"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "menfi tespit, iptal" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon İş Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.11.2005 gün ve 2005/622 E. 634 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 18.4.2006 gün ve 2005/14282E. 2006/3975 K.sayılı ilamı ile;
(...1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, kararın dayandığı gerektirici nedenlere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı; usulsüz sağlık karnesi kullandığı gerekçesiyle kendisinden talep edilen 7.251 YTL"sini borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Mahkemece; dava kabul edilmiş ise de, varılan sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.
Davacı, 14.11.1997 tarihinde ölen Bağ-Kur sigortalısı eşinden dolayı ölüm aylığı almakta iken, 4.10.2000-31.12.2004 tarihleri arasında kendisi de Bağ-Kur zorunlu sigortalısıdır. Buna rağmen anılan dönemde de ölüm aylığından dolayı sağlık karnesini kullanmaya devam etmiştir. Davalı kurum ise; 5.2.2002-15.7.2004 tarihleri arasındaki dönemde; davacının eşinin sağlık karnesini kullanması nedeniyle yapılan tedavi giderlerini talep etmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 1479 sayılı Yasanın Ek 13.maddesinin son fıkrası gereğince sağlık giderlerine katılım payı sigortalı ve hak sahipleri için %20, aylık alanlar ve hak sahipleri için % 10"dur.
Davalı kurum tarafından, kurum zararının oluştuğunu iddia ettiği ve zarara dayanak yapılan 5.2.2002-15.7.2004 döneminde davacı kendi sağlık karnesini kullansa idi; bu dönemde sigortalı olduğu için %20 katkı payı ödeyecekti. Anılan dönemde ölen eşinin sağlık karnesini kullanırken ödediği katkı payı ise %10"dur.
Bu durumda yapılacak iş, davalı kurumca ödenen sağlık giderlerinden 1479 sayılı Yasanın Ek 13.maddesinin son fıkrası gereğince sigortalı ve hak sahiplerinin sağlık giderlerine katılım payı %20 olduğundan, diğer bir anlatımla ödenecek sağlık gideri katkı payı aynı olmadığından davacının, %10 fark katılım payı oranında borçlu olduğunun tespitine karar vermekten ibarettir.
Mahkemece yukarıda yazılı maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın davanın anılan yasa maddesi gereğince fark katkı payı olan %10 oranında kısmen reddi gerekirken, aksi düşüncelerle tamamen kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır ...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
1479 sayılı Kanunun, sağlık sigortasının kapsamını belirleyen Ek 11.maddesi uyarınca, Bağ-Kur zorunlu sigortalılığı devam edenler veya malullük, yaşlılık aylığı bağlananların eşi yada ölüm aylığı almakta olanlar Bağ-Kur sağlık sigortası yardımlarından yararlanabilmektedirler.
Anılan maddeye 3235 sayılı Kanunun 1.maddesi ile getirilen "ancak, diğer Sosyal Güvenlik Kanunlarına ve özel kanunlara göre sağlık yardımlarından faydalananlar yararlanamazlar" şeklindeki düzenleme, 24.8.2000 tarih ve 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28.maddesiyle kaldırılmış, 24.7.2003 tarihli, 4956 sayılı Yasanın 37.maddesiyle yapılan düzenlemede ise bu yönde benzeri içerikte, engelleyici bir hükme yer verilmemiştir. Farklı sosyal güvenlik kanunlarına göre sağlık yardımlarından faydalananlar yönünden getirilen bu düzenlemenin, aynı sosyal güvenlik kanunu kapsamında bulunanlar yönünden hüküm içermediği de görülmektedir.
Resen Bağ-Kur sigortalılık tescili yapılan davacının, 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur sağlık sigortası yardımlarından eşi üzerinden yararlanmasını engelleyen bir düzenlemeye Bağ-Kur Sağlık Sigortası Yardımları Yönetmeliğinde yer verilmiş olması, normlar hiyerarşisi dikkate alındığında hukuki sonuç doğurmayacaktır.
Bağ-Kur sigortalısı olarak sağlık yardımı kapsamına girmiş olan kocası nedeniyle yararlanmakta olduğu sağlık yardımlarından davacının mahrum bırakılması, eşinden dolayı yapılan sağlık yardımlarını geri ödeme yükümlülüğü altına sokulması, davacının Anayasal haklarından olan sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakılması sonucunu doğurmakta olup, yasa maddesi ile çeliştiği gibi sosyal güvenlik hukukunun temel yaklaşımına da aykırı düşmektedir.
Ayrıca, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 22.2.2006 gün ve 5458 sayılı Kanunun 13.maddesi ile değişik Ek 19.maddesindeki, Bağ-Kur"a kayıt ve tescili yapıldığı halde 5 yıl ve daha fazla süreye ilişkin hiç prim ödemesi bulunmayan sigortalıların, bildirime karşın prim borcunu ödememeleri durumunda, tescil tarihi itibariyle sigortalılığının durdurulacağını, prim borcuna ait sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmeyeceği, bu sürelere ilişkin prim tutarlarına Kurum alacakları arasında yer verilmeyeceği yönündeki hüküm dikkate alındığında, madde metninde belirtilen nedenlerle sigortalılığı durdurulan kişilerin sağlık yardımlarından yararlanmalarını sağlayan daha önceki subjektif statülerinin yok sayılarak, sağlık giderlerini ödeme yükümlülüğü altına sokulmaları anılan mevzuat hükmüne de uygun bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulu"nun 11.10.2006 tarih, 2006/10-586 E. 2006/649 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.
Açıklanan bu maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, kendisi de Bağ-Kur sigortalısı olan davacının, sigortalı eşi nedeniyle sağlık sigortası yardımından yararlanmasına engel bir durumun bulunmaması karşısında, mahkemenin direnme kararı isabetli olup, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, 14.2.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.