"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "Şikayet" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9. İcra Hukuk Mahkemesince davanın Reddine dair verilen 6.4.2006 gün ve 2005/2082-537 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 3.7.2006 gün ve 2006/11737-14433 sayılı ilamı ile; (... Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan takipte borçlu kendi adına gönderilen tebligatın usulsüz olduğunu, öğrenme tarihinin 21.11.2005 olduğunun belirlenmesini talep etmiştir.
Mahkemece öncelikle borçlunun usulsüz olduğunu ileri sürdüğü tebligatın usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığının incelenmesi gerekir. Şayet tebligat usulüne uygun yapılmış ise şikayetin reddi yapılmamış ise öğrenme tarihinin tespitine hükmetmek gerekir.
Borçlu 10.11.2005 tarihli tebligatın usulsüzlüğünü ileri sürdüğüne göre, bu tarihin öğrenme tarihi olduğu yöntemince incelenmeksizin kabulü ile şikayetin süre yönünden reddine karar verilmesi isabetsizdir. ...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN:Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tebligat usulsüzlüğü iddiasına dayalı şikayettir.
Şikayetçi-borçlu şirket kendisine yapılan 10.11.2005 tarihli ödeme emri tebligatının usulüne uygun olmadığını, bu nedenle Tebligat Kanununun 32.maddesine göre öğrenme tarihi olan 21.11.2005 tarihinin tebliğ tarihi olduğunu ileri sürerek, tebligatın geçersiz olduğunun saptanmasını istemiş, mahkeme yapılan tebliğin bir şirket çalışanına tebliğ edildiği ve usulüne uygun olduğu gerekçesiyle istemi reddetmiş, Özel Dairece, yöntemince araştırma yapılmadığı gerekçesi ile hüküm bozulmuş, yerel mahkemece; Tebligat Kanunundaki bir iki hususun yerine getirilmemesinin tebligatı geçersiz kılmayacağı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre;Yargılamanın (icra takibinin) sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (yada icra takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların (taleplerin) nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
HUMK"un 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki önemi büyüktür.
Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girişilmemesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde tutulmalıdır.
Tebligat ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat Kanunu ile Tüzüğü"nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Özel hukuk tüzel kişilerine tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13. maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17 ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna göre; Özel Hukuk Tüzel Kişilerine yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine yapılır.
Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması gerekir.
7201 sayılı Tebligat Kanununun 23. maddesinin 8. bendinde 19.3.2003 gün 4829 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile tebliğ evrakında bulunması zorunlu olan unsurlar arasına "tebliğ evrakı kime tebliğ edilmişse onun imzası ile tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasının bulunması" hususu da eklenmiş olup, mahkemece bu konuda da bir değerlendirme yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, Tebligat Kanunu ile Tebligat Tüzüğünün tamamen şekle ilişkin kuralları içermesi nedeniyle, tüm unsurları ile birlikte uygulanmasının zorunlu bulunmasına, usulsüz tebligat yapıldığı iddiası bulunduğundan, hakimin tebligat yapılan kişinin şirketin yetkili temsilcisi olup olmadığını yöntemince araştırmasının gerekmesine göre, Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.10.1965 gün, 1965/2-793-360 sayılı ilamı, 16.9.1981 gün, 1980/7-2371-604 sayılı ilamı, 10.12.1982 gün, 1982/14-655-939 sayılı ilamı, 22.6.1988 gün, 1988/12-266-486 sayılı ilamı, 25.5.2002 gün, 2002/5-327-316 sayılı ilamı, 28.2.2007 gün, 2007/12-95-94 sayılı ilamlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 4.4.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.