11. Hukuk Dairesi 2019/4890 E. , 2020/172 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 5. Tüketici Mahkemesince verilen 04/07/2017 tarih ve 2015/1471 E- 2017/794 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi"nce verilen 31/05/2019-03/09/2019 tarih ve 2018/162 E- 2019/761 K. sayılı asıl ve ek kararın Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının yetkili acentesi ... Sigorta Aracılık Hizmetleri sahibinin/yetkilisinin 2013 yılı Ekim ayında davacının annesi ile irtibata geçtiği, poliçe numarası olarak ... numarası yazılan bireysel emeklilik sözleşmesini imzaladığı, sözleşmenin bir nüshasını almak istediğinde acentenin sözleşmenin şirket tarafından imzasından sonra bir nüshasının verileceğini bildirdiği, davacının, kararlaştırılan 200.000.-TL başlangıç kapitalini, özellikle ... numaralı BES başlangıç kapitali olduğunu da belirterek, 13.11.2013 tarihinde banka yoluyla acenteye ödediği, ancak başlangıç kapitalini yatırdıktan bir süre sonra sitede yaptığı incelemede; ... numaralı bir poliçe tanımlandığını ancak başlangıç katkı payı olarak yatırdığı 200.000.-TL yerine 60.000.-TL olduğunu gördüğünü, müşteri hizmetlerini aradığında 60.000.-TL tanımlama bulunduğunu ancak poliçenin tekliften reddedildiği bilgisi aldığını, bu durum karşısında davacının bir an önce tüm parasını alarak fondan çıkmak istediğini bildirdiğini, davalı şirketin poliçeye herhangi bir ödeme yapılmadığı için bir alacaklarının olmadığını beyan ettiğini, acentenin tam anlamı ile bir vekil statüsünde olduğunu, davalının doğrudan temsilci sıfatına sahip acentesinin sigortacılık yasası ve TKHK hükümlerine uymadığı gerekçesiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 200.000.-TL"nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, zararın tamamından TBK"nın 46. maddesi uyarınca aracının sorumlu olduğunu, davacının kusuru bulunduğunu, davaya konu teklif formlarını imzalarken formun 6. ve 13. sayfalarında aracıya ödeme yapılmaması gerektiğinin belirtildiğini, bilgi formunun davacı tarafından imzalanması nedeniyle davacının bu hususu bilmediğini iddia edemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davalının davacıyı sistem hakkında bilgilendirildiğini ispatlayamadığı, davacı tarafından bireysel emeklilik katılım payı olarak davalı şirket acentesi hesabına 200.000,00 TL gönderildiği, davalıya husumet yöneltilebileceği, davacı ihtarına davalı tarafından 08/07/2014 tarihli ihtarname ile cevap verilmiş olmakla temerrütün bu tarihte gerçekleştiği, davalı vekili tarafından sunulan hesap hareketleri ile Garanti Bankasından gönderilen cevabın farklı olduğu bu sebeble fotokopiye itibar edilmediği ve davalının sorumlu bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili istinaf kanun yoluna başvuruda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; ilk derece mahkesi kararının kaldırılmasıyla davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine kesin olarak karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin ek kararıyla davacının temyiz isteminin reddine dair karar ana kararla birlikte davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2018/162 E., 2019/761 K. numaralı ve 31/05/2019 tarihli kesin kararına karşı HMK"nın 346/1 maddesi uyarınca davacı vekilinin temyiz talebinin reddi yönündeki ek kararı yerinde görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. Zira bölge adliye mahkemesince her ne kadar dosyanın ilk derece mahkemesi kararının delillerin toplanıp değerlendirilmemesi kapsamında olduğu kabulüyle kaldırılarak davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine kesin olarak karar vermişse de; bu karar HMK. 362. maddesi kapsamında sayılan temyiz edilemeyen kararlardan değildir. Bölge adliye mahkemesinin ek kararının bozularak kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
2- İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/162 E., 2019/761 K. numaralı ve 31/05/2019 tarihli kararıyla; ilk derece mahkemesi kararının delillerin toplanıp değerlendirilmemesi kapsamında olduğu kabulüyle kaldırılarak davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. Şöyle ki; 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesinde bölge adliye mahkemelerince duruşma yapılmadan verilecek kararlar sayılmış olup; 353/l-a-6. maddesinde ilk derece mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın kararın kaldırılmasına kesin olarak karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan yasal düzenleme ile bölge adliye mahkemesinin dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderme sebepleri, buna bağlı olarak bu yönde ve kesin nitelikli bir karar verilebilmesinin koşulları sayılmış olup öngörülen sebepler arasında, “delillerin eksik toplanmasına” yahut “inceleme yetersizliğine” yer verilmemiştir. Öte yandan HMK’nın 353/1-a-6 maddesinin, eksik delil toplanması veya delilin eksik incelenmesi halinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın esas hakkında inceleme yapılmaksızın mahalline iadesini mümkün kıldığı şeklinde yorumlanması halinde, HMK’nın 371/1-ç bendine göre karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda adli yargı teşkilatı içinde sadece Yargıtay’a tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine de tanındığı sonucuna varılacaktır ki, herhalde, bu sonuca katılmak mümkün değildir. Diğer bir yandan HMK’nın 353/1-b-3 maddesinde, bölge adliye mahkemelerince, kendilerine intikal eden ilk derece mahkemesi kararları bakımından, duruşma yapılmaksızın giderilebilecek nitelikte yargılama eksikliklerinin saptanması halinde, bu eksikliklerin tamamlanmasını müteakip yeniden esas hakkında karar vermeleri gerektiği öngörülmüş olup mezkur hükmün bölge adliye mahkemelerine “sadece duruşma açılmaksızın tamamlanacak nitelikte bir yargılama eksikliğinin bulunması haline münhasır olarak” eksikliğin ikmali ile yeniden esas hakkında hüküm kurma yetkisi tanındığı, duruşma açılmaksızın tamamlanamayacak eksiklikler bulunduğunu saptaması halinde, işin esasını incelemeksizin bunların ikmali bakımından dava dosyasını behemahal ilk derece mahkemesine geri göndermesi gerektiği biçiminde yorumlanması söz konusu değildir. Aynı Kanunun 356. maddesi hükmü gereğince duruşma açılmasının asıl olduğunun öngörülmüş olması gözetildiğinde, ön incelemede saptanan eksikliklerin duruşma açılarak ikmalinden yahut ön incelemede nazara alınmamakla birlikte duruşma açıldıktan sonra saptanan yargılama eksikliklerinin ikmalinden sonra yeniden esas hakkında bir karar verilmesi gerektiği izahtan vareste ve kanun sistematiğinin gereğidir. Kaldı ki, HMK’nın 357/3. maddesi hükmünde de, ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen delillerin dahi bölge adliye mahkemesince incelenebileceği düzenlenmiştir. Şu halde yukarıda yazılı kanun hükümleri ve yapılan açıklamalar doğrultusunda, eldeki davada ilk derece mahkemesince tarafların gösterdikleri delillerin toplanıp değerlendirilmediğinden bahsedilemeyecek olup, dava dosyasının esası incelenmeksizin ilk derece mahkemesine geri gönderilmesinin kanunda öngörülen gerektirici sebepleri bulunmamaktadır. Bu nedenle, her ne kadar kararın mahiyeti bu şekilde takdim edilmişse de, bölge adliye mahkemesince verilen kararın usuli anlamda bir geri gönderme kararı niteliğinde bulunmadığı açıktır. Hal böyle olunca, Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada delillerin toplanması ve değerlendirilmesi hususunda tazminat hesabına etki edecek deliller yönünden eksiklik bulunduğu düşünüldüğünden, HMK’nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp bilirkişi raporu alınarak eksiklik olarak tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz talebinin kabulüyle ek kararın BOZULARAK KALDIRILMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile kararının davacı lehine BOZULMASINA, dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 08/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.