) maddî tazminat istemesine karşılık kendisine verilen 150.000 YTL (=150 milyar lira) miktarı istekleri (=var olan ve beklenen yararları) tatmin edildiği için yeterli bulunarak temyiz dahi etmemiştir. Davacı kadın, kocanın desteğini yitirmekten dolayı hem var olan hem de beklenen yararlarının yerel mahkeme tarafından karşılandığı düşüncesindedir.
B-1 KESİNLEŞEN 150.000 YTL MANEVÎ TAZMİNAT YOKSULLUĞU ORTADAN KALDIR MAZ MI?
Peki davacı kadın kendisine verilen 150.000 YTL (=150 milyar lira) manevî tazminat hükmü kesinleştiği halde yoksulluk nafakası (TMK. m. 175) alabilir mi? Bu konuda da değerli çoğunluk ile farklı düşündüğümüz anlaşılmaktadır. Davalı koca 150.000 YTL (=150 milyar lira) manevî tazminat ödemeye mahkum edilmişse bu durum hiç dikkate alınmayacak mıdır? Yükümlü eş manevî tazminat ödemeye mahkum edilmişse bu durum dikkate alınmak zorundadır. (DURAL, ÖĞÜZ, GÜMÜŞ, s. 150) . Başka bir anlatımla manevî tazminata rağmen yoksulluğa düşme durumunun var olup olmadığı araştırılmalıdır. (CEYLAN, s. 112) 150.000 YTL manevî tazminat ülkemiz koşullarında örnek olarak üç hakimin emekli ikramiyesi toplamı olmakla davacı kadının aylığına ve 150.000 YTL (=150 milyar lira) maddî tazminat verilmesine rağmen yoksul kabul edilse bile yoksulluğunu ortadan kaldıran miktardır.
C-KATILMA ALACAĞI YOKSULLUĞU ORTADAN KALDIRIR MI?
Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medenî Kanununda kural mal rejimi (=yasal mal rejimi) edinilmiş mallara katılma rejimi olarak kabul edilmiştir.Kural mal rejiminde (yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi) (= TMK. m. 202 f.I, 218-241) rejim süresince edinilen mallara ilişkin artık değerin paylaşımı ilkesi (= TMK. m. 219 f.I, 236 f.I) ile karşılığı verilerek edinilen mallara ilişkin artık değerin paylaşımı ilkesi (= TMK. m. 219 f.I) geçerlidir. Mal rejiminin tasfiyesi sonunda, yoksulluğa düşen eşin yoksulluğu ortadan kaldıran uygun bir meblağ elde edip edemeyeceği yoksulluk durumu belirlenirken dikkate alınmak zorunda mıdır? Bilimsel öğreti ve İsviçre Hukuku bu konuda benimle aynı görüşü paylaşmaktadır.
Şöyle ki;
Mal rejiminin tasfiyesi sonunda, yoksulluğa düşen eşin yoksulluğu ortadan kaldıran uygun bir meblağ elde edip edemeyeceği yoksulluk durumu belirlenirken dikkate alınmak zorundadır. (ÖZTAN, s. 503) Kaynak Kanun (=İsviçre) uygulaması da bu yöndedir. (BGE 5C. 20/2001, BGE 117 II 16 E. 1b., ÖZTAN, s. 503) Taraflar arasında seçilebilir mal rejimlerinden birinin seçildiği ileri sürülmediğine göre eşler arasında kural mal rejiminin (yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi) (= TMK. m. 202 f.I, 218-241) geçerli olduğu duraksamasızdır. Artık değer, eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır. (TMK m. 231)Her eş (=davacı kadın) diğer eşe (=kocasına) ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. (TMK m. 236)Davalı kocanın malvarlığı davalı kadın tarafından 30 Trilyon lira olarak açıklanmıştır.Davacı kadın, kocasından 5.000.000 YTL (=5 Trilyon TL) maddî tazminat ve 5.000.000 YTL (=5 Trilyon TL) manevî tazminat istemiş olduğu, 31 yıllık evli olup kocanın 30 Trilyon lira malvarlığı göz önüne alındığında en azından yoksulluğunu kaldıracak miktarda katılma alacaklısı (TMK m. 231) olduğu sadece dosyadaki resmi kayıtlarla bile açık seçik bellidir.
SONUÇ;
Yoksulluk, toplumun yaşam standardının mutlak veya göreli olarak belirlenmiş minumum düzeyinin altında kalan kişinin statüsü şeklinde tanımlanabilir. (Şebnem GÖKÇEOĞLU BALCI, Yoksulluk-Hukuk İlişkisi Bağlamında Güvenceli Asgari Gelir, Güncel Hukuk Dergisi, Şubat-2007, s. 8). Başka bir anlatımla yoksulluğa düşme toplumdaki anlayışa göre şekillenebilir. (DURAL, ÖĞÜZ, GÜMÜŞ, s. 149). O halde yoksulluk tanımı yapılırken ülkenin gerçeklerinin de ayırdında olunması gerçeğe ulaşma bağlamında belirleyici bir unsur olarak hukuk uygulamacıları tarafından göz önünde bulundurulması gereken önemli bir argümandır. Türkiye İstatistik Kurumu"nun 2005 tarihli yoksulluk araştırması sonuçlarına göre ülkemizdeki nüfusun yüzde 20,5"i yani 14 milyon 681 bin kişi yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) 2006 verilerine göre ise Türkiye"de nüfusun yüzde 27"si yoksulluk sınırının altındadır. (BALCI, s. 8) Diğer veriler kenarda kalsın sadece 30 trilyon liralık malvarlığında katılma alacağı bulunan bir kadına bile yoksul demek ülke nüfusunun yüzde 99 bölümünün yoksulluğunun tescili anlamını taşır.
Bütün bu gerçeklere bakıldığında kendisine 300 milyar lira tazminat verilen, SSK aylığı bulunan, şirket hissesi olan ve üstelik 30 trilyon liralık malvarlığında katılma alacağı bulunan bir kadına yoksul demek toplumdaki yoksul anlayışına uygun mudur? Ayrı ayrı olarak; A veya B veya C bentlerinde yer alan sebeplerle bile yoksulluk nafakası verilemeyeceği gibi A+B+C= toplamında ise hiçbir şekilde davacı kadına yoksulluk nafakası verilemez düşüncesindeyim. Açıkladığımız gerekçelerle yoksulluk nafakasının reddedilmesi konusunda yerel mahkeme hakimi ile aramızda görüş birliği olduğu için değerli çoğunluğun farklı düşüncesine katılmıyorum.
Ömer Uğur GENÇCAN
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Üyesi
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.