"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “
“Tazminat”
” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Pendik Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.10.2005 gün ve 2004/119-2005/457 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 08.03.2007 gün ve 2006/4620-2007/2912 sayılı ilamı ile; (...Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, kesin süreye uyulmadığı gerekçesi ile dava reddedilmiştir. Karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, tarafların istemi üzerine kusur oranları hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş ve 19.7.2005 günlü oturumda; "...bilirkişi ücretini yatırması için bir ay kesin mehil verilmesine, yapmadığında talebinden sarfınazar etmiş sayılacağının ihtarına (ihtarat yapıldı)..." biçiminde ara kararı verilmiştir.
HUMK"nun 163. maddesi hükmüne göre; kesin mehil sebebiyle bir hakkın düşmüş sayılabilmesi için kesin süreye konu olan işlerin yapılması için gerekli olan giderlerin ara kararında açıkça belirtilmiş olması, süreye konu işin süre verilen tarafın gücü dahilinde bulunması ve kesin süreye uyulmaması durumunda kesin süre verilen tarafın nasıl bir işlemle karşılaşacağının açık bir şekilde anlatılması gerekir.
Mahkemece, kesin süreye ilişkin verilen ara kararda; bilirkişi ücretinin miktarı ve bu ücretin yatırılması için verilen kesin süreye uyulmamasının hukuki sonuçları açıkça anlatılmamıştır. Kesin süreye ilişkin ara kararı, HUMK"nun 163. maddesine uygun değildir. Şu durumda usul ve yasaya uygun olmayan kesin süre nedeniyle davanın reddedilmiş olması doğru görülmemiştir.
Öte yandan dava konusu olay nedeniyle açılan kamu davasında Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesinden rapor alınmış olup bu raporda belirlenen kusur oranlarının olayın oluşuna uygun olduğu da anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenle ve ceza dosyasında alınan Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi raporu nazara alınmadan yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması bozmayı gerektirmiştir…
…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili; davalılardan Fehmi Ekşi’nin, diğer davalı Mehmet Özmen"e ait otomobil ile seyrederken müvekkiline çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiğini ve olayda tüm kusurun dikkatsiz ve aşırı hızlı araç kullanan davalıda olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 3.000.000.000 TL manevi ve 3.000.000.000 TL maddi olmak üzere toplam 6.000.000.000 TL tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili; kaza sebebi ile müvekkillerine atfedilebilecek her hangi bir kusur bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, “
“Tarafların kusur oranlarının tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesinden sonra 18.05.2005 tarihli oturumda davacı vekilinden bilirkişi ücretini yatırmasının istenildiği, bilirkişi ücretini yatırmayan davacı vekiline takip eden 19.07.2005 tarihli oturumda bir ay kesin mehil verilmesine rağmen, bu süre içinde de bilirkişi ücretinin karşılanmadığı, dolayısıyla davacı tarafın talebinden vazgeçmiş sayılacağı ve davanın halli için bilirkişi düşüncesine başvurulmasının zaruri olduğu”
” gerekçesiyle “
“Usul yönünden davanın reddine”
” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Bilindiği gibi; bir davada tarafların bilirkişi incelemesi yapılmasına ilişkin talebinin mahkemece kabul edilmesi halinde, eş söyleyişle bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesi durumunda; bu kararında, bilirkişi incelemesi isteyen tarafa, bilirkişi giderlerini, özellikle bilirkişi ücretini mahkeme veznesine yatırması için bir süre verilir. Taraf bu süre içinde bilirkişi giderlerini ödemezse, mahkeme kendisine ikinci bir süre verir ve bu süre kesindir (HUMK m.163 c.4-6); bu kesin süre içinde de bilirkişi giderlerini ödemezse, bilirkişi incelemesi talebinden vazgeçmiş sayılır (HUMK m.414 c.2). Bu halde, bilirkişi incelemesi yapılmasını isteyen taraf davacı ise, iddiasını ispat edemediğinden, davanın reddi gerekir.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki; bilirkişi incelemesi yapılmasını isteyen tarafın kesin süre içinde bilirkişi giderlerini yatırmamış olması nedeniyle bu talebinden vazgeçmiş sayılabilmesi için, mahkemenin bilirkişi incelemesi yapılmasına ilişkin kararında ve ikinci defa süre verirken, bilirkişinin isim olarak belirlenmesi, tebligat masrafının gösterilmesi ve özellikle bilirkişi ücretinin açık bir şekilde belirtilmesi ve tarafa bildirilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Salt, bilirkişi giderlerinin yatırılması gibi genel bir ifade ile veya açık olmayan, noksan bir kararla verilen kesin süreye uyulmamış olması, tarafın bilirkişi incelemesi yapılması talebinden vazgeçmiş sayılması için yeterli değildir.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.11.1972 gün E:8/832, K:935; 26.02.1975 gün E:1972/1-1273 K:1975/258; 18.02.1983 gün E:1980/1-1284 K:1983/141; 30.12.1992 gün E:1992/16-666 K:1992/769; 26.12.2001 gün E:2001/2-1112 K:2001/1161; 01.05.2002 gün E:2002/20-393 K:2002/337; 12.06.2002 gün E:2002/2- 473 K:2002/483; 07.05.2003 gün E:2003/11-319 K:2003/335; 30.04.2008 gün E:2008/12-344 K:2008/337 sayılı ilamlarında, mahkemelerin gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hak düşürücü ara kararlarının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması ve sonuçlarının sıfatı ne olursa olsun ilgilisine bildirilmesinin zorunlu olduğu, ilkesi vurgulanmıştır.
Kısaca; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 414. maddesi uyarınca mahkemece verilen keşif kararında ve bilirkişi dinlenmesinde, bilirkişi ücreti, bilirkişi başka mahkemede dinlenecek ise dosyanın talimat mahalline gidiş geliş ücreti, bilirkişiye tebligat ücreti, bilirkişi dinlenmesi sırasında tarafların hazır bulunması için davetiye giderinin yatırılması için, aynı Kanunun 163. maddesi uyarınca ilgili tarafa kesin süre verilmeli; kesin süreye ilişkin ara kararında, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her bir iş için ne miktar ücret yatırılacağının belirtilmesi, bilhassa tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, ayrıca kesin süreye uymamanın doğuracağı sonuçların ayırım yapılmadan açıklanması ve tarafların uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Somut olayda; taraf vekillerinin talebi ve bilirkişi de anlaşamadıkları yönündeki beyanları üzerine Yerel Mahkemece, 18.05.2005 tarihli celsede verilen ara kararında aynen, “
“160 milyon lira bilirkişi ücreti yatırıldığında re’sen bilirkişi seçilerek kusur konusunda rapor alınmasına”
” karar verilmiş; takip eden 19.07.2007 tarihli celsede ise, “
“…bilirkişi ücretini yatırması için 1 ay kesin mehil verilmesine, yapmadığında talebinden sarfınazar etmiş sayılacağının ihtarına (ihtarat yapıldı)”
” şeklinde ara kararı oluşturulmuş; kesin süre gereği bilirkişi ücretinin yatırılmaması, davanın reddi gerekçesi olarak gösterilmiştir.
Ne var ki, kesin süreye ilişkin 19.07.2007 tarihli ara kararında; bilirkişi ücretinin açıkça takdir edilmediği, bilirkişiye tebligat ücretinin belirtilmediği ve özellikle tarafların bilirkişi seçiminde anlaşamadıklarına dair beyanları göz ardı edilerek bilirkişinin ismen belirlenmediği, tartışmasızdır. O halde, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ile yerleşik ilkelere uygun, usulen verilmiş bir kesin sürenin bulunmadığı açıktır.
Bu itibarla, “
“bilirkişi ücretinin yatırılması”
” şeklindeki genel bir ifadeyle ve noksan bir kararla verilen süreye uymayan davacı tarafın, bilirkişi incelemesi yapılması talebinden vazgeçmiş sayılması olanaklı değildir.
Hal böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında ve yukarıda açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 05.11.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.