Esas No: 2017/6333
Karar No: 2019/6473
Karar Tarihi: 17.09.2019
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2017/6333 Esas 2019/6473 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Bölge Adliye
Mahkemesi : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesi
Dava, 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılık başlangıç tarihinin 22.09.1994 tarihinden itibaren tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesince istinaf isteminin esastan reddine dair karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesince verilen kararın temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili dilekçesinde özetle; 22/09/1994-04/10/2000 tarihleri arasında vergi kaydı bulunduğunu, 20/09/1994 tarihinden itibaren esnaf odasına kayıtlı olduğunu, 03/11/2011 tarihinde işe giriş bildirgesinin kuruma verildiğini belirterek sigorta başlangıç tarihinin vergi başlangıç tarihi olan 22/09/1994 olarak tespitini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP
Davalı Kurum vekili, 04.10.2000 tarihinde yürürlüğe giren KHK gereğince sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olanların her türlü hak ve mükellefiyetlerinin 04.10.2000 tarihi itibariyle başlayacağını, bu durumda olanların 04.08.1982-04.10.2000 tarihleri arasındaki vergi mükellefiyet sürelerini belgelemek ve karşılığı ödeme tarihinde bulunduğu gelir basamağının geçerli pirim tutarı üzerinden ödenmiş olmak kaydıyla sigortalılık süresi olarak değerlendirilebileceğini, ayrıca gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar ile gelir vergisi mükellefiyeti sona erenlerin sigortalılıklarının başladığını ya da bittiğini üç ay içinde kuruma bildirmek zorunda olduklarını belirterek davanın reddini istemiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece yapılan yargılama, SGK ve Bağ-Kur kayıtları, vergi ve oda kayıtları, bilirkişi raporu ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 04/10/2000 tarihinde yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 08/02/2001 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği ve aynı hükmün 02/08/2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı yasa ile yeniden düzenlendiği, iki tarih arasındaki sürede yasal boşluk bulunduğu, yasal boşluk bulunan tarihler arasında müracaat edenler için geriye yönelik tespit yapılmasının (Yargıtay HGK "nun 04/02/2009 tarih 2009/21-10, 2009/52 sayılı kararı, Yargıtay 10. H.D."nin 2009/9611 Esas - 2010/16910 Karar sayılı ilamı) mümkün olduğu anlaşılmış, davacının Bağ-Kur müracaat tarihinin 03/10/2001 olması 01/01/1994 tarihinden beri vergi mükellefi olduğunun belgelenmesi nedeniyle 01/01/1994 tarihinin sigortalı hizmetin başlangıcı olarak tespitinin mümkün olduğu kanısına varılmış, taleple bağlı kalınarak Bağ-Kur sigorta başlangıç tarihinin 22/09/1994 olarak tespitine, karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili; Kurum işlemlerinde herhangi bir hatanın bulunmadığını bu kapsamda açılan davanın da reddinin gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI:
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesinin 19.09.2017 günlü ilamı ile; dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının 22/09/1994 - 31/07/2013 tarihleri arasında vergi mükellefiyetinin ve kaydının, 20/09/1994 tarihinden itibaren esnaf oda kaydı ile esnaf sicil kaydının bulunduğu, davacının 03/10/2001 tarihli Bağ-kur giriş bildirgesi ile 04/10/2000 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasa"ya tabi Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescilinin yapıldığı, bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan, 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanun"un 24. maddesinde zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için esnaf sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı aranırken 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Yasa"nın 24. maddesinin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulu kaldırılmış sadece Kanun"un temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulu getirilmiş, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun"un 24. maddesi değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olması şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için meslek kuruluşuna kayıtlı olma yeterli görülmüş, 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile 24. madde değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için vergi kaydı veya esnaf sicil kaydı veya oda kaydının bulunması yeterli görülmüş, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile 24. madde değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için esnaf sicil kaydı ve oda kaydının bir arada bulunması yeterli görülmüştür.
Bu değerlendirmeler ışığında, dava konusu somut olaya gelince; davacının SGK"na 03.10.2001 tarihi itibariyle 24431 varide numarası ile Bağ-Kur sigortalılığının tescili için Bağ-Kur işe giriş bildirgesi verildiği, 04.10.2000 tarihi itibariyle tescili yapılmış ve davacı 1479 sayılı Yasa"nın geçici 18. maddesinin yürürlük tarihinden önce 03.10.2001 tarihinde tescil için müracaatı ile 22.09.1994-31.07.2013 tarihleri arasında vergi kaydının bulunduğunu belgelemiştir. Bu durumda davacının vergi kaydının bulunduğu dönemlerde 1479 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu sigortalı olduğunun kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalı SGK vekilinin istinaf isteminin oybirliğiyle REDDİNE karar verilmiştir.
V-TEMYİZ NEDENLERİ:
Davalı Kurum avukatı tarafından, davacı hakkında yapılan işlemlerin yerinde olduğu ve sigortalı olmaması gerektiği gerekçesi ile temyiz edilmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE ESASIN İNCELEMESİ
Uyuşmazlık, somut olay bakımından 1479 sayılı Kanun (Esnaf Bağ-Kur) kapsamında 02.10.1983 tarihinin davacı için sigorta başlangıcı sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle hukuki yarar ve sigortalılık başlangıcı kavramlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır.
Hukuk Genel Kurulunun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bilindiği üzere mahkemeden istedikleri hukuki korunmaya göre davalar eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır.
Eda davalarında, bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken; inşai (yenilik doğuran) davalar ile de var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar.
Tespit davaları ise bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalar olup, konusunu hukuki ilişkiler oluşturur. Bu dava türü ile bir hukuksal ilişkinin varlığı veya yokluğu saptanmaktadır. Bu davalarda davacının amacı ve dolayısıyla talep sonucu, bir hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesi olup, istemin kabule şayan olabilmesi için bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir.
Uyuşmazlıktaki tespit istemi 1479 sayılı Kanun kapsamında sigorta başlangıcı kavramına dayalı olup, istemde hukuki yarar bulunup bulunmadığının açığa kavuşturulması yönünde bu konuya kısaca değinilmesi yerinde olacaktır.
Sigortalılık başlangıç tarihi, talep eden açısından Kanun kapsamında sigortalı sayılmasını gerektirecek biçimde ilk defa çalışmaya başladığı tarih olmakla birlikte, sigortalı açısından önemi "sigortalılık süresi" yönünden taşıdığı değerdir.
Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davası bir (1) günlük çalışmanın tespiti niteliğinde olduğundan hizmet tespiti davasının bir türüdür. Bu dava türleri hizmet tespiti davaları gibi kamu düzenine ilişkindir.
01.03.1965 tarihinde yürürlüğe giren 17.07.1964 tarih ve 506 sayılı Kanun"unda uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süresi 108 inci maddede “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.
Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir.” şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun"da uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süresi 38 inci maddede “Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı; sigortalının, mülga 2/6/1949 tarihli ve 5417 sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanununa, mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900 sayılı Malûliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Hakkında Kanuna, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edilir. Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri saklıdır.
Bu Kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Bu tarihten önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dâhil edilir.
Aylık bağlama işlemlerinde dikkate alınan sigortalılık süreleri, sigortalılığın başlangıç tarihi ile sigortalının aylık bağlanması için yazılı istekte bulunduğu, aylık bağlanması için istekte bulunmayan sigortalılar için ise ölüm tarihi arasında geçen süredir. 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalılar bakımından sigortalılık süresi; sigortalılığın başlangıç tarihi ile 48 inci maddeye göre yetkili makamdan emekliye sevk onayının alınarak görevi ile ilişiğinin kesildiği ayın son günü arasında geçen süredir.
Vazife malûllüğü aylığı almakta iken, çalışmaya başlamaları nedeniyle haklarında uzun vadeli sigorta hükümleri uygulananlar için malûllük, yaşlılık ve ölüm aylığı bağlanmasında veya toptan ödeme yapılmasında esas alınacak sigortalılık süresi, prim ödeme gün sayısı ve prime esas kazancın hesaplanmasında, vazife malûllüğü aylığı bağlandığı tarihten önceki süreler dikkate alınmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
506 sayılı Kanunun 108 inci maddesi ve 5510 sayılı Kanunun 38 inci maddesi değerlendirildiğinde sigorta başlangıcının yaşlılık aylığından yararlanma şartları arasında olan “sigortalılık süresini” doğrudan etkilediği görülmektedir. Ne var ki 2.9.1971 tarihli 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ve 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında sigorta başlangıcının talep eden açısından hukuki sonucu olarak “sigortalılık süresini” belirlemesi yönünden etkisi bulunmamaktadır. Çünkü her iki kanun kapsamında da yaşlılık aylığına hak kazanmak için sigortalılık süresi değil primi ödenmiş günler asıldır.
Somut olay bakımından davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında talep ettiği 1 günlük hizmet tespitinin yaşlılık aylığı bağlanırken herhangi bir katkısı olmayacağından hukuki yararı bulunmamaktadır (HGK 31.5.2017 t. 2015/21-840 E, 2017/1042 K.).
Eldeki davada ise, Mahkemece; hukuki yarara ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar ve ilkeler uyarınca 1479 sayılı Kanuna dayalı sigortalılık tespit davalarında; sigorta başlangıcının belirlenmesinde hukuki yarar bulunmadığı gözetilerek, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Hâkimin davayı aydınlatma ödevi" başlıklı 31 inci maddesi ile "Tarafların Dinlenilmesi" başlıklı 144 üncü maddesi kapsamında, davacı tarafa talebinin hangi tarihler arasındaki sürelere ilişkin olduğu açıklattırılarak, uyuşmazlık konusu kesin olarak belirlendikten sonra, yargılama yapılarak, elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak, temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 17.09.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.