"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.10.2005 gün ve 497-962 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 06.06.2006 gün ve 1157-8157 sayılı ilamı ile,
(...Dava hukuki nitelikçe, 21.02.1983-17.07.1996 döneminde 1479 sayılı Yasa kapsamında Esnaf Bağ-kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir. Mahkeme, yazılı şekilde, istek gibi davanın kabulüne karar vermiştir.
1479 sayılı Kanunun, 20.04.1982 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunla değişik 24. maddesi hükmüne göre; bir kimsenin zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olması için, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olması, gelir vergisinden muaf olanlarında meslek kuruluşuna kayıtlı bulunması gerekir. Yine, aynı maddede 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla getirilen düzenleme ile de; bu kapsam daha da genişletilerek kendi nam ve hesabına çalışanlardan vergi mükellefi olanların meslek kuruluşuna veya esnaf siciline kayıtlı bulunanların zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olacağı belirtilmiştir.
Somut olayda, 27.06.1997 tarihinde Kuruma intikal eden giriş bildirgesi ile 01.12.1980 tarihli vergi kaydına istinaden 1479 sayılı Kanuna 2654 sayılı Kanunla eklenen Ek geçici 13.madde ile, yine, aynı Kanunun 2654 sayılı Kanunla değişik 24. maddesi uyarınca 20.04.1982 tarihi itibariyle zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescili yapılan davacının tescile esas vergi kaydının 21.02.1983 tarihinde sona ermesi, tekrar başlayan 17.07.1996 tarihli vergi kaydı nedeniyle Bağ-Kur sigortalılığının 21.02.1983 tarihinde terkin edilip 17.07.1996 tarihi itibariyle yeniden başlatılması, ilk prim ödemesinin 30.06.1997 tarihi olup 1997 affından yararlanmış ise de; uyuşmazlık konusu dönemde davacının sigortalılığını ortaya koyan vergi ya da oda kaydı veya sicil kaydının bulunmaması keza, bu döneme ilişkin prim ödemesinin de olmaması karşısında, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle kabulüne dair mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 21.02.1983-17.07.1996 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davalı Kurum tarafından tahsil edilen primlerin yıllarca kullanılmış, sosyal güvenlik hakkı yönünden davacıya güven verilmiş olduğu belirtilerek, Medeni Kanunun 2. maddesi uyarınca istemin kabulüne karar verilmiş, Yüksek Dairenin yukarıda yazılı bozma kararı üzerine aynı gerekçelerle önceki hükümde direnilmiştir.
Davacının 01.12.1980 ile 21.02.1983 tarihleri arasında vergi kaydı bulunmaktadır. 27.06.1997 tarihli giriş bildirgesi ile ilk kez davalı Kuruma tescil başvurusunda bulunulmuş, vergi kaydının 01.12.1980, esnaf sicil kaydının ise 07.08.1996 tarihi ile başladığı beyan edilmiştir. 1479 sayılı Kanunun 24 ve 2654 sayılı Kanunun 13. maddesi ile getirilen Ek Geçici 13. madde hükümleri uyarınca, 20.04.1982 tarihinden geçerli olmak üzere Bağ-Kur"a tescili yapılmıştır. Davacı prim ödemelerine 30.06.1997 tarihi ile başlamış, 1997 yılı prim affı olarak da adlandırılan 4247 sayılı Prim ve Diğer Alacakların tahsilatının Hızlandırılması Hakkında ki Kanunun 3. maddesinden yararlanarak, 1982-1997 yılları arasındaki süreye ilişkin primleri 1997-1998 yılları arasında ödemiştir. 2005 yılında güncellenen bilgilerden, davacının 01.12.1980 tarihinde başlayan vergi kaydının 21.02.1983 tarihinde sona erdiğinin, yeni vergi mükellefiyetinin ise 17.07.1996 tarihinde başladığının anlaşılması üzerine, 21.02.1983-17.07.1996 devresinde Bağ-Kur sigortalılık kaydının iptal edildiği görülmektedir.
Davacının, iptale konu devrede, Bağ-Kur zorunlu sigortalılığı için aranan "kendi ad ve hesabına bağımsız çalışma" olgusu ile bu olguyu destekleyen vergi, meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydı gibi yasal unsurları taşımadığı konusunda çekişme bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, Bağ-Kur sigortalılık koşullarını taşımayan davacının, prim affı yasasından yararlanarak iptale konu devreye ilişkin primleri 1997-1998 yılları arasında topluca ödemiş olmasının, Medeni Kanunun 2. maddesi dikkate alındığında geçmişe yönelik Bağ-Kur sigortalılık hakkı sağlayıp sağlamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, 4247 Sayılı Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanunun 3. maddesi; 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa göre prim, gecikme zammı ve faiz borcu bulunan sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak sahiplerinin 31 Aralık 1996 tarihine kadar tahakkuk etmiş bulunan prim borçlarından söz etmekte olup, davacının bu doğrultuda tahakkuk eden bir prim borcu olmadığı belirgindir.
Hukuki ilişkilerin kapsamını belirleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun "Dürüst Davranma" başlıklı 2. maddesinde; herkesin, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda bulunduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunamayacağı, 3. maddesinde; durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimsenin iyiniyet iddiasında bulunamayacağı hükme bağlamıştır.
Davacı, sigortalılık koşullarını barındıranlar yönünden hüküm ifade eden 4247 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesini takiben vergi kaydının 1983 yılında sona erdiğine ilişkin gerekli bilgiyi vermeden davalı Kuruma tescil başvurusunda bulunarak, başvurusuna kadarki süreye ilişkin primleri taksitler halinde ödemiştir. Bu yanıltıcı durumun yıllar sonra ortaya çıkmış olması, davacının başlı başına iyiniyetli olarak kabulüne olanak vermemektedir. İyiniyet savunmasından yararlanabilmek için durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermiş olma koşulunun varlığı aranmalıdır. Yasa, sigortalılık koşullarının bulunmaması karşısında, davalı Kurumu hatalı işleme sevk etmek suretiyle geçmişe yönelik primlerin tahsil edilmesi olgusuna hukuki bir sonuç bağlamamıştır. Bu yolla elde edilen sigortalılık süresi yönünden davacı yararına kazanılmış hak oluşmayacağı, davacının yanıltması sonucu gerçek koşulların yıllar sonra öğrenilmesinin hatalı işlemi geçerli hale getirmeyeceği hukuksal olgusu dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular gözetildiğinde Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 09.05.2007 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, davacının 21.02.1983-17.07.1996 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa"ya tabi Bağ-Kur sigortalılığının geçerli olduğunun tesbiti ile aksi yöndeki davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
1.4.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasa"nın 24. maddesinde zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için esnaf sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı aranırken 20.4.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Yasa ile 1479 sayılı Yasa"nın 24. maddesi değiştirilecek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olması şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için meslek kuruluşuna kayıtlı olma yeterli görülmüş, 22.3.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Yasa ile 24. madde değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için vergi kaydı veya esnaf sicil kaydı veya oda kaydının bulunması yeterli görülmüş, 2.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Yasa ile 24. madde değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için esnaf sicil kaydı ve oda kaydının bir arada bulunması yeterli görülmüştür.
Davacının 01.12.1980-21.02.1983 ve 17.07.1996 tarihinden beri devam eden vergi kaydı, 07.08.1996 tarihinden beri devam eden Esnaf Sicil kaydı, 26.03.1998 tarihinden beri devam eden oda kaydı bulunmaktadır. 27.06.1997 tarihinde Kuruma intikal eden giriş bildirgesi ile 02.12.1980 tarihli vergi kaydına istinaden 1479 sayılı Yasa"ya 2654 sayılı Yasa ile eklenen Ek Geçici 13.madde ile yine aynı Yasa"nın 2654 sayılı Yasa ile değişik 24.maddesi uyarınca 20.04.1982 tarihi itibariyle zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescili yapılan davacı; 16.05.1997 tarihli 4247 sayılı Yasa ile çıkarılan prim alacakları faiz borçlarının % 50"sinin affına ilişkin hükümlerden yararlanarak 20.04.1982-27.06.1997 tarihleri arasındaki prim borçlarını 1997 yılında on taksitte ödemiş, davalı Kurumda itirazda bulunmayarak kabul ve tahsil etmiş, 07.01.2005 tarihinde yaşlılık aylığı talep dilekçesi verilmesi üzerine davalı Kurumca vergi kaydının 21.02.1983 tarihinde sona erdiği gerekçesiyle davacının 21.02.1983-17.07.1996 tarihleri arasındaki sigortalılığı iptal edilmiştir.
Araştırma ve sigortalısını uyarma görevini yıllarca yerine getirmemek suretiyle davacıyı kendi hatalı işlemi sonucu kayıt ve tescil edip zorunlu sigortalı sayarak prim borçlarını tahsil edip dokuz yıl gibi uzun bir süre kullanan ve davacıya sigortalı olduğu inancını verdikten sonra yaptığı yanlışlığın farkına vararak sigortalılık süresini iptal eden Kurumun bu işlemi iyi niyetten uzaktır. Yargıtay HGK."nun 01.10.1997 gün, 1997/10-578 Esas, 1997/758 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; davacının Sosyal Güvenlik Hukuku İlkeleri ve Medeni Kanunun 2.maddesinin uygulanmasının zorunlu bir sonucu olarak bu dönemde zorunlu sigortalı olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Mahkemece kararın yukarıda açıklanan gerekçe ile onanması görüşünde olduğumuzdan çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.