10. Ceza Dairesi 2015/1634 E. , 2018/9694 K.
"İçtihat Metni"Mahkeme : Sulh Ceza Mahkemesi
Suç : Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma
Hüküm : Tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine uyulmaması üzerine mahkûmiyet
Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Sanığın yokluğunda verilen hükmün 20.06.2014 tarihinde sanığa tebliğ edildiği, dosya içerisinde vekaletnamesi bulunmayan Av. ... tarafından süresinde temyiz edildiği, soruşturma ve kovuşturma aşamasında sanıkla birlikte hazır olarak müdafii sıfatını almayan ve dosya kapsamında Baro tarafından görevlendirildiğine ilişkin evrak bulunmayan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu eksikliğin giderilmesi amacıyla yerel mahkemeye yazılan yazı üzerine kendisine yapılan tebliğata rağmen temyiz tarihini kapsayan bir vekaletname sunmayan adı geçen müdafiinin yetkili müdafii olmaması nedeniyle, sanık hakkında verilen hükmü temyiz etmeye hakkı bulunmadığından 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca temyiz isteğinin REDDİNE, üyeler ... ve ..."in karşı oyları ve oyçukluğuyla 20.12.2018 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre; ceza soruşturması ve kovuşturmasında şüpheli, sanık veya hükümlü ya istem ve zorunluluk gereği baroca atanan ya da kendisinin belirleyerek vekaletname verdiği avukat vasıtasıyla hukuki yardım almaktadır. 1412 sayılı Kanun döneminde baroca görevlendirilen avukata müdafi, sözleşme ile belirlenen avukata ise vekil denilmekte ise de 5271 sayılı Kanun bu ikili ayrımı kaldırmış her iki durumda belirlenen avukat müdafi olarak tanımlanmıştır. Böylelikle 5271 sayılı Kanun savunma hakkının önemini vurgulayan, haktan yararlanma yeteneğini genişleten bir düzenleme içerisine girmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 06.03.2007 tarih ve 2007/6-13-54 sayılı kararında açıklandığı gibi avukat ile vekil eden arasındaki vekalet ilişkisi temelinde Borçlar Kanununda tanımlanan “vekalet sözleşmesine” dayansa da 1163 sayılı Avukatlık Kanunu “Avukatlık Sözleşmesi” adı altında farklı bir sözleşme türü mevcuttur. Bu Kanunun 163. maddesine göre; “avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir. Yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler geçerlidir.” Diyerek vekalet sözleşmesinin genel çerçevesini çizmiştir.
Uygulamada, avukatlık sözleşmesinin uygulanabilir hale gelmesi için öncelikle noterlerce düzenlenen vekaletnamenin varlığı aranmaktadır. Ancak bu durum sözleşmenin varlığına delalet eden bir durumdur. Aslında vekil eden ile avukat arasında vekilliğin kapsamına ilişkin irade belirlenerek bir anlaşmanın yapılmış olması vekaletin başlaması için yeterlidir.
Avukat 5271 sayılı CMK.nın 261. maddesine göre de müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilecektir.
Diğer taraftan;
Anayasanın 36. maddesi, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, “adil yargılanma hakkını” düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrası,“Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahip” olduğunu söyleyerek b ve c bentlerinde ise “Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak; Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek” haklarına sahip olduğunu vurgulayarak herkesin savunma hakkını teminat altına almıştır.
Savunma hakkının, adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olması, 5271 sayılı Kanunun şüpheli, sanık ve hükümlünün avukat yardımından yararlanmasını müdafilik ilişkisi olarak görmesi, avukat ile yapılan vekalet sözleşmesinin iki tarafa borç yükleyen, belli bir hukuki yardımı veya bir hizmetin yapılmasını konu edinen, kendine özgü kuralları olan bir sözleşme olması karşısında; Sanığın temyiz etme iradesine açıkça aykırı olmayan durumlarda müdafii olarak belirlediği avukatın noterlikten düzenlenmiş vekaletnamesi olmadan yaptığı temyiz istemini reddetmek kanuna uygun olmayacaktır.
Dava konusu somut olayda; yargılama sırasında müdafii ile temsil edilmeyen sanığa yokluğunda verilen gerekçeli karar tebliğ edilmiş bunun üzerine sanık müdafii olduğunu belirten ancak dilekçe ekinde vekaletname sunmayan avukat ... tarafından hüküm hakkında süresi içerisinde temyiz isteminde bulunulmuştur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Av....’a sanık tarafından vekil tayin edildiğini gösterir vekaletnamesini ibraz etmesi istemi ile tebligat tebliğ edilmiş ancak temyiz incelemesine kadar bir vekalet sunulmamıştır. Bununla birlikte temyiz isteminde bulunan avukatın müdafiisi olup olmadığı sanığın bizzat kendisine sorulması yoluna hiçbir aşamada gidilmemiştir.
Diğer taraftan dosyada sanığın müdafii sıfatıyla Av. ... tarafından yapılan temyiz istemine katılmadığına ilişkin açıkça bir itirazı bulunmamaktadır. Bu halde avukatın 5271 sayılı CMK.nın 261. maddesine göre müdafiiliğini üstlendiği sanığın açık arzusuna aykırı olmamak biçimde kanun yoluna başvurduğu açıktır. Noterden düzenlenmemiş vekaletname ibraz edilmemesinin temyiz hakkını ortadan kaldırmaması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle sanık müdafiinin süresinde yapılan temyiz isteminin sanığın temyiz iradesini ortaya koyduğu kabulü ile işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği düşünüldüğünden sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.