"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bingöl Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.10.2004 gün ve 2004/236-500 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24.05.2005 gün ve 2005/1364-5649 sayılı ilamı ile,
(...1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Nazime D...."in yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı Kurum ile davalılardan Ali Tarhan"ın temyizine gelince; Davacı, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 6.345.110.538 lira ana para ve işlemiş faizi olan, 6.182.497.013 lira toplamı 12.527.607.551 liranın ana paraya yürütülecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
a)Muris Ali D...."in ölümünden sonra mirasçıların murislerini Bağ-Kur"a tescil ettirilmesini sağlayan Mahrukatçılar Derneği kaydının gerçek dışı olduğu Kurum müfettişi raporu ile belirlendiği, murisin bağımsız çalışmasının 20.04.1982-31.12.1982 tarihleri dışında mevcut olmadığı, davalı sağ eşin bu durumu bildiği halde ölüm aylığı aldığı ve bu sebeple iyi niyetli kabul edilemeyeceği dosya kapsamıyla anlaşıldığından ve Kurum müfettişi raporunun aksi sabit olmadığı gözetilerek, Kurumun açtığı istirdat davasının davalı mirasçı yönünden kabulü gerekirken yazılı düşüncelerle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
b)Esnaf ve Sanatkarlar Odası eski genel sekreteri olduğu iddia edilen diğer davalı Ali Tarhan hakkında sahtecilik yaptığına ilişkin kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı bulunmadığına göre, Bağ-Kur"un Ali Tarhan aleyhine açtığı davanın reddi doğrudur. Ancak, kendisini vekille temsil ettiren Ali lehine nisbi yerine maktu vekalet ücreti verilmesi usul ve yasaya aykırı olup karar bozulmalıdır.
O hâlde, davacı Kurum ve davalı Ali Tarhan vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda kısmen direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sahte meslek kuruluşu kaydına dayalı olarak yapılan Bağ-Kur sigortalılığı nedeniyle ödenen ölüm aylığının iadesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, bozma ilamının (2-a) bendine direnilmesine, vekalet ücretine ilişkin (2-b) bendine ise uyulmasına karar verilmiştir.
Muris eş, vergi kaydına dayalı olarak 20.4.1982-31.12.1982 tarihleri arasında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olup 5.11.1996 tarihinde Kuruma ibraz edilen belgede, ayrıca bir meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydının bulunmadığı görülmektedir. 1975-1989 tarihleri arasında Mahrukatçılar Derneği üyesi olduğunu belirten bir diğer belge üzerine, 22.3.1985 ile ölüm tarihi olan 20.10.1989 tarihleri arasında 3165 sayılı Kanun ile değişik 1479 sayılı Kanun uyarınca sigortalı kabul edilerek, yapılan toplu prim ödemeleri sonucunda hak sahibi davalı Nazime"ye ölüm aylığı bağlanmıştır.
Bağ-Kur Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı (sigorta müfettişi) raporu ile davalının murisi adına düzenlenen Mahrukatçılar Derneği kaydının sahte olduğunun saptanması üzerine, buna dayalı yapılmış bulunan sigortalılık kaydı iptal edilerek, ödenen ölüm aylığının iadesi istenmiştir.
Bir borcun sebepsiz zenginleşme sayılabilmesi için, zenginleşmenin "haklı sebebinin" bulunmaması, haksız olması gerekir. Borçlu, zenginleştiği değeri mümkünse aynen, değilse yerine geçen değeri ifayla yükümlüdür.
Sebepsiz zenginleşen kişinin kusuru olmasa dahi iade yükümlülüğü vardır. Ancak, zenginleşen kişinin kusuru değil, iyi veya kötüniyetli olması iade yükümlülüğünün kapsamını ve sorumluluğu tayinde önem taşır (Prof. Dr. Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 4. Bası, Turhan K., s:364 vd.).
Sebepsiz zenginleşme kaynağı bakımından hukuksal bir işleme dayanabilir. Bu durumda taraflar arasında bir hukuki işlem yapılmış ise de, bu işlem geçersizdir yada geçersiz hale getirilmiştir.
İade yükümlülüğünün konusu ve kapsamı Borçlar Kanununun 63. maddesinde hükme bağlanmıştır.
Anılan maddeye göre: "Haksız olarak bir şeyi istifa eden kimse, onun istirdadı zamanın da elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği miktar nisbetinde red ve iade ile mükellef değildir.
Şukadar ki kabız, o şeyi suiniyet ile elden çıkarmış yahut onu elden çıkarır iken bilahare red ve iadeye mecbur olacağına vakif bulunmuş olursa red ve iadeye mecburdur."
Madde, zenginleşen kişinin iade sorumluluğunu iyi veya kötü niyetli olmasına göre farklı şekilde ele almıştır.
Kötü niyetli zenginleşmede, elden çıkarılan değer (zenginleşme) de iadeye tabidir.
Zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmadığını bilen veya bilmesi gereken kimse, kötüniyetli zenginleşen konumundadır (Prof. Dr.Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Beta, s:846). Zenginleşen başlangıçtan itibaren kötüniyetli ise, zenginleşmenin tamamını iade etmek zorundadır (age: s:846"da yapılan atıf ile; Gauch/Schluep, Keller/Schaufelberger, OR/Schulin, Feyzioğlu I, Tekinay/Akman/ Burcuoğlu/Altop, Oğuzman/Öz).
İade borcunun kapsamı; davalının, ölüm aylığının bağlanmasında iyi niyetli olup olmadığına göre değişecektir. Hak sahibi konumunda bulunan davalı kötü niyetli ise, iktisap ettiği ölüm aylıklarını ister elinden çıkarsın isterse çıkarmasın, iadesi yasa gereğidir.
Sonradan düzenlenen geçersiz, sahte kayda dayalı olarak sosyal güvenlik haklarından istifade edilmesi, murisin sağlığında -meslek kuruluş kaydında- belirtilen işle ilgisinin bulunmadığını bilmemenin davalı eş yönünden hayatın olağan akışına uygun düşmemesi karşısında, bu kayda dayalı olarak bağlanan ölüm aylığı nedeniyle davalının iyi niyetli olduğunun kabulü mümkün bulunmamaktadır.
4721 sayılı Medeni Kanunun 3. maddesi hükmü ile; durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamayacaktır.
1479 sayılı Kanunun 79. maddesi gereğince isteğe bağlı sigortalılık, sigortalılık tescil talebinin Kuruma intikal ettiği tarih itibariyle başlatılmakta olup, sahte kayda dayalı olarak yapılan zorunlu sigortalılık prim ödemelerinin, bu kaydın iptali karşısında geçmişe yönelik isteğe bağlı sigortalılık olanağı sağlamayacağı hukuksal gerçeği karşısında, yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme gerekçesinde de isabet bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:1-Yüksek Dairenin bozma kararının (2-b) bendinde gösterilen bozma nedenine uyularak yerel mahkemece verilen karar yeni hüküm niteliğinde bulunmakla, anılan hususa yönelik temyiz itirazlarının incelenebilmesi için dosyanın Yüksek 10. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
2- Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararının (2-a) bendinde gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 18.04.2007 gününde oyçokluğuyla karar verildi.