15. Hukuk Dairesi 2011/6863 E. , 2012/6702 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk Hakimliği
Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili gelmedi. Davalı vekili Avukat ... geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davalı avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
- K A R A R -
Dava, ön sözleşme ile yapımı davalı tarafından yüklenilen yeraltı suyundan sulama suyu temini ve sisteminin kurulması işinin sözleşmede gösterilen bedelden fazla istenen miktarda davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti; devir sözleşmesinin ön sözleşmede belirlenen tahmini 255.555,00 TL geri ödeme bedeli üzerinden tesisin ve sulama kanallarının tamamlanması, çalıştırılması ve işletmeye açılıp teslim edilmesinden sonra yapılmasına davalının icbarına karar verilmesi istemiyle açılmış; mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ve verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Yanlar arasında 10/01/2003 tarihli ve adi yazılı “ön sözleşme” yapılmıştır. Bu sözleşme, özel hukuk hükümlerine göre kurulmuştur (BK.md.119). Davalı, bu sözleşme ile yeraltı suyundan sulama suyu temini maksadıyla projeleri hazırlanarak sondaj kuyuları inşaası, motopomplarla techizi, motopomp barakaları, sulama ve elektrik tesislerinin inşaası işlerinin yapımını yüklenmiştir. Yanlar arasındaki sözleşme, Borçlar Kanunu"nun 355. maddesinde tanımlandığı üzere; niteliğince bir “eser” sözleşmesidir. Davacı iş sahibi; davalı ise yüklenicidir.
Sözleşmenin 3. maddesinde; iş-eser bedeli yaklaşık olarak (255.555,00 TL) olarak kararlaştırılmış; ancak, tesislerin ikmâlini müteakip yapılacak kat"i hesaplara göre tespit edilecek olan kat"i bedellerin geri ödemeye esas olacağı açıklanmıştır. Sözleşmenin 4. maddesi, (Kooperatif, iaderece inşası yapılan yeraltı suyu pompaj tesislerini sonradan tanzim edilecek “Devir Sözleşmesi” esasları dahilinde devralmayı, bu tesisleri “167 Sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun”, “Yeraltı Suları Tüzüğü”, “Yeraltı Suları Teknik Talimatnamesi” ile ekteki “Yeraltı Suyundan Sulama Tesislerine Ait İşletme, Bakım ve Onarım Talimatı” hüküm ve esaslarına göre işletmeyi peşinen kabul eder.) hükmünü içermektedir. Sözleşmenin bu hükmü gereğince, taraflar, yapılan tesislerin davacıya devri için ayrıca bir “devir
sözleşmesi” yapılmasını yüklenmişlerdir. Devir sözleşmesinin de, yapılması yüklenilen eserin, tamamlanmış olmasıyla birlikte yapılacağı kuşkusuzdur. Borçlar Kanunu"nun 22. maddesi gereğince, taraflardan herbiri ön sözleşme ile diğer taraftan asıl sözleşmenin yapılmasını istemek hakkını elde eder. Taraflardan biri, ön sözleşme ile yüklendiği edimi yerine getirmediği takdirde diğer taraf, Borçlar Kanunu"nun 106. maddesinde belirtilen seçimlik haklardan birini kullanmak durumundadırlar.
Yanlar arasındaki uyuşmazlık, esasen ön sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Davacı, iddiasında geri ödenmesi gereken iş bedelinin, ön sözleşmede yazılı olması gereken miktar olması ve devir sözleşmesinin bu miktar esas alınarak yapılması; davalı taraf ise, savunmasında ön sözleşmenin 3. maddesi uyarınca kat"i hesaplara göre ödenmesi gereken bedelin (745.305,00 TL) olduğunu ileri sürmektedir. Az yukarıda açıklandığı üzere, sözleşmenin 3. maddesinde, tesislerin ikmâlini müteakip yapılacak kat"i hesaplara göre tesbit edilecek olan kat"i bedellerin geri ödemeye esas alınacağı açıklanmış ise de; iş bedelinin hesap şekli ve yöntemi sözleşmede düzenlenmediği gibi; buna ilişkin bir hukuksal dayanak da sözleşme eki olarak gösterilmemiştir. Sözleşme konusu iş bedelinde uyuşmazlık bulunduğuna ve davalının da daha fazla iş bedelini kendisinden talep ettiğini ileri sürdüğüne göre; davacının, bedele ilişkin uyuşmazlığın giderilmesini mahkemeden dava yoluyla istemesinde hukuksal yararı vardır. Buna hukuki himaye ihtiyacı da denir (YHGK. 24.06.1992 T. E:1992/1-347 ve K:1992/394 sayılı kararı). O halde, sözleşme konusu iş-eser, kabulü reddedilemeyecek derecede tamamlanmış olarak, yüklenici tarafından eser sahibine teslim edilmiş ise, teslim tarihi itibarıyla iş bedelinin saptanması gerekir. Bir eserin tamamlanmış olması, eserin objektif ölçüler içinde amaca uygun olarak kullanılabilir durumda olduğunun saptanmasıyla mümkündür.
Sözleşmenin 1. maddesinde; sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren yüklenilen işin idarece uygun görülecek sürede inşaa edilerek devredileceği kararlaştırılmıştır. Başka bir anlatımla, sözleşmede eserin teslim süresi kararlaştırılmamış, teslim süresini belirleme yetkisi davalıya tanınmıştır. Ancak; davalı, bu yetkisini kullanırken, objektif iyiniyet kurallarına uygun davranmalı ve haklı nedenlere dayalı gecikmeler hariç, eserin niteliğinin ve büyüklüğünün gerektirdiği imalât süresi içinde eseri tamamlamalıdır. Bir hakkın kullanılmasının açıkça adaletsizlik oluşturduğu ve gerçek hakkın tanınması ve bireyin korunması için tüm hukuki yolların kapalı bulunduğu zorunluluk hallerinde, Türk Medeni Kanunu"nun 2. maddesi uygulama alanı bulur ve hakime olağanüstü bir imkân sağlar; haksızlığı düzeltici, yasa ve sözleşmedeki kuralları tamamlayıcı işlevini yerine getirir. O halde, sözleşme konusu iş-eser"in teslimi gereken uygun sürenin belirlenmesi, eser bu süreden önce tamamlanmış olarak teslim olunmuş ise o teslim tarihinin saptanması zorunludur.
HUMK"nın 75 ve 76. maddeleri hükmü ile 04.06.1958 gün ve 15/6 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, davada maddi olayları açıklamak taraflara; ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak Kanun hükümlerini tespit edip uygulamak görevi hakime aittir. Davada ileri sürülen ve niteliği yukarıda açıklanan maddi olaylar değerlendirilip nitelendiğinde, dava İcra ve İflas Kanunu"nun 72. maddesine dayalı olarak açılmış menfi tespit davasıdır. Anılan Yasa hükmü gereğince, borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Davacı da, davalının, ondan talep ettiği miktarda ona borçlu olmadığının tespitini istemektedir.
Sözleşmede, iş bedelinin belirlenmesi yöntemini belirleyen bir hüküm veya sözleşmenin yollama yaptığı bir düzenleme bulunmadığına göre iş bedeli, Borçlar Kanunu"nun 366. maddesinde öngörülen yasal yönteme göre belirlenmelidir. Anılan Yasa hükmüne göre, yanlarca önceden kararlaştırılmamış veya yaklaşık olarak kararlaştırılmış olan eser bedeli yapıldığı somut olayda ikmâl edilip teslim edildiği zamandaki serbest piyasa fiyatlarına göre, bilirkişi ya da bilirkişi kurulu aracılığıyla yapılacak inceleme sonucu mahkemece belirlenir.
Tüm bu sebeplerle, mahkemece yapılacak iş; yerinde yapılan keşif sonucu düzenlenen yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek, 15/02/2011 tarihli uzman bilirkişi kurulunun hazırladığı rapor doğrultusunda teslimi gereken tarihe göre ve Borçlar Kanunu"nun 366. maddesindeki yasal yöntemle belirlenen davalının hakettiği iş bedeli 428.586,00 TL üzerinden uyuşmazlığın karara bağlanmasından ibaret olmalıdır.
Mahkemece, yanlış değerlendirme ve nitelendirme sonucu yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış ve kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıdaki sebeplerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne ve kararın davacı yararına BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunmayan davacı yararına vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına, fazla alınan temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 01.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.