4. Hukuk Dairesi 2013/6389 E. , 2014/3150 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (.... 6. AHM)
Davacı ... San. ve Tic. A.Ş. vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 12/03/2012 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 28/12/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 26/02/2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Basın Hukukunun en temel ilkesine göre "Basın özgürdür." Modern ve demokratik dünyada basın özgürlüğü devletlerin ve toplumların en benimsenmiş ve en vazgeçilmez kurallarından biridir. Bunun böyle olmasının asıl nedeni basının kamusal hizmet görmesidir. Basının kamusal hizmeti özellikle kamusal tasarruflar, devlet yönetimi ve her türlü güncel olayların toplum yararına takip edilmesi, diğer ifadeyle toplumsal denetimin (sivil denetimin) basın vasıtasıyla gerçekleştiriliyor olmasıdır. Bu anlamda basının işlevi haber verme hak ve görevi, eleştiri ve değerlendirme hakkından ibarettir. Basın fiziki, sosyal ve duygusal kişilik değerleri, özel hayatın gizlilik bölümüne saldırı olmaması kaydıyla, güncel olayları toplumun genel menfaatine ve saydığımız kişilik değerlerine hukuk sınırları içinde kalan ifadelerle eleştirel olarak yaklaşmalıdır. Basının sınır ihlali ise kişilik hakkının ağır veya hafif zedelenmesi şeklinde gerçekleşebilir. Bazen ihlaller olmasına rağmen toplumun menfaati açısından hukuka uygunluk da söz konusu olabilir. Böyle hallerde de saldırı gerçekleşmez.
Somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı tarafın 6 Mart 2012 tarihli yayını nedeniyle davalı tarafın açıklamalarında manevi zarar doğup doğmadığına ilişkindir. Söz konusu yayın incelendiğinde uluslararası belgelerin açıklandığı Wikileaks dosyalarında davalı hakkında geçen bazı bilgilerin haber yapılıp buna ilişkin bilgi verildiği, yayın yapıldığı ve oradaki bilginin doğru olup olmadığı yönünden de birtakım görüşlerin paylaşıldığı anlaşılmaktadır. Şu durumda davacı ... davalı hakkında "bir ömür biçilme" konusunu haber-yorum yapmıştır. Dolayısıyla bir siyasi olan davalının hakkında haber yapılmıştır. Davacı ... bu haberi yapmakla taraflar arasında tartışma başlamıştır. Taraflardan birinin basın, diğerinin de siyasetçi olması nedeniyle her iki tarafın eleştiriye katlanma yükümlülüğü yoğundur. Diğer ifadeyle her iki taraf sert eleştiriye katlanmakla yükümlüdür. Bu ilkeler doğrultusunda davacının yayınına karşılık davalının açıklamalarına bakıp sorunun hukuksallığını sonuçlandırmak gerekir. Öncelikle davacı tarafın yayının haber-yorum olduğunu kabul etmek gerekir. Bu nokta ittifak halinde benimsenmiştir. Davanın konusu ise bu habere karşı davalının açıklamalarının eleştiri boyutlarını aşıp saldırı oluşturup oluşturmadığıyla ilgilidir. Davalı siyasetçi ve Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıdır. Bu konumu itibariyle sert eleştirilere dahi katlanmak zorundadır. Davalının, davacı tarafın ""birtakım mihrakların taşeronluğunu yaptığını" ileri sürdüğü görülmektedir. Siyasetçiler kendileri hakkında haber yapan ve hatta eleştiride bulunan basın yayın organlarını yasal olmayan birtakım mihrakların tetikçiliğini yaptığı anlamında suçlamada bulunamazlar. Siyasetçilerin bilhassa eleştirilerden yararlanmaları gerekir. Dava konusu edilen metinde geçen "mihrak taşeronluğu" kuşkusuz davacı tarafın yasa dışı bir gücün sözcüsü ve gözcüsü olduğu izlenimi vermektedir. Bu itibarla davacı tarafın kişisel değerlerine saldırı gerçekleşmektedir. Oysa yürütme organının basını koruma ve geliştirme anlamında kucaklayıcı olması gerekir. Salt bu şekilde davranmamak basın özgürlüğü açısından büyük bir tehdittir. Somut olayda ise bu tehdit gerçekleşmiştir bile. Zira davacı ... bir ayrıma tabi tutulmuş, davacı ... hakkında bir aidiyet izafe edilmiştir. Bu eylem Anayasal bir teminat olan basın özgürlüğüne aykırılığı tek başına oluşturmaktadır.
İlk derece mahkemesi kararının bu nedenle bozulması gerekirdi. Açıklanan nedenlerle çoğunluğun onama kararına katılmıyorum. 26/02/2014