1. Hukuk Dairesi 2016/707 E. , 2018/14739 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,Tetkik Hâkimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan...’ın kız çocuklarından mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak 317 parsel sayılı taşınmazda 1/8, 658 parsel sayılı taşınmazda 7/20 oranındaki paylarının tamamını 30.10.2008 tarihinde davalı yeğeni...’e satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek davalı adına kayıtlı dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tescilini, olmadığı taktirde tenkisini istemiştir.
Davalı, dava dışı annesi ve kardeşiyle birlikte intikalen paydaş olduğu dava konusu taşınmazlarda mirasbırakan amcası ....’in paylarını gerçek bir satış işlemiyle edindiğini, mirasbırakanın taşınmazlarla ilgili 13.12.2005 tarihinde 3. kişiyle yaptığı gayrımenkul satış vaadi sözleşmesinden dolayı aleyhinde dava açıldığını ve derdest olduğunu, davanın bekletici mesele yapılması gerektiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1934 doğumlu mirasbırakan ...’ın 13.02.2013 tarihinde ölümü üzerine davacı kızı ... ile dava dışı çocukları ... ve...’in mirasçı kaldıkları, dava konusu 317 parsel sayılı taşınmazın 1/8, 658 parsel sayılı taşınmazın 7/20 payı mirasbırakan adına kayıtlı iken vekil marifetiyle paylarını davalıya satış suretiyle temlik ettiği, dava konusu taşınmazlarda davalının da paydaş olup, dava dışı kişiden de pay temlik aldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. HMK 190. madde ve TMK 6. madde hükümleri gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olaya gelince, mirasbırakanın, mirasçılarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgu ortaya konulmadığı gibi dinlenen davacı tanıkları mirasbırakanın yokluk içinde öldüğünü, davalının alım gücü bulunduğunu bildirmişlerdir. Bu somut bilgiler yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır. Salt bedeller arasındaki fark muvazaanın kanıtı değildir.
Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de, yalnızca mirasbırakan tarafından temlik edilen paylar üzerinden hüküm kurulması gerekirken taşınmazların tümü üzerinden hüküm kurulması da isabetsizdir.
Davalının değinilen yönlerden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.