"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Torbalı Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 09.11.2005 gün ve 2005/161 E- 2005/699 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 28.06.2006 gün ve 2006/5773-7651 sayılı ilamı ile; (...Dava, 2510 sayılı İskan Kanunu uyarınca yapılan temlik işleminin iptali ve mülkiyetin iadesi istemiyle açılmıştır.
Mahkemece, süresinden önce açılan davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı temyiz etmiştir.
Gerçekten çekişme konusu 307 ada 12 parsel sayılı taşınmaz tapuda davalılar adına 08.04.2003 tarihinde tescil edilmiştir. Ancak; 2510 sayılı İskan Kanunun 23.maddesi gereğince; dağıtış defter veya kararlarının, vali veya kaymakamlarca tasdik edilmesi taşınmazın temliki anlamına gelir. Başka bir deyişle, davalılar taşınmazın mülkiyetini tapuda adlarına tescil edilmeden önce, temlikin onaylandığı 04.03.2003 tarihinde tescilsiz olarak kazanmışlardır. Somut olayda; dava 14.03.2005 tarihinde ve dağıtış kararının valilik onay tarihi olan 04.03.2003 tarihi itibariyle iki yıllık süre içerisinde açılmış olup süresindedir. Bu nedenle mahkemece, çekişmenin esası incelenerek sonucu doğrultusunda hüküm kurulması yerine davanın süresinden önce açıldığından söz edilerek reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili; 2510 sayılı İskan Kanunu uyarınca yapılan temlik işleminin, davalının işyeri inşaatını temliki müteakip iki yıl içerisinde bitireceği, aksi taktirde arsa üzerinde hiçbir hak ve talep iddia etmeyeceği şartı doğrultusunda taahhütname verdiği halde bu taahhütnameye uymayarak inşaat için herhangi bir teşebbüste bulunmadığını ileri sürerek davalılar adına tescil edilen 307 ada 11 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaline davacı adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan Karaman davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece "Her ne kadar davacı İdare tarafından dosya içine ibraz edilen temlik cetvellerinde temlik tarihi 04.03.2003 olarak gösterilmiş ise de bu belgelerde davalının bilgisi olduğunu gösterir imzasının olmadığı, taahhütnamedeki temlik tarihinin tapuya tescil tarihi olarak kabul edilmesi gerektiği bu tarih dikkate alındığında taahhütnamede gösterilen 2 yıllık sürenin dolmadığı, bu süre dolmadığından dava açma şartlarının da oluşmadığı anlaşılmıştır." gerekçesi ile davanın reddine dair verdiği karar ,Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Bozma ilamında dava konusu taşınmaz maddi hata sonucu 11 yerine 12 parsel olarak yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilecek hususlardan olup, esasa müessir kabul edilmemiş, işin esası incelenmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taşınmazın temlikinden itibaren inşaatı bitirmek için gerekli 2 yıllık sürenin tapudaki tescil tarihinden mi yoksa 2510 sayılı İskan Kanunun 23.maddesi uyarınca temlik için gerekli olan dağıtış defter veya kararlarının, vali veya kaymakamlarca tasdik edilmesinden itibaren mi başlayacağı noktasındadır. Somut olayda; Davalı Karaman 17.07.2002 tarihli taahhütname ile "Ticaret alanından adına tahsis edilecek olan arsayı işyeri olarak kullanacağını, ticaret ile uğraşacağını ve arsanın temlikini müteakip 2 yıl içinde inşaatı bitireceğini" bildirmiştir. Dava konusu taşınmazın dağıtış kararı Valilik tarafından 4.3.2003 tarihinde onaylanmış ise de tapu tescil tarihi 8.4.2003"dür.
Türk Medeni Kanunun 705.maddesine göre "Taşınmaz Mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır."
2510 Sayılı İskan Kanununun 23/1.maddesinde ise "Bu kanun hükümlerine göre muhacirlere, mültecilere, göçebelere, naklolunanlara ve yerlilere dağıtılan yapı ve toprakların temlikine vali ve kaymakamlar salahiyetlidirler. Dağıtış defter veya kararlarının altı vali veya kaymakamlarca tasdik edilmesi, temliktir…
…" denilmek sureti ile mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı hükme bağlanmıştır.
2510 Sayılı İskan Kanunun 23/1.maddesi uyarınca dağıtış defter veya kararlarının altı vali veya kaymakamlarca tasdik edilmekle temlik gerçekleşeceğine göre, somut olayda dağıtış kararı 4.3.2003 tarihinde valilik tarafından onaylanmakla temlik gerçekleşmiştir. 17.7.2002 tarihli taahhütnameye göre temlikten itibaren 2 yıl içerisinde inşaatın bitirilmesi gerekir. Dava 14.03.2005 tarihinde açılmış olup temlikten itibaren 2 yıllık süre dolmuştur.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşme sırasında bir kısım üyeler Borçlar Kanunu 106 ve 107.maddelerinin uygulanması gerektiğini, bir kısım üyeler ise 14.05.1984 tarih 1983/10 E. 1984/4 K.sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının 2510 SK.nun 23.maddesi ile ilgili olduğunu ve olayda gözetilmesi gerektiğini söylemiş iseler de dava İskan Yasasının uygulaması ile ilgili olup BK.106 ve 107.maddelerinin şartları bulunmadığından, adı geçen İçtihadı Birleştirme Kararı da somut olay ile ilgili olmadığından uygulanmamıştır.
Hal böyle olunca;Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, çekişmenin esası incelenip sonucu doğrultusunda hüküm kurulması gerekirken;yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 09.05.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı) vekili tarafından açılan davanın reddine ilişkin direnme hükmünün davacı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yüksek Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca bozulmasına karar verilmiştir. Dava, 2510 sayılı İskan Kanunu ve 3202 sayılı Köye Yönelik Hizmetler Hakkında Kanun hükümleri uyarınca davalılara verilen 307 ada 11 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile davacı idare adına tapuya kayıt ve tescili isteğine ilişkindir.
Uyuşmazlık konusu 307 ada 11 sayılı parsel; 2510 sayılı Kanunun 17.maddesi gereğince Tahtalı Barajının yapımından etkilenen ve ticaretle uğraşan davalılara bedeli karşılığında verilmiştir. 17.07.2002 günlü taahhütname uyarınca "Arsanın temliki tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde davalılarca yapılacak inşaatın bitirilmesi öngörülmüştür. Tanınan 2 yıllık süre içerisinde inşaatın yapılmaması nedeniyle söz konusu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Mahkemece, davalıların onay tarihinden bilgileri olmadığı, tapuyu 08.04.2003 tarihinde aldıkları, bu tarihten itibaren de 2 yıllık sürenin dolmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı idare tarafından temyiz edilen hüküm Yüksek 14.Hukuk Dairesince; "İskan evrakının 2510 sayılı Kanunun 23.maddesi uyarınca onaylandığı 04.03.2003 tarihinden davanın açıldığı 14.03.2005 tarihine kadar 2 yıllık sürenin dolduğu" gerekçesiyle bozulmuştur.
Yerel mahkeme ile Yüksek Daire arasındaki uyuşmazlık, temlik tarihinin onay tarihi mi yoksa davalılar adına parselin tapuya kaydedildiği tarihi mi olduğu noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, 2510 sayılı İskan Kanununun 23/1.fıkrasına göre, "Dağıtım defter ve kararlarının altı Vali veya Kaymakamlarca tasdik edilmesi temlik sayılmıştır. Maddenin sadece sözüne bakılacak olursa, özel Dairenin bozması yerindedir. Ne var ki; herhangi bir kanun hükmü sadece sözüyle değil, hem sözü ve hem de özüyle (ruhuyla) birlikte yorumlanır.
Şu halde, bu konuyu en güzel ortaya koyan 14.05.1984 tarih ve 1983/10 esas, 1984/4 sayılı YİBBGK kararına değinmekte yarar vardır. Sözü edilen içtihatları birleştirme kararı zaten 2510 sayılı Kanunun 23.maddesiyle ilgili olup, bu içtihatları birleştirme kararı ile iki konu çözüme kavuşturulmuştur.
Birinci konu; "2510 sayılı Kanunun 23.maddesine, 3667 sayılı Kanunla eklenen fıkra hükmünün; iskan mevzuatına göre bir kimseye temlik edilen ve tapuya bağlanan taşınmazın sonradan ikinci kez yine iskan mevzuatına göre (boş arazi olduğu düşüncesiyle) başka bir kimseye verilmiş olması halinde de uygulanıp uygulamayacağı konusu görüşülmüş" ve bu gibi durumlarda da sözü edilen Kanunun 23.maddesine eklenen 3.fıkra hükmünün uygulanmasının mümkün olduğuna karar verilmiştir.
Böylece ikinci iskan geçerli sayılmıştır. Burada üçüncü kişi kesinlikle söz konusu değildir. Her ikisi de iskan mevzuatından yararlanan kişilerdir.
İkinci konu ise; "2510 sayılı Kanunun 23.maddesine, 3667 sayılı Kanunla eklenen üçüncü fıkradaki bir yıllık hak düşürücü sürenin, fıkrada tanımı yapılan "temlik" tarihinden mi yoksa taşınmaza Hazine veya iskan edilen kişi tarafından fiilen el konulduğu tarihten itibaren mi başlayacağı sorundur. Burada Büyük Genel Kurul kararında isabetle; "…
…Gerçekten 23.maddenin sadece sözüne bakılacak olursa, 3.fıkrada 1 yıllık dava açma süresinin temlik tarihinden itibaren başlayacağı bildirilmiş ve 1.fıkrada da (dağıtım defter ve kararlarının altı Vali ve Kaymakamlarca tasdik edilmesi temliktir." denilmek suretiyle ne olduğu açıklanmış bulunduğuna göre, dava açmak için kabul edilen 1 yıllık hak düşürücü sürenin 1.fıkra uyarınca evrak üzerinde yapılan temlik ile işlemeye başlayacağını kabul etmek gerektiği ileri sürülebilir. Ne var ki, bu görüş sadece "söze değer veren" hükmün konuluş amacını ve ruhunu göz ardı eden bir görüştür. Oysa herhangi bir kanun hükmünün, sadece sözüyle değil hem sözü ve hem de ruhuyla birlikte mer"i olduğu MK.nun 1.maddesinde ifadesini bulan temel bir hukuk kuralıdır" yorumunu benimsemiştir.
Sonuç olarak, 14.05.1984 tarihli İçtihatları Birleştirme Kararında; "2510 sayılı Kanunun 23.maddesine, 3667 sayılı Kanunla eklenen 3.fıkrada yer alan 1 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcının iskan mevzuatı çerçevesinde temlik edilen gayrimenkule fiilen el koyma tarihi olduğu" kabul edilmiştir.
Nitekim, 27.03.1957 tarih ve 1957/1 esas, 1957/3 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında ise; "Kanun hükmünün manasını tayin etmekte ilk esas, metnin meydana geldiği sözlerden çıkan manadır ve ancak bu şekilde metne verilmesi gereken mana, hükmün kanuna koyulmasıyla güdülen gayeye aykırı neticeler doğuracak olduğu takdirde lafzından çıkan mana yerine, kanunun ruhundan çıkan manaya göre hüküm verilmesi gerekir ki, bu durum MK.nun 1.maddesinde kabul edilen, kanun lafzıyla ve ruhuyla temas ettiği bütün meselelere tatbik olunacağı kaidesinin neticelerindendir." denilmiştir. Bu da olayımıza ışık tutmaktadır. 2510 sayılı Kanun, 26.09.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5543 sayılı Kanunun 48.maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, halen 5543 sayılı yeni İskan Kanunu yürürlükte bulunmaktadır. Somut olayda; taşınmazın tapusu davalılara 08.04.2003 tarihinde devredilmiştir. Dava 14.03.2005 tarihinde açılmıştır. İskan dağıtım defter ve kararlarının onay (temlik) tarihi ise 04.03.2003"tür. Ancak, onaylanan belgeler ya da onay tarihi davalılara bildirilmemiştir. Bu nedenle onay tarihinden bilgileri yoktur. Usul hükümleri gereğince sürelerin başlaması ancak bildirimle (tebliğle) veya bilgilendirme ile olur. Asıl olan baraj yapımı nedeniyle yerlerini terk etmek zorunda bırakılan insanlara iskanen verilen yerlerin geri alınması değil, kanunun sosyal amacına (ruhuna) uygun olarak o yerlerin verilmesi ve normal yaşantılarına kavuşmalarının sağlanmasıdır. Bir kamu hizmeti nedeniyle insanların başka yerde iskana tabi tutuldukları ve bu nedenle mağdur oldukları gerçeği unutulmamalıdır.
Öte yandan, TMK.nun 705.maddesinde; "…
…Mülkiyet tescilden önce kazanılır", denilmekte ise de, tapuya tescil yapılmadan hiçbir tasarrufi işlemin yapılamayacağı da aynı madde hükmü gereğidir. En azından tapu alınmadan ve yer teslim edilmeden imar ile ilgili (inşaat ruhsatı vs.) işlemlere ve inşaata başlanılması düşünülemez.
O halde, 14.05.1984 tarih 10/4 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararının iki bölümü birlikte değerlendirildiğinde, sürenin başlangıcı bakımından Hazine, iskan edilen ve 3.şahıslar bakımından bir ayrımın yapılmadığı açıkça görülecektir. Sadece 3.kişilerin haklarıyla ilgili bir içtihatları birleştirme kararı değildir.
Saptanan bu hukuki ve somut olgular karşısında taşınmazın teslim tarihi belli olmadığına, onaylanan evrak veya onay tarihi de davalılara bildirilmediğine göre yukarıdaki açılmalar ve içtihatları birleştirme kararları gözetilerek davalılar adına tapunun oluştuğu 08.04.2003 tarihinden itibaren taahhütnamede yer alan 2 yıllık sürenin başlayacağını ve bu süre dolmadan davanın açıldığının kabulüyle usul ve kanuna uygun bulunan direnme hükmünün onanması gerektiği görüşüyle Sayın Yüksek Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunun görüşlerine açıkladığım nedenlerle katılmıyorum.
Yusuf ULUÇ
8.Hukuk Dairesi Üyesi