"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "istirdat " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 1.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.01.2006 gün ve 2004/1692-2006/137 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 01.06.2006 gün ve 2006/5728-6810 sayılı ilamı ile;
(Davada sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan 1.300-YTL."nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizili ile birlikte davalıdan istirdaten tahsili talep ve dava edilmiştir.
Kısa kararda; "Davanın kabulü ile 1.300-YTL."nin yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine" karar verilmiş olmasına karşın, gerekçeli kararın hüküm fıkrasında "Davanın kabulü ile 1.300-YTL."nin ödeme tarihi olan 31.3.2004 tarihinden - itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine" dair hüküm kurulmuştur.
Kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkraları arasında çelişki bulunmaktadır. 10.4.1992 gün 7/4 sayılı Yargıtay lçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca kısa karar ilc gerekçeli kararın çelişik bulunması hali bozma nedeni oluşturmaktadır.
Anılan Içtihat gereğince kısa kararla bağlı olmaksızın ve dosya münderecatına göre mahkemece bu hususlar gözönünde tutularak vicdani kanaate göre karar verilmelidir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve şimdilik diğer yönlerin incelenmesine mahal olmadığına, ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, istirdat istemine ilişkindir.
Mahkemece;
26.01.2006 tarihli kısa kararda:
"davanın kabulü ile 1.300 YTL nin yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair ekli ve gerekçeli karar taraf vekillerinin yüzüne karşı Yargıtay yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı.",
Aynı tarihli gerekçeli kararda ise:
"1.Davanın kabulü ile 1.300 YTL nin ödeme tarihi olan 31.03.2004 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine …
…"
Şeklinde karar verilmiştir.
Açıklanan bu husus davalının temyizi üzerine Özel Dairece sair hususlar incelenmeksizin HUMK.nun 381/2.maddesine aykırılık teşkil ettiğinden, "10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulması gerekmiştir" gerekçesiyle bozma nedeni yapılmıştır.
Bozma sonrası taraflara bozma ilamı ve duruşma günü tebliğ olunmuş; hazır bulunan davacı vekili; "bozmaya karşı takdir mahkemenindir." ; davalı vekili ise "bozmaya uyulmasını istiyoruz." Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Mahkeme önceki kararda direnmiş; kısa ve gerekçeli kararlarını yukarıda aynen alınan ilk kararındaki gibi oluşturmuştur.
Hükmü davalı vekili temyiz etmektedir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 388.maddesinde :
"Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir."
Şeklinde ifade edilmiştir.
Aynı kural, Kanunun 389.maddesinde de
"Verilen karar ile iki tarafa tahmil ve bahşedilen vazife ve haklar şüphe ve tereddüdü mucip olmıyacak surette gayet sarih ve açık yazılmalıdır."
İfadelerine yer verilerek tekrarlanmıştır.
Yine, Aynı Kanunun 381.maddesinde;
"Kararın tefhimi en az 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur"
denilmektedir.
Kanunun ortaya koyduğu bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki,dava içinden davalar doğar.Hükmün hedefine ulaşılmasını engeller. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Somut olayda; mahkemece, kısa karar açıklanan yasal düzenlemelere uygun oluşturulmadığı gibi, oluşturuluş şekli itibariyle de kısa kararda yer verilmeyen "ödeme tarihi olan 31.03.2004 tarihinden itibaren" ibaresine gerekçeli kararda yer verilmek suretiyle iki karar arasında da çelişki yaratılmıştır.
Mahkemenin bozmaya konu ilk kararı da , öncelikle usul yönünden incelenen direnme kararı da yukarıda açıklanan aynı usulü eksikliği ; eş söyleyişle, HUMK.nun 381,388,389.maddelerinin açık hükümlerine aykırılığı taşımaktadır.
Açıklanan hükümler kamu düzenine ilişkin olup, kısa kararın usule aykırı oluşturulmuş olması, giderek kısa karar ile gerekçeli kararın da çelişik bulunması bozma nedenidir.
Bozmadan sonra yerel mahkeme önceki kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydıyla vicdani kanaatine göre karar verebilecektir.
Bu husus 10.4.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça belirtilmiştir.
O itibarla; mahkemece HUMK.nun 381., 388.,389. maddelerinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 07.03.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.