14. Hukuk Dairesi 2017/618 E. , 2017/3524 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 15.10.2010 gününde verilen dilekçe ile ehliyetsizlik nedeni ile ipoteğin iptali talebi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 07.03.2013 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı mirasçılar ... ve ... tarafından istenilmekle, tayin olunan 20.12.2016 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı asiller ..., ... ve ... geldiler. Karşı taraftan gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KA R A R
Davacı ..."nun vasisi Neriman vekili, davalı ... Ticaret A.Ş. ile davacı ve diğer paydaş (dava dışı) davacının kardeşi... arasında 22.04.2008 tarihinde düzenlenen bir ipotek sözleşmesine göre 327 ada 11 parsel (5720 m2 benzinlik-mazot-LPG servisi) cinsli taşınmaz üzerine davacı aleyhine 600.000 TL ipotek tesis edildiğini, ancak annesi davacı ..."nun 84 yaşında olduğunu ve alzheimer hastası olduğunu, 16.07.2009 tarihinde açılan dava ile 2009/404-527 sayılı vesayet dosyasında 15.09.2009 tarihinde akıl hastalığı nedeniyle TMK 405 maddesi uyarınca vesayet altına alındığını, bu nedenle yapılan ipotek sözleşmesinin ehliyetsizlik nedeni ile geçersiz olduğunu ileri sürerek dava konusu 32 ada 11 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydında davacı payı üzerindeki ipoteğin iptalini istemiştir.
Davalı vekili ipotek sözleşmesinin 22.04.2008 tarihinde bizzat davacının huzuru ile düzenlenmiş olduğunu, davacının 15.09.2009 tarihinde vesayet altına alındığını, davanın bir yıllık süre içerisinde açılmadığı gibi taşınmaz üzerinde 700.000 Dolarlık risk üstlenilerek akaryakıt istasyonu inşa edildiğini, davacının sözleşme tarihinde hasta olmayıp kötü niyetli olduğunu, davacının lehine ipotek verdiği iş yeri sahibinin halası olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dosya arasında bulunan mevcut deliller, raporlar, tıbbi belge ve kayıtlar birlikte değerlendirilerek, davacının Alzhaimer Demans (G30), Unipoler depresyon hastalığının bulunduğu, akıl hastalığına ilişkin bir belge ve kaydın davacı tarafça sunulmadığı; ayrıca, davacının iki kez ATK randevularına gitmeyerek raporun aldırılmadığı, davacının somut bir delilinin olmadığı ve davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle 07.03.2013 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, karar tarihinden sonra 26.01.2015 tarihinde vefat eden ... mirasçıları ayrı ayrı temyiz etmiştir.
Dava, tasarruf ehliyeti yoksunluğu nedeniyle ipoteğin iptali istemine ilişkindir.
Kural olarak; temyiz kudreti bulunmayan; davranışlarının eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak elde edebilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez.
Nitekim 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 9. maddesinde yer alan “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.“ hükmüyle; bir kimsenin hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 10. maddesinde de, “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmü getirilmiştir.
“Ayırtım gücü“ ise aynı yasanın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” şeklinde açıklanmıştır.
Anılan Kanunun “Ayırt etme gücünün bulunmaması” başlıklı 15. maddesinde ise: “Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Tüm bu düzenlemeler göstermektedir ki, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından 11.06.1941 tarih ve 4/21 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz.
Görülmektedir ki, bir kimsenin fiil ehliyetinin tesbiti, şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle çok büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, davanın taraflarından birinin ayırtım (temyiz) gücünün olmaması kamu düzenine ilişkin olup; mahkemece bu husus re"sen gözetilmeli ve araştırılmalıdır.
Hal böyle olunca, davanın çözümüne yönelik olarak, öncelikle muris ..."nun işlem tarihi itibariyle temyiz kudretinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Zira kişinin sonraki bir tarihte kısıtlanmış olması, öncesinde temyiz kudretinin var olduğunu göstermez; bu araştırmanın mutlaka yapılması gerekir.
Her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 282. (ve 1086 sayılı HUMK"nun 286.) maddesinde belirtildiği üzere hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirebilir; bilirkişinin oy ve mütalaası hakimi bağlamaz ise de temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı veya sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çoğu zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye; eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde yetkili sağlık kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2010 gün ve 2010/19-97 E. 2010/83 K. ile 07.12.2001 gün ve 2011/14-609 E. 2011/744 K. sayılı Kararlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
O halde, Mahkemece; hukuki ehliyetsizlik iddiasına yönelik olarak dosya içerisindeki Adli Tıp Kurumunun 29.07.2011 tarih 2679 sayılı cevabi yazısına göre “kişinin (..."nun) muayenesi yapılmış olup tekrar gönderilmesine gerek olmadığı” belirtilmiş; ancak, bu yazıda ..."nun vesayet dosyası ve dayanağı hastane raporu ve bu rapora dayanak muayene bulguları ve tüm tıbbi dosyası ile birlikte sözleşme düzenleme tarihine yakın öncesi ve sonrasında sağlık kurulu ve hastane raporlarının gönderilmesi istenmiştir. Bu durumda Adli Tıp Kurumunun cevabi yazısındaki belgeler ikmal edilerek ehliyetsizlik konusunda yukarıda açıklanan ilkeler ışığında muris ..."nun 22.04.2008 tarihli 2237 yevmiye nolu ipotek senedinin düzenlenmesi tarihinde temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığının tespiti bakımından Adli Tıp Kurumundan rapor alınmalı, daha sonra uyuşmazlık hakkında bir karar verilmelidir.
Eksik inceleme ve araştırmayla ve yasaya uygun düşmeyen bazı gerekçelerle davanın reddi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: yukarıda açıklanan nedenlerle davacıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.