"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.02.2004 gün ve 2003/220-2004/38 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesinin 30.04.2004 gün ve 2004/3084-3458 sayılı ilamı ile, (...Davacı, dava dilekçesinde mevkii ve sınırlarını açıkladığı taşınmazın adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, davacının daha önce aynı yerle ilgili Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesinde, 2000/230 E., 2001/19 Karar sayılı dosya ile açtığı tescil davasının reddine karar verildiğini, hükmün kesinleştiğini belirterek esasa girilmeden kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Köy Muhtarı ise, aynı konuda daha önce dava açtığını bildirmiştir.
Mahkemece, "TMK"nın 714. (eski 640.) maddesine göre, kazandırıcı zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında BK"nın zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyas yoluyla uygulanır. Bu durumda irdelenmesi gereken husus yerel mahkemenin 2000/230 E. sayılı kesinleşen dosyasının zamanaşımını durduran mı, yoksa kesen mi bir sebep olduğudur. Yargıtay HGK"nm aynı konuya ilişkin 13.06.2001 tarih ve 2001/8-480 esas 2001/519 sayılı kararında, BK"nın 133/2. maddesindeki hükümden hareketle dava açılmasının zamanaşımını kesen bir hal olduğu ve Hazine"nin karşı koymasının da maddede belirtilen defi niteliğinde bulunduğu, BK"nın 135. maddesi gereği ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Bu durumda, 1975 yılından itibaren başlayan zilyetlik süresi, mahkemenin kesinleşen 2000/230 E. sayılı davasında Hazine vekilinin 18.12.1992 hakim havale tarihli cevap dilekçesi ile kesinleşmiştir. Bu kesinleşmeden itibaren ise, süre yeniden başlayacaktır. Süre davalı Hazine"nin karşı koyduğu 18.12.1992 tarihinden veya söz konusu davanın kesinleştiği
26.04.2002
tarihinden itibaren yeniden işlemeye başlayacak kazandırıcı
zamanaşımı süresinin dolmadığı" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi
üzerine; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal sebebine dayanılarak TMK"nın 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 14. maddeleri uyarınca açılan tescil davasıdır.
Mahkemece, kararına esas aldığı Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.02.2001 tarih ve 2000/230 E., 2001/19 Karar, sayılı dava dosyası, Yüksek Sekizinci Hukuk Dairesinin denetiminden geçerek 26.04.2002 tarihinde kesinleşmiştir. Mahkemenin gösterdiği gerekçenin hukuka uygun olduğunu, hak ve adalet duygularını tatmin ettiğini söylemek güçtür.
Uyuşmazlık konusu taşınmazın bitişiğinde bulunan 1768 sayılı parsel 13.10.1975 tarihinde davacı adına tespit edilmiştir. Saptanan bu bilgilere göre, çekişmeli taşınmazın da aynı tarihte "hali yerlerden" olması nedeniyle tespit dışı bırakıldığı anlaşılmaktadır. İkinci dava yani görülmekte olan bu dava
15.12.2003
tarihinde açılmıştır.
Kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile bir taşınmazın mülk edinilmesinin en önemli koşullarından biri de, "malik sıfatı ile - malik niteliğiyle" zilyetliğin dava-sız (çekişmesiz - nizasız) olarak sürüp devam etmesidir. O halde kanun koyucu hangi durumları niza-çekişme olarak nitelendirmek istemiştir? Kanunlarda bu yönde bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak TMK"nın 713/1. fıkrasında "davasızlıktan" söz edilmektedir. Gerek yargısal alanda ve gerekse öğretide (doktrinde) üstün tutulan görüşe göre, ancak "dava" halinde nizanın (çekişmenin) varlığı kabul edilmektedir. Yani çekişme ancak dava ile oluşmaktadır. Şu hale göre zamanaşımını kesen bir davadan söz edebilmek için taşınmazın zilyedine karşı gerçek malik tarafından HUMK"nın öngördüğü bir istihkak ya da elatmanın önlenmesi veya başka bir davanın açılması ve bu davanın da başarı ile sonuçlanması gerekir.
Öte yandan, 3091 sayılı Kanuna göre idari makamların verdiği men kararları, Noter"den çekilen ihtarnameler, Hazine adına, taşınmazı tasarruf edenlere gönderilen ecrimisil ihbarnameleri ile davalı tarafın ileri sürdüğü mülkiyet ya da davanın reddi yönündeki defilerin çekişme (dava) sayılamayacağı aynı çevrelerce ağırlıklı olarak kabul edilmektedir. (HGK"nın 29.11.1969 tarih ve 1967/7-656 E., 1969/82 K.; 12.05.1973 tarih ve 1969/8-808 E., 1973/403 sayılı kararlan ile, Onyedinci Hukuk Dairesinin 23.11.1992 gün ve 1992/2498 E., 10615 K.; Onaltıncı Hukuk Dairesinin 17.09.1990 gün ve 1989/16076 E., 1990/11850 K.; Yedinci Hukuk Dairesinin 04.06.1986 gün ve 11300/5985 K., aynı Dairenin 20.12.1990 gün ve 12149/15575 K.; A.N. Ozanalp, Tapulama Kanunu Şerhi, 1976 Bası, sayfa 393 ve devamı, Oğuzman/Seliçi, Eşya Hukuku, 1978 Bası, sayfa 411 ve devamı). Bunun dışında TMK"nın 713. maddesinin Hükümet gerekçesinde: "...İsviçre Medeni Kanunu"nun şerh ve tevsii eden bütün hukuk bilginlerinin birleştikleri gibi, zilyede karşı bir istihkak veya müdahalenin önlenmesi davası açılmış olmasının niza (çekişme) sayılacağı" açıklanmıştır (Eraslan Özkaya, Gerekçeli-Kacşı-laştırmalı TMK, 2002 baskı, sayfa 619). Kaldı ki, hak sahibi davalıların daha önce açılan tescil davası reddedilmiş olmasına karşın zilyet aleyhine dava açmadıkları (çekişme yaratmadıkları) açıktır. Yine, ilk dava, davalıların davanın reddine karar verilmesini istemesi şeklinde gerçekleşen defi yüzünden değil, yalnızca zilyetlik süresinin dolmamış bulunması gerekçesiyle reddedildiğinden, kazandırıcı zamanaşımının kesilmesi bu açıdan da olanaklı bulunmamaktadır. Davanın süre yönünden reddedilmiş olması halinde, 20 yıllık zilyetlik süresini doldurduktan sonra 2. kez tescil davası açmasını engelleyen bir kanun hükmü de bulunmamaktadır. (HGK"nın 29.11.1969 gün ve 1967/7-656 E., 1969/82 K.)
Tüm bu hukuki ve somut olgular karşısında gerçek davalı Hazine tarafından zilyede (davacıya) karşı HUMK"nın öngördüğü anlamda zamanaşımını kesen bir istihkak veya müdahalenin önlenmesi ya da benzeri bir dava açılmadığına ve davalı Hazine"nin mülkiyet (davanın reddi) definde bulunması da kanunun öngördüğü anlamda bir çekişme sayılmayacağına göre, olayda TMK"nın 714. maddesi ile bu maddenin atıfta bulunduğu BK"nın 133 ve 135. maddelerinin uygulama olanağı bulunmamaktadır. Aksi halde 17 yıl 11 ay 6 gün bekleyen bir kişi, belki de 40. yılda da yeniden usulsüz açılacak bir dava nedeniyle, yine hakkına belki de hiç kavuşmayacaktır. Bu durumun hukuka uygun olduğunu söylemek mümkün mü?
O halde çekişmeli taşınmazın tespit dışı bırakıldığı 13.10.1975 tarihinden davanın açıldığı 15.12.2003 tarihine kadar kazanmayı sağlayan 20 yıllık süre dolmuş bulunduğuna ve 3402 sayılı Kanun"un 14. maddesi ile TMK"nın 713/1. fıkralarında öngörülen tüm olumlu koşullar davacı yararına gerçekleştiğine, bir kimsenin aleyhine sonuç doğuracak biçimde bir beyanda bulunamayacağı kuralından hareketle davacı tarafından açılan önceki davanın bu bakımdan aleyhlerine kullanılmasının ve yorumlanmasının hak ve adalet duygularına uygun düşmeyeceğine göre, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve-dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, zilyetliğe dayalı tescil istemine ilişkindir.
Davacı, zilyetliğe dayalı olarak dava konusu taşınmazı 20 yıldan çok daha uzun bir süredir kullandığını, TMK m. 713/1"deki iktisap şartlarının lehine oluştuğunu ileri sürerek, dava konusu taşınmazın adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine vekili, aynı yere ilişkin kesin hüküm bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı Köy Muhtarlığı temsilcisi, bu yere ilişkin daha önce de dava açıldığını beyan etmiştir.
Davacının aynı yere ilişkin olarak aynı iddialarla açtığı tescil davası Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.02.2001 gün ve 2000/230-19 sayılı kararı ile "taşınmazın tespit dışı bırakılma tarihi olan 13.10.1975 tarihi ile davanın açıldığı 19.11.1992 tarihi arasında yasanın aradığı 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap süresinin dolmaması nedeniyle" reddedildiği ve bu hükmün 26.04.2002 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanunu"nun 714. maddesinde "kazandırıcı zamanaşımının sürelerinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında, Borçlar Kanunu"nun zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır" hükmüne yer verilmiştir.
Borçlar Kanunu"nun 133/2. maddesine göre, alacaklı borçluya karşı mahkemede veya hakim önünde dava açarak ya da karşılıklı bir iddia ileri sürerek alacağını dermeyan ettiği takdirde zamanaşımı kesilir. Tescil davalarında zilyedin tescil istemiyle başvuruda bulunması dava, Hazine"nin veya tapu kayıt maliki mirasçılarının tescil istemine karşı koymaları da defi niteliğindedir. Zilyet tarafından dava açılması, davalı Hazine veya kayıt malikinin mirasçıları tarafından davaya karşı konulması zamanaşımını keser.
Zamanaşımının kesilmesinin sonuçları BK"nın 135. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, zamanaşımının kesilmesi halinde sürenin yeniden işlemesi gereklidir. Zamanaşımının kesilmesinin doğal sonucu önceki sürenin geçersiz sayılmasıdır.
Önceki dava, süren zilyetliği kesmiştir. Dava tarihinden, tescil isteminin eksik süre yönünden reddine ilişkin kararın kesinleştiği tarihe kadar gerçekleşen zilyetlik ise, davaya konu olması itibariyle hesaba katılamaz. Sonradan açılan tescil davasında da zilyetlikle kazanma koşullarının tümünün birlikte gerçekleşmesi zorunludur.
Bu itibarla, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 713. maddesinin 1 ve 2. fıkraları gereğince açılan tescil davasının süre yönünden reddedilmesi halinde; aynı yerle ilgili olarak açılan ikinci davanın olumlu sonuçlanabilmesi için, ilk kararın kesinleşmesinden itibaren taşınmaz üzerindeki zilyetliğin davasız ve aralıksız ve malik sıfatıyla yeniden 20 yıl sürmesi gerekir.
Bu ilkeler Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 19.01.2007 gün ve 2005/1 Esas, 2007/1 Karar sayılı ilamında da aynen benimsenmiştir.
Hal böyle olunca, açılan ilk tescil davasının 26.04.2002 tarihinde kesinleşmesi, görülmekte olan ikinci davanın ise 12.12.2003 tarihinde açılması, ilk davanın kesinleşmesi ile ikinci davanın açılması arasında TMK m. 713"te öngörülen 20 yıllık yasal kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmamış bulunması karşısında yerel mahkemenin direnme hükmü doğru olup, onanması gerekir.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yerel mahkemenin direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle (ONANMASINA), gerekli temyiz ilam harcı alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 14.02.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.