Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2007/21-228
Karar No: 2007/247
Karar Tarihi: 02.05.2007

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2007/21-228 Esas 2007/247 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu 2007/21-228 E., 2007/247 K.

Hukuk Genel Kurulu 2007/21-228 E., 2007/247 K.

  • ALACAK DAVASI
  • SOSYAL GÜVENLİK HAKKI
  • TASARRUFU TEŞVİK HESABI
  • TESELSÜL KARİNESİ
  • ZORUNLU TASARRUF İLİŞKİSİ
  • 4857 S. İŞ KANUNU [ Madde 7 ]
  • 4857 S. İŞ KANUNU [ Madde 80 ]
  • 3417 S. ÇALIŞANLARIN TASARRUFA TEŞVİK EDİLMESİ VE BU TA... [ Madde 7 ]
  • 3417 S. ÇALIŞANLARIN TASARRUFA TEŞVİK EDİLMESİ VE BU TA... [ Madde 2 ]
  • 818 S. BORÇLAR KANUNU [ Madde 141 ]
  • "İçtihat Metni"

    Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 3. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 01.03.2006 gün ve 2006/416 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 12.12.2006 gün ve 6293-15199 sayılı ilamı ile,

    (...Davacı, dava dışı Naci D.......... adlı şahsa ait işyerinde 01.01.1994-11.10.2004 hizmet akdiyle çalışmasına rağmen bu döneme ilişkin tasarruf teşvik primlerinin ilgili bankaya yatırılmadığını belirterek Tasarruf teşvik primleri ve nema alacağının davalı Kurumdan tahsilini talep etmiştir.

    Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de varılan sonuç doğru olmamıştır.

    3417 sayılı Yasa"nın 4. maddesi işverenlerin işçilerin ücretlerinden yapacakları tasarruf kesintileri ile sağlayacakları işveren katkılarını tahakkuk ettirerek ücret ödemesinin yapıldığı ayı takip eden ayın sonuna kadar T.C. Z...... Bankasında işçiler adına açtıracakları "Tasarruf Teşvik Hesabı"na" yatıracaklarını hüküm altına almış, 7. maddesi ile de işverenler tarafından Tasarrufu Teşvik Kesintileri Aylık Bildirim Formlarının zamanında Z...... Bankasına gönderilmemesi ve kesinti ve katkı tutarlarının ödenmemesi halinde Kurumun re"sen veya ilgililerin başvurusu halinde 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri uyarınca tahsil olunarak alınacak gecikme zammı ile birlikte ilgili banka hesabına yatırılacağı öngörülmüştür. Bu yasal düzenlemeden davalı Sosyal Sigortalar Kurumunun işverence Z...... Bankasına yatırılmayan fonlar ile yoksun kalınan nemalardan doğrudan sorumlu olduğu sonucuna varılamaz. Kurumun sorumluluğu ancak; davacının dava açmadan önce kuruma müracaat edip kesinti ve katkı tutarlarının işverence Bankaya yatırılmadığını belirterek harekete geçmesini istemesi buna rağmen Kurumun yasal görevini yapmaması halinde söz konusu olacaktır.

    Dosyada davacının bu yönde bir başvurusu olduğuna ilişkin bilgi ve belge yer almamaktadır.

    Yasal sürede Z...... Bankasına yatırılmayan fon ve yoksun kalınan nema alacaklarının borçlusu işverendir. İşveren de davada taraf değildir. Anılan gerekçelerle davanın reddi yerine kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

    O halde, davalı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    Dava, tasarrufu teşvik anapara ve nema toplamı istemine ilişkindir.

    Yerel mahkemece, işverenin, tasarruf kesintilerini süresinde ilgilinin banka hesabına yatırmamış olması karşısında, resen ya da başvuru üzerine SSK tarafından bu kesintilerin tahsil edilip yatırılması gerektiği, yasaca yüklenen bu görevin yerine getirilmemiş olması halinde, Kurumun, iddiaya konu istemlerden teselsül hükümleri uyarınca sorumlu olacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

    Uyuşmazlık; davalı Kurumun, çalışanların banka hesaplarına işverence yatırılmayan tasarruf kesintisi ve katkı payları ile nema toplamından teselsül hükümlerine göre sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

    Bir hukuksal ilişkinin borç ilişkisi sayılabilmesi için, taraflarına ve konusuna ait iki unsura ihtiyaç bulunmaktadır. Bunlar; hukuki ilişkinin alacaklı ve borçludan oluşması; alacaklının ifasını talep yetkisine sahip olduğu, borçlunun ifa yükümlülüğü altına girdiği "edim" şeklinde ifade edilebilir.

    Alacaklı, borç ilişkisinin aktif süjesi, borçlu ise, borç ilişkisinden doğan edimi ifayla yükümlü olan, kendisinden edimin ifası istenen kişidir.

    Borç ilişkilerini düzenleyen Borçlar Kanununda borcun kaynakları; sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşme olarak gösterilmiştir. Sözleşme, iki tarafın hukuksal sonuca yönelik karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla meydana gelen hukuksal ilişkidir. Haksız fiilin borç doğurmasının sebebi ise, kişinin iradesi dışında, kendisine yönelik hukuka aykırı bir eylemdir. Borcun üçüncü kaynağını oluşturan sebepsiz zenginleşmede; alacaklının mal varlığında haklı bir sebep bulunmaksızın meydana gelen eksilmenin giderilmesi amaçlanmaktadır.

    Borçlar Kanununda belirtilenler dışında; nafaka yükümlülüğü, vekaletsiz iş görme, Kat Mülkiyeti Kanununa göre paydaşların veya kat maliklerinin ortak giderlere katılma hallerinde olduğu gibi, kanundan doğan, bir kanun hükmü nedeniyle öngörülen borç ilişkileri de bulunmaktadır.

    İşveren ile on ve daha fazla işçi çalıştırılan işyerlerinde çalışmakta olan işçiler arasında 3417 sayılı Kanun uyarınca kurulan zorunlu tasarruf ilişkisinde davalı Kurumun işlevi; tasarruf kesintileri ile sağlanacak olan işveren katkı paylarının belirtilen süreler içinde ilgililerin banka hesaplarına yatırılmaması halinde, yatırılması gereken miktarların resen yada ilgililerin başvurusu üzerine tahsil edilerek, ilgili banka hesabına yatırılmasının temini noktasında toplanmakta olup, davacı (ve işvereni) ile davalı Kurum arasında yukarıda tanımlanan nitelikte bir borç ilişkisi kurulmadığı çekişmesizdir.

    Zararın başka bir şahsa aktarılması, sorumluluk sebeplerinden birinin mevcut olması halinde mümkündür.

    Müteselsil borçluluk, alacaklının, borcun tamamının ifasını birden çok borçludan ve dilediğinden isteyebildiği, borcun tamamı ifa edilinceye kadar borçluların hepsinin sorumlu olduğu bir borç ilişkisidir.

    Müteselsil borçluluğun kaynakları Borçlar Kanununun 141. maddesinde belirtilmiştir. Maddeye göre, "Alacaklıya karşı, her biri borcun mecmuundan mesul olmağı iltizam ettiklerini beyan eden müteaddit borçlular arasında teselsül vardır.

    Böyle bir beyanın fikdanı halinde teselsül ancak kanunun tayın ettiği hallerde olur."

    Madde hükmünden anlaşıldığı gibi, müteselsil borçluluk, ya bir hukuki işlemden ya da kanundan doğmaktadır. Maddenin 2. fıkrasında yer verilen kanuni teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanun hükmüne dayandığı, bizzat yasa koyucunun öngördüğü borçluluk halidir. Teselsül, ancak kanunun öngördüğü durumlarda söz konusu olabilecektir.

    Müteselsil sorumluluğa ilişkin değerlendirme yapılabilmesi için, davacı ve işvereni ile davalı Kurum arasındaki (3417 ve 4853 sayılı Yasalara dayalı bulunan) hukuksal ilişkinin içeriğinin belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

    Davalı Kurumun, bir kanun hükmü nedeniyle sorumluluk sebeplerinden birisine sahip olup olmadığı olgusu önem taşımaktadır.

    Davanın yasal dayanağını oluşturan, 29.04.2003 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanunun 7. maddesinde; 3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı, 8. maddesinde;

    "3417 sayılı kanun hükümlerine göre, ücretlerden yapılması gereken tasarruf kesintileri ile katkı paylarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan işverenlerden; yatırılması gereken miktarlar ile gecikme zammı, resen veya ilgililerin başvurusu halinde Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri dairesinde tahsil olunarak TC. Z...... Bankası şubelerindeki ilgili Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırılır.

    3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri kapsamındaki personelin aylık ve ücretlerinden tasarruf kesintileri ile Devlet ve işveren katkılarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan kurumlar, yatırılması gereken miktarların resen veya ilgililerin başvurusu halinde yasal faiziyle birlikte T.C. Z...... Bankası şubelerindeki ilgili Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırılmasından sorumlu olacakları..." hükmü; madde ile atıfta bulunulan 506 sayılı Kanunun primlerin ödenmesine ilişkin 80/5. maddesinde ise; Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç diğer maddelerinin uygulanacağı, Kurumun, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanacağı, prim ve diğer alacaklarının süresi içinde ve tam olarak ödenmemesi halinde, ödenmeyen kısmına uygulanacak gecikme cezasının ne şekilde hesaplanacağı hükme bağlanmıştır. Davalı Kurumun tahsil yükümlülüğü, 4853 sayılı Kanunun 8. maddesinin ilk fıkrasına dayalı olup, anılan fıkrada, Kurumun ayrıca bir sorumluluğundan söz edilmemiştir. İkinci fıkrada ise; 3147 sayılı Kanunun mülga 2. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri kapsamındaki personelin (ki bunlar; Devlet memurları ve sözleşmeli statüde çalışan personeli kapsamaktadır) aylık ve ücretlerinden tasarruf kesintileri ile Devlet ve işveren katkılarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan ilgili Devlet Kurumları sorumlu tutulmuş olup, davalı Kurumun bu fıkra kapsamında ele alınmasına olanak bulunmamaktadır.

    1.4.1988 tarihinde yürürlüğe giren 3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun ile çalışanların tasarruflarının artırılması amacı güdülmüş; bunu teminen çalışanların aylık veya ücretlerinden belirli oranda kesinti yapılması, Devlet veya işverenlerin bu tasarruflara katkıda bulunması sonucu toplanacak paraların en iyi şekilde nemalandırılması öngörülmüş, 4853 sayılı Kanun uyarınca da, çalışanların tasarruflarını teşvik hesabının tasfiyesi sırasında hak sahiplerine yapılacak ödemelere ve tasfiye süresince bu paraların değerlerinin korunmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.

    4853 sayılı Kanunun 8. madde gerekçesine bakıldığında; madde ile, 3417 sayılı Kanun gereğince süresinde ödenmeyen tasarruf kesintileri ve katkı paylarının hak sahipleri adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırılmasının düzenlendiği, bu şekilde hak sahiplerinin nam ve hesaplarına yatırılması gereken ancak süresinde yatırılmamış tasarruf kesintileri ve katkı paylarının yatırılmasını temin etmek suretiyle hak sahiplerinin mağduriyetinin önlenmesinin amaçlandığı ifade edilmektedir.

    Gerekçedeki ifadelerden, yasa koyucunun; kesinti, katkı payı ve nema toplamının tahsilini teminen Kurum yönünden müteselsil sorumluluk öngördüğü yönünde bir değerlendirmede bulunmadığı görülmektedir.

    Yasalarda kanuni teselsüle yer verilmesinin amacı, borçlular arasında bir menfaat birlikteliğinin mevcut olması ya da öyle kabul olunması, alacaklıya özel hallerde güvence sağlanmak istenmesi, birden çok kişinin kusurlu eylemi ile bir zararın doğması olarak gösterilebilir.

    3417 ve 4853 sayılı Kanunlar uyarınca tasarrufu teşvik alacaklısına sağlanmaya çalışılan güvence; işveren karşısında güçsüz konumda bulunan çalışanın, belirtilen kesinti, katkı payı ve nema toplamı yönünden oluşan alacağını kamu alacağı seviyesine çıkararak, onun 6183 sayılı Kanun uyarınca davalı Kuruma tanınan olağanüstü takip ve tahsil yollarından yararlandırılmasını sağlamak şeklinde belirmektedir.

    506 sayılı Kanunda müteselsil sorumluluğu öngören hükümler bulunmaktadır:

    79. maddede; İşverenin, sigortalıyı, 4857 sayılı İş Kanununun 7 nci maddesine göre başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devretmesi halinde, sigortalıyı devir alan, geçici iş ilişkisi süresine ilişkin bu fıkrada belirtilen belgelerin aynı süre içinde işverene ait iş yerinden Kuruma verilmesinden işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur; 80. madde ile; sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur; 87. madde; Sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işvereni de sorumlu saymaktadır.

    Teselsüle dayalı sorumluluk hallerine, anılan maddelerde şüpheye yer bırakmayacak şekilde yer verilmiş, Ticaret kanununun 7. maddesinde, ticari işler için öngörülmüş olan teselsül karinesinin bir benzerine ise sosyal güvenlik mevzuatında yer verilmemiştir.

    Teşkilat ve mali yönetim mevzuatı yönünden bakıldığında; 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 3. maddesinde "Kurumun temel amacı"; sosyal sigortacılık ilkelerine dayalı, etkin, adil, kolay erişilebilir, aktüeryal ve mali açıdan sürdürülebilir, çağdaş standartlarda sosyal güvenlik sistemini yürütmek; Kurumun görevleri ise; Ulusal kalkınma strateji ve politikaları ile yıllık uygulama programlarını dikkate alarak sosyal güvenlik politikalarını uygulamak, bu politikaların geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak, hizmet sunduğu gerçek ve tüzel kişileri hak ve yükümlülükleri konusunda bilgilendirmek, haklarının kullanılmasını ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesini kolaylaştırmak, sosyal güvenliğe ilişkin konularda; uluslararası gelişmeleri izlemek, Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlar ile işbirliği yapmak, yabancı ülkelerle yapılacak sosyal güvenlik sözleşmelerine ilişkin gerekli çalışmaları yürütmek, usûlüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmaları uygulamak, sosyal güvenlik alanında, kamu idareleri arasında koordinasyon ve işbirliğini sağlamak, bu Kanun ve diğer kanunlar ile Kuruma verilen görevleri yapmak olarak sıralanmaktadır. Anılan Kanunun 34. maddesinde Kurumun giderleri sayılırken, işverence karşılanmayan tasarruf kesinti, katkı ve nema tutarlarının ödenmesine ayrıca yer verilmediği de görülmektedir.

    5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Ve Kontrol Kanunu kapsamında sosyal güvenlik kurumlarına da yer verilmiş, kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesi, kullanılması, kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasına ilişkin hükümler öngörülmüştür.

    Atıf yapılan mevzuat hükümleri hep birlikte ele alındığında, çalışanların zorunlu olarak tasarrufa teşvik edilmesi ve bu tasarrufların değerlendirilmesi kapsamında oluşan hukuksal ilişkinin borçlusunun işveren olduğu, davalı Kurumun, borç ilişkisinden doğan edimi ifayla yükümlü olan, kendisinden edimin ifası istenen kişi konumunda bulunmadığı, 4853 sayılı Kanundan doğan yükümlülüğün kapsamının; sigortalı nam ve hesabına tahsilden ibaret olup, mevzuatında öngörülmemesi karşısında, Kuruma verilen bu görev ve yetkinin aynı zamanda müteselsil borçluluğu kapsamadığı sonucuna varılmalıdır. Yukarıda açıklandığı gibi, 4853 sayılı Kanunun 8. maddesinin Sosyal Sigortalar Kurumunu kapsayan birinci fıkrasında Kurumun sorumlu olacağına dair bir hüküm bulunmadığı açıktır.

    Kuruma tanınan bu yetkinin, Anayasanın 60. maddesi ile güvence altına alınan, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu yönündeki evrensel ilkenin uygulamada etkinleştirilmesi amacını güttüğü, aksi düşüncenin ise, asıl işlevi sosyal sigorta kolları bakımından sigortalılarına güvence sağlamak olan Kurumun işlevsizleşmesine yol açacağı belirgindir. Davalı Kurumun, 3417 ve 4853 sayılı Kanunlarca kendisine yüklenen tahsil görevinin müteselsil borçluluk ile örtüştürülmesi, yasada belirtilen amaç ve Sosyal Güvenlik Kurumu ile sağlanmaya çalışılan işlev ile bağdaşmamaktadır.

    Yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular dikkate alındığında, davalı Kuruma tanınan resen tahsil yetkisinin müteselsil sorumluluğu içermediği dikkate alındığında, Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

    SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.05.2007 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi