17. Hukuk Dairesi 2015/10099 E. , 2018/4637 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki, ölümlü trafik kazası nedeniyle maddi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin verilen hüküm, davacılar vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, davalının trafik sigortacısı olduğu aracı sevk ve idare eden davacıların eşi/ babası ..."nın yaptığı kazada öldüğünü, davacıların ölenin desteğinden yoksun kaldıklarını, zarar gören 3. kişi konumunda olan davacıların zararından davalının sorumlu olduğunu, davalıya başvuru yapıldığı halde ödeme yapılmadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL. destekten yoksun kalma tazminatının 02.09.2013 tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş; 15.09.2014 tarihli ıslah dilekçesiyle, toplam taleplerini 250.000,00 TL"ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, davacılar murisinin kazada tam kusurlu olduğunu, bu kusur davacılara da yansıyacağı ve davacılar 3. kişi kabul edilemeyeceği için zarardan sorumlu olmadıklarını, SGK tarafından yapılmış ödeme varsa tazminattan düşülmesi gerektiğini, ticari faiz isteminin yersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delilere göre; davalı tarafın, ıslah edilen miktar 250.000,00 TL. asıl alacak ve fer"ilerini davacı tarafa ödediği, asıl alacak kısmı davaya konu edilip bu kısımda ödendiğinden, davacı tarafından daha sonra iade edilmekle HMK 106"daki alacaklının temerrüdünün gerçekleştiği gerekçesiyle, konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle, ölenin yakınlarının destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Yargılamanın devamı sırasında, davacıların hak ettiği tazminat miktarlarının hesabı için alınan 13.09.2014 tarihli bilirkişi raporuyla, davacıların tazminat alacağı toplam 258.675,69 TL. olarak hesaplanmış; davacılar vekili tarafından, davalı ... şirketinin poliçesindeki teminat limiti dikkate alınarak, 15.09.2014 tarihli ıslah dilekçesiyle, davada talep edilen tazminat miktarı 250.000,00 TL"ye yükseltilmiş; bu ıslah dilekçesi davalı vekiline 21.10.2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacı yanın ıslah dilekçesinin tebliğinden sonra davalı ... şirketi, 250.000,00 TL. tazminat ile fer"ilerinden oluşan toplam 296.400,00 TL"yi 27.10.2014 tarihinde davacılar vekilinin banka hesabına yatırmış; bu ödemeyi mahkemeye de bildirerek hükümde dikkate alınmasını talep etmiş; davalının ödediği bu bedel, taraflar arasında sulh sözkonusu olmadığı ve hesabın neye göre yapıldığının belli olmadığı gerekçesiyle, davacılar vekili tarafından davalı sigortacıya 04.11.2014 tarihinde iade edilmiş ve bu iade de mahkemeye bildirilmiştir. Mahkeme ise; davaya konu asıl alacak olan 250.000,00 TL. ödendiği halde bu bedeli iade eden davacı yanın alacaklı temerrüdüne düştüğü gerekçesiyle, davanın konusuz kaldığı kabul edilerek davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir.
Davacı yanın, davalı sigortacının ödediği bedeli iade etmek suretiyle temerrüde düştüğünün kabul edildiği tarih itibariyle yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 106/1. maddesinde "yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş olur" ifadeleri ile alacaklı temerrüdünün şartları saptanmıştır. Alacaklının temerrüdünün hüküm ve sonuçlarının düzenlendiği 109. maddenin 1. fıkrasında, "alacaklı, tevdi edilen şeyi kabul ettiğini açıklamış veya tevdi bir rehnin ortadan kaldırılması sonucunu doğurmuş olmadıkça borçlu, tevdi edilen şeyi geri alabilir" düzenlemesine ve maddenin 2. fıkrasında ise "tevdi edilen şey geri alındığı anda alacak, bütün yan haklarıyla birlikte varlığını sürdürür" düzenlemesine yer verilmiştir.
Yukarıda anılan hükümlerde de açıkça ifade edildiği üzere; alacaklının temerrüdünden bahsedilebilmesi için, alacaklı tarafın haklı bir sebep olmaksızın ifayı kabulden kaçınması gerekmekte olup; davalı sigortacının, tazminatın fer"ileri konusunda davacı tarafla bir sulh sağlamadan (özellikle faiz türü yönünden), kendisinin bu konularda belirleme yaptığı dikkate alındığında, davacı yanın ifayı kabulden kaçınma hakkı olduğunun kabulü gerekeceği için, herşeyden önce alacaklının temerrüdünün şartları somut olayda gerçekleşmemiştir. Kaldı ki, alacaklı temerrüdünün gerçekleştiği kabul edilse dahi; TBK"nun 109/2. maddesine göre, alacaklının temerrüdü nedeniyle tevdi ettiği şeyi geri alan borçlunun bu geri alması ile alacak tüm yan hakları ile birlikte varlığını sürdürmeye devam edeceği için de davaya konu tazminat alacağının varlığının sürdüğü izahtan uzaktır.
Tüm bu açıklanan maddi ve hukuksal olgulara göre alacaklının temerrüdü şartlarının gerçekleştiği kabulü yerinde olsa dahi, borçlunun, alacaklı temerrüdü nedeniyle verdiğini geri aldığı anda, alacağın varlığını sürdürmeye devam edeceğinin açık kanun hükmü olduğu; varlığı devam eden alacak yönünden, davalı ödemesinin sadece kendi temerrüdünü kesip temerrüt faizi işlemesini durduracağı dikkate alınmak suretiyle; davaya konu tazminat talebinin esasının karara bağlanması, dava sırasındaki ödeme ve bunun davacı yanca iadesi hususunun da davalının sorumlu olacağı temerrüt faizi yönünden etkili olacağı gözetilip davalının sorumlu olacağı faizin buna göre hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve hatalı gerekçeyle, yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 07/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.