Abaküs Yazılım
16. Ceza Dairesi
Esas No: 2019/9568
Karar No: 2021/2462
Karar Tarihi: 01.04.2021

Silahlı terör örgütüne üye olma - Silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2019/9568 Esas 2021/2462 Karar Sayılı İlamı

 

 

16. Ceza Dairesi         2019/9568 E.  ,  2021/2462 K.

  •  


"İçtihat Metni"

Mahkemesi :Ceza Dairesi
14.06.2019(Ek Kararlar)
İlk Derece Mahkemesi : Manisa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.05.2018 tarih
ve 2017/84 - 2018/365 sayılı kararı
3-..., 4-...,
5-..., 6-...,
7-..., 8-...,
9-..., 10-...,
11-..., 12-...,
13-..., 14-...,
15-..., 16-...,
17-..., 18-...,
19-..., 20-...,
21-..., 22-...,
23-..., 24-...,
25-..., 26-...,
27-..., 28-...,
29-..., 30-...
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma, Silahlı terör örgütüne
bilerek ve isteyerek yardım etme
26.12.2014 (...)
04.02.2015 (..., ...)
24.03.2015 (...)
09.04.2015 (...)
23.07.2016 (..., ...)
01.08.2016 (..., ..., ...)
05.08.2016 (...)
06.08.2016 (..., ...)
25.08.2016 (...)
29.08.2016 (...)
01.09.2016 (...)
02.09.2016 (...)
06.09.2016 (...)
06.10.2016 (...)
11.10.2016 (...)
15.10.2016 (...)
25.11.2016 (..., ..., ..., ..., ...)
03.12.2016 (...)
02.02.2017 (...)
26.04.2017 (...)
Hüküm : -Sanıklar ..., ..., ...,
..., ..., ...,
..., ..., ...,
...’ün TCK"nın 314/3 ve 220/7 yollaması
ile 314/2, 220/7, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK"nın 62,
53, 63,
-Sanıklar ..., ..., ..., ...’ın 3713 sayılı Kanunun 7/1
maddesi delaletiyle TCK"nın 314/2, 3713 sayılı
Kanunun 5/1, TCK"nın 221/4-2.cümle, 62, 53, 58/9, 63,
-Sanık ...’un 3713 sayılı Kanunun 7/1
maddesi delaletiyle TCK"nın 314/2, 3713 sayılı
Kanunun 5/1, TCK"nın 53, 58/9, 63,
-Diğer sanıkların 3713 sayılı Kanunun 7/1 maddesi
delaletiyle TCK"nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1,
TCK"nın 62, 53, 58/9, 63 maddeleri gereğince
mahkumiyetlerine dair istinaf başvurularının;
Sanıklar ..., ..., ..., ..., ...,
... yönünden esastan reddi, diğer
sanıklar yönünden düzeltilerek esastan reddi
Şahin, ..., ..., ..., ...,
..., ...,..., ..., ... ve eşi,
..., ..., ..., ... ve eşi, ... ve
eşi, ..., ... ile sanıklar
müdafileri


Bölge Adliye mahkemesince sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... yönünden kesin olarak verilen hükümler, 24.10.2019 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunun 29. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 286. maddesine eklenen üçüncü fıkradaki düzenleme gereğince temyiz yolunun açılması üzerine anılan kanunun eklenen geçici 5. maddesinin 1/f bendinde belirtilen süre içinde, diğer sanıklar yönünden ise yasal süresinde Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Ceza süresi yönünden yasal şartları oluşmadığından; sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve eşi, ..., ..., ... ve eşi, ... ve eşi ile sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... Ve ... müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin CMK"nın 299. maddesi uyarınca REDDİNE,
Sanıkların silahlı terör örgütüne üye olma ve silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçlarından mahkumiyetlerine ilişkin karara yönelik sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile sanıklar ..., ..., ... ve ... müdafileri tarafından yapılan temyiz taleplerinin reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının 7188 sayılı yasanın 29. maddesi gereğince temyizi kabil kararlardan olduğu anlaşılmakla; sanıklar ve müdafilerinin ek kararlara karşı yaptığı başvuruların kabulüyle, 07.05.2019, 16.05.2019 ve 14.06.2019 tarihli ek kararların KALDIRILARAK,
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararların niteliği ve temyiz sebeplerine göre iş bu dosya ve birleşen 2020/1680 E. sayılı dosya incelendi, yapılan temyiz incelemesi sonunda gereği düşünüldü;
A- Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... yönünden kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Suç tarihinin sanık ... yönünden, temadinin kesildiği yakalanma tarihi olan “01.08.2016” yerine gerekçeli karar başlıklarında “02.08.2016” olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak kabul edilmiştir.
Sanıklar ... ve ... yönünden silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan tayin olunan “5 yıl 6 ay” hapis cezasından 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi uyarınca 1/2 oranında artırım yapılırken, “7 yıl 15 ay” yerine hesap hatası sonucu “8 yıl 3 ay” hapis cezasına hükmedilmesi, TCK"nın 62. maddesinin uygulanması neticesinde sonuç cezayı değiştirmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde

eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımın kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davalarının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
B-Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... yönünden kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
1- Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... yönünden;
Sanıkların silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan müdafii yardımından faydalandırılmadan yargılandığı görüldüğünden ceza muhakemesi hukukunda savunmanın ayrılmaz parçası olan “müdafilik” kavramı üzerinde durmak ve sanığa 5271 sayılı CMK"nun 150/3. maddesi uyarınca müdafii atanmasının zorunlu olup olmadığının, bu bağlamda zikredilen yasa maddesinde şart koşulan beş yıllık ceza süresinin, suçun basit hali için öngörülen temel cezaya göre mi yoksa uygulanması zorunlu nitelikli haller ile cezayı ağırlaştırıcı nedenlerin de dikkate alınması suretiyle belirlenecek cezaya göre mi tespit edileceğinin irdelenmesi gerekmektedir.
Adil yargılamanın zımni gerekleri "hakkaniyete uygun yargılama" kavramından hareket ederek saptanmıştır. Bu gereklerden en önemlisi Anayasa"nın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan "savunma hakkı"dır. Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için, yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması ve bu hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Anayasa Mahkemesi B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).
Müdafii; şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı ifade eder (CMK m. 2/1-c).
Müdafilik ihtiyari veya zorunlu olabilir. 1412 sayılı sayılı CMUK, kişisel savunmada kural olarak isteğe bağlı/ihtiyari müdafilik sistemini benimsemiş, sınırlı hallerde ise kişilerin kendilerini yeterince savunamayacakları ve kamusal bir kurum olan savunmanın zaafa uğrayacağı kabulünden hareketle zorunlu müdafilik sistemini getirmiştir. 5271 sayılı CMK ise zorunlu müdafilik sistemini, istisna olmaktan çıkararak adeta kural haline getirecek şekilde genişletmiştir. (C.G.K. 17/12/2009 t. 2008/1-172 E. 2009/26 K.).
Şüpheli veya sanık soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafinin yardımından yararlanabilir. Müdafiyi kendisi ya da kanuni

temsilcisi seçebilir. Müdafii seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir. Bu haller isteğe bağlı müdafiliktir. Kanunumuz bazı hallerde ise zorunlu müdafiliği benimsemiştir. Bu durum Ceza Genel Kurulunun gündemine de birçok kez gelmiştir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.12.2016 tarih ve 2016/17-939, 2016/465 sayılı kararında açıklandığı üzere; 1412 sayılı CMUK, kişisel savunmada kural olarak ihtiyari müdafilik sistemini benimsemiş ve sınırlı bazı hallerde zorunlu müdafilik sistemini getirmişken; 5271 sayılı CMK zorunlu müdafiilik sistemini, önemli ölçüde genişletmiştir.
5271 sayılı CMK’ya göre; müdafii bulunmayan şüpheli veya sanığın, çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olması (CMK’nın 150/2. maddesi), soruşturma veya kovuşturma konusu suçun cezasının alt sınırının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi (CMK’nın 150/3. maddesi), resmi bir kurumda kusur yeteneğinin araştırılması için gözlem altına alınmasına karar verilecek olması (CMK’nın 74/2 maddesi), tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmesi (CMK’nın 101/3. maddesi), davranışları nedeniyle hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşılan sanığın yokluğunda duruşma yapılması (CMK’nın 204/1. maddesinde) ve kaçak sanık hakkında duruşma yapılması (CMK’nın 247/4. maddesinde) hallerinde, şüpheli veya sanığın istemi bulunmasa, hatta açıkça müdafi istemediğini beyan etse bile müdafi görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır.
Adil yargılanma hakkı, Anayasanın 36/1. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6/1. maddesinde de; “Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir..” denilerek teminat altına alınmıştır.
Adil yargılanma hakkının muhtevası, savunma ve müdafii yardımından faydalanma hakkı yönünden iç hukukumuzun da bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesinde belirlenmiştir. Buna göre, bir suç ile itham edilen herkes, kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından faydalanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek hakkına sahiptir. Anılan madde gereğince, bir suç isnadı altında bulunan kişi savunma hakkının kullanılmasında, kendisini bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma ve bir müdafi tayin etme imkanından yoksun ise ve adaletin selameti için gerekli görülürse re’sen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma olmak üzere üç ayrı hakka sahiptir. Bu nedenle, suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması talep edilemez. Savunma hakkının etkin bir şekilde kullanma imkânını sağlayan müdafi yardımından yararlanma hakkı aynı zamanda adil yargılanma hakkının diğer bir unsuru olan

“silahların eşitliği” ilkesinin de gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Pakelli/Federal Almanya Davası, B.No: 8398/78, 25.04.1983).
Gözaltı sırasında bir avukatın hazır bulunmaması ile ilgili olarak AİHM, her sanığın, gerekiyorsa resmi olarak görevlendirilen bir avukat tarafından etkili bir şekilde savunulması hakkının adil yargılamanın temel özelliklerinden birisi olduğunu hatırlatmaktadır(Salduz, Poitrimol-Fransa, 23 Kasım 1993 ve Demebukov- Bulgaristan, başvuru no: 68020/01, 28 Şubat 2008).
Kural olarak sanığa polis tarafından ifadesinin alındığı veya tutuklu olarak yargılandığı andan itibaren avukat yardımından yararlanma imkanı sağlanmalıdır (Dayanan/Türkiye davası, başvuru no:7377/03).
Adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan müdafi yardımından yararlanmadan vazgeçmenin geçerli ve etkin olabilmesi için her türlü şüpheden uzak bir açıklıkta olması, ayrıca sonuçlarının ağırlığı itibariyle asgari garantileri içermesi, önemli hiçbir kamu menfaatine ters düşmemesi ve vazgeçmenin sonuçlarının makul olarak öngörebileceğinin ortaya konulması gerekir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Salduz/Türkiye Davası, B. No: 36391/02, 27.11.2008; Talat Tunç/Türkiye Davası, B. No: 32432/96, 27.03.2007). Ne var ki; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bazı durumlarda kişinin talebi olmasa da, resen ücretsiz olarak avukat tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kişinin imkanının olmaması yanında, ayrıca suçlama nedeniyle alabileceği özgürlükten mahrum bırakılmayı gerektiren bir ceza ve davanın karmaşıklığı, avukat yardımının sağlanmasını gerektiren bir hukuki menfaati ortaya çıkarmaktadır (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Talat Tunç/Türkiye Davası, B. No: 32432/96, 27.03.2007).
Bu cümleden olarak, kanun koyucu bir suç isnadıyla karşı karşıya kalan şüpheli ya da sanığın, müdafii yardımından faydalanmak hakkından açıkça vazgeçmesi halinde dahi adaletin selameti bakımından re"sen bir müdafiin atanması gerektiğini, 5271 sayılı CMK"da tahdidi olarak düzenlemiştir.
Savunma, toplumun suçtan sorumlu olması nedeniyle muhakemenin vazgeçilmez unsuru olduğu için, en azından ağır suçlarda müdafii bulunmasının gerektirir. Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu önce sadece küçükler bakımından (CMK. 150/2) ve gözlem altına almada (CMK. 74/2) kabul edilmiş olan mecburi müdafiiliği yerinde bir şekilde genişletmiştir.
CMK"nın 150/3 maddesine göre; alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada müdafii bulunmayan şüpheli veya sanığa istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. Görüldüğü üzere kanun vazıı, belli ağırlıkta ceza öngören suçlar ile ilgili soruşturma ya da kovuşturmalarda bir müdafiin hukuki yardımından faydalandırılmayı adaletin selameti açısından zorunlu görmüş ve bunu sanık veya şüphelinin isteğine bağlı tutmadığı gibi bu hususta hiç bir istisnaya da yer vermemiştir. AİHS"nin 6. maddesinden daha geniş bir teminat içeren düzenleme bu yönü ile tartışmadan varestedir.
Ancak sorun CMK"nın 150/3.maddesinde şart koşulan beş yıllık ceza süresinin, suçun basit hali için öngörülen temel cezaya göre mi yoksa uygulanması zorunlu nitelikli haller ile cezayı ağırlaştırıcı nedenlerin de dikkate alınması suretiyle

belirlenecek cezaya göre mi tespit edileceği noktasında toplanmaktadır.
Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun içtihadı (06.12.2016 tarih ve 2016/17-939, 2016/465 sayılı kararı) doğrultusunda genel uygulama beş yıllık ceza süresinin, suçun basit hali için öngörülen temel cezaya göre belirlenmesi şeklindedir.
Ancak hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ve bu hakkı teminat altına alan usul kurallarının teorik ve soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir.
Suç genel teorisinde suça etki eden nedenler, suçun temel şeklini düzenleyen suç tipindeki kanuni unsurların dışında kalan ve ona eklenen özel fiili nedenler veya şahsi nedenlerdir. Bu bağlamda suça etki eden nedenler, doktrinde çeşitli ayrımlara tabi tutulmaktadır: Ağırlatıcı-hafıfletici nedenler, genel-özel nedenler, kanuni-takdiri nedenler, fıili-şahsi nedenler gibi. Suça etki eden nedenlerden cezanın artırılmasını gerektiren nedenler ağırlatıcı nedenler iken, indirilmesini gerektirenler hafifletici nedenlerdir.
Ceza adalet sistemimizde "bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerinin aynı suç sayılacağı" kabul edilmiştir. (TCK md. 43/1, 3. cümle) Keza dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerinin de göz önünde bulundurulacağı hüküm altına alınmıştır. (TCK md. 66/ 3)
Dairemiz de, 5271 sayılı CMK"nın 286. maddesinin 2/g bendi kapsamında “temyiz edilebilirlik sınırının” belirlenmesinde beraat kararı verilen suç için yasada öngörülen cezanın üst haddinin, nitelikli hal ve ağırlaştırıcı nedenler de gözetilerek saptanması gerektiğini kabul etmektedir. (16/01/2018 tarih, 2017/3415 E. - 2018/495 K. sayılı karar)
Esasen suç isnadı altında olan şüpheli ya da sanık için önemli olan husus, tehdit altında tutulduğu hapis cezasının alt veya üst sınırının miktarıdır. Bu miktarın, suçun temel şekli için ya da uygulanması zorunlu nitelikli halleri veya ağırlaştırıcı sebepleri için öngörülmüş olmasının pratikte sanık/şüpheli için hiç bir önemi yoktur. Aksi yöndeki düşünce, ceza adalet sistemimizin kabul ettiği "bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerinin aynı suç sayılacağı" olgusuna, kişisel savunmada kural olarak ihtiyari müdafilik sistemini benimseyen1412 sayılı CMUK"un rağmına, zorunlu müdafiilik sistemini önemli ölçüde genişleten, AİHS"nin 6. maddesinden daha geniş bir teminat içeren 5271 sayılı CMK"nın 150/3.maddesinin amaç ve kapsamına, dürüstlük ilkesine ve adil yargılanma hakkına uygun düşmeyeceği apaçık ortadadır.
5237 sayılı TCK"nın 314/2.maddesinde düzenlenen ve 3713 sayılı TMK"nın 3. maddesinde tadat olunan mutlak terör suçlarından olması nedeniyle aynı kanunun 5. maddesinin zorunlu olarak uygulanmasını gerektiren silahlı terör örgütü üyesi olmak suçu-(ları)nda cezanın alt sınırının beş yıldan fazla (7 yıl 6 ay hapis cezası) olduğu görülmektedir.
Dosya kapsamının incelenmesinde;



a) Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında, “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan yapılan yargılama sırasında, CMK"nın 150/3 maddesi gereğince isteğine bağlı olmaksızın hatta açıkça müdafi istemediğini beyan etseler bile müdafii görevlendirme zorunluluğu bulunmasına rağmen müdafii görevlendirilmesi yapılmadığı,
b) Sanıklar ... ve ... hakkında, “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan yapılan yargılama sırasında, esas hakkında mütalaaya karşı süre talep eden ancak müteakip celseden önce vefat eden avukat ... Gül’ün müdafiileri olduğu sanıklara yeniden müdafii görevlendirilmesi yapılmadığı,
Belirlenmiştir.
Bu zorunluluğa uyulmamasının temyizen inceleme konusu yapılıp yapılamayacağına gelince;
CMK’nın, “Duruşmada hazır bulunacaklar” kenar başlıklı 188/1. maddesinde; "Duruşmada, hükme katılacak hakimler ve cumhuriyet savcısı ile zabıt katibinin ve kanunun zorunlu müdafiiliği kabul ettiği hallerde müdafiinin hazır bulanması şarttır." denilmek suretiyle duruşmada hazır bulunması gerekenler gösterilirken "zorunlu müdafii "de muhakeme heyetinden sayılmıştır.
CMK 289. maddesinin 1-a ve e bendlerinde, "mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması ile cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken kişilerin yokluğunda duruşma yapılması", hukuka kesin aykırılık halleri içinde sayılmıştır. Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da bu madde kapsamında sayılan hukuka aykırılıklar temyiz denetiminde res’en incelenecektir.(CMK 289/1) Temyiz incelemesi yönünden hukuka kesin aykırılık hallerinde, hükümden önce verilen kararların hükme esas teşkil edip etmediğinin de bir önemi bulunmamaktadır.
Bu itibarla, mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkülü için duruşmada hazır bulunması doğrudan şart koşulan zorunlu müdafiin görevlendirilmemesi, CMK 289. maddesinin 1-a-e bendleri bağlamında hukuka kesin aykırılık oluşturması nedeniyle usulüne uygun açılmış bir temyiz davasında temyiz kapsamında gösterilmiş olmasa da res’en inceleme konusu olacaktır.
Açıklanan gerekçeler doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde;
Silahlı terör örgütü üyeliği suçundan yargılanan, kovuşturma aşamasında kendilerinin seçtiği bir müdafiileri bulunmadığı gibi CMK"nın 156. maddesi uyarınca da re"sen müdafi görevlendirilmeyen sanıklara, Anayasanın 36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde teminat altına alınan adil yargılanma ilkesinin zorunlu sonucu olarak CMK"nın 150. maddesinin 2 ve 3. fıkraları uyarınca müdafi görevlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, savunma hakkının kısıtlanmasını netice verecek biçimde müdafi hazır bulundurulmaksızın mahkumiyet hükmü kurulmak suretiyle CMK 150/3, 188/1, 197/1 ve 289/1-a-e maddelerine muhalefet edilmesi,
2- Sanıklar ... ve ... yönünden;

Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.10.2009 gün ve 2009/1-85/242 sayılı Kararında açıklandığı üzere; sanıklardan birisinin savunulmasının diğer sanık yönünden savunmada zaafiyet yarattığı durumlarda menfaat uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü gerektiği buna göre; yargılama aşamasında esas hakkında mütalaaya karşı ve davanın esası hakkında beyanların alındığı son celse;
Aynı müdafii tarafından temsil edilen sanıklar ... ve ... yönünden yapılan değerlendirmede; sanık ...’ın soruşturma aşamasındaki “Sohbet grubu sorumlularından ...’ın ana mütevelli heyeti üyelerinden olduğuna ve 17-25 Aralık sürecinden sonra 2-3 ay kadar daha ...’ın sohbet verdiğine” ve kovuşturma aşamasındaki “etkin pişmanlık kapsamında soruşturma beyanlarının doğru olduğuna” dair beyanları nazara alındığında;
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılanan sanıkların aynı avukatlar tarafından savunulması nedeniyle aralarında menfaat çatışmasının oluştuğu nazara alınmadan; sanıkların ayrı ayrı müdafiler yerine ortak müdafiler tarafından savunmalarının yapılması suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 38/1 ve 5271 sayılı CMK’nın 152. Maddelerine muhalefet edilmesi,
3- Sanık ... yönünden;
Ayrıntıları Dairemizin 20.12.2017 tarih ve 2017/1862 Esas 2017/5796 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere;
Örgütün kurucusu, yöneticileri ve örgüt hiyerarşisinde üçüncü veya daha yukarı katmanlarda yer alan mensuplarının zaman sınırlaması olmaksızın örgütün nihai amacından haberdar oldukları yönünde kuşku bulunmamakta ise de, bir ve ikinci katmanlarda yer alanlar açısından; Devletin her kurumuna sızan mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik, örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hale geldiği, üst düzey hükümet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda “paralel yapı” veya “terör örgütü” olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin, nitelik, içerik ve mahiyeti itibariyle silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiği sanık tarafından bilindiği somut delil ve olgularla ortaya konulmasının zorunlu olduğu, işlenen bir suçta gerçekleşebilecek unsur yanılgısının kastı ortadan kaldıracağı, bu durumun TCK’nın 30/1 maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, yukarıda anılan tarihten sonra gerçekleşen ve örgütsel faaliyet olarak kabul edilen hareketlerin örgüt hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluk içermemesi halinde kişinin örgüt üyesi olarak kabulü mümkün olmadığından;
Dosya kapsamındaki deliller ve sanığın savunmasına göre;
Suç tarihi itibariyle örgütsel bağını ortaya koyan herhangi bir kod adı veya örgütsel iletişim ağı kullandığı saptanamayan sanık ile ilgili ""gazete aboneliği, öğrenci kaydı, öşür, yardım toplama, kurban gibi adlar altında örgüte maddi kaynak temini için çalıştığına” ilişkin yapılan kabulün, 2013 yılı sonrasında devam ettiğinin her türlü

delil veya tanık ifadeleriyle saptanamaması karşısında dosya içeriğiyle uyuşmadığı, yine sanığın kendi savunmasında sanığın örgütün görünen yüzü ortaya çıktıktan sonra bağlantısını kestiğini söylemesi, sanığın bu savunmasının aksini ispat eden beyanlar ile bu tarihten sonra da örgüt hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir somut eylem ortaya konulamaması karşısında TCK’nın 30/1 maddesi hükümlerinden istifade edip edemeyeceğinin karar yerinde tartışmasız bırakılması,
4- Sanık ... yönünden;
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma, üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme veya örgüte bilerek isteyerek yardım etme suçlarında etkin pişmanlık, şahsi cezasızlık veya cezadan indirim yapılması gereken hâl olarak kabul edilmiştir.
Amaç suçun işlenişine iştirak etmeksizin, hakkında bir soruşturma başlamadan önce örgütten gönüllü olarak ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde (TCK"nın 221/2 m.), hakkında soruşturma başladıktan sonra gönüllü olarak teslim olup örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde (TCK"nın 221/4 m. ilk cümlesi), verilen bilgilerin samimi ve örgütlü suçlarla mücadelede yararlı olması durumunda yakalandıktan sonra pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının önemli ölçüde yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde (TCK"nın 221/3 m.) sanık hakkında şahsi cezasızlık nedeni uygulanacaktır.
Amaç suça elverişli vahim nitelikte sayılan eylemler gerçekleştirilmeden yakalanmış olup örgüt kuran, yöneten, örgüte üye olan, üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek isteyerek yardım edenlerin örgütün yapısı ve faaliyetleri hakkında bilgi vermesi halinde cezasından indirim yapılacaktır (TCK"nın 221/4. fıkra 2. cümlesi).
Bu kapsamda, sanık savunmaları ve tüm dosya kapsamına nazara alındığında, sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
TCK 221/4-2.cümlesi gereğince hakkında etkin pişmanlıktan dolayı ceza indirimi uygulanan sanıkla ilgili olarak; etkin pişmanlıktan kaynaklı indirim oranını uygularken, sanığın örgütte kaldığı süre, konumu, uygun bilgiler vermek suretiyle suçun aydınlatılmasına katkı sağladığı etkin pişmanlığın gerçekleştiği aşama ve verilen bilgilerin niteliği dikkate alınarak sanık hakkında daha üst seviyeden indirim oranı uygulanması gerekirken hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi, yapılması gerektiği gözetilmeden karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanıklar ... ve eşi, ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve eşi, ..., ..., ... ve eşi, ... ve eşi, ... ve sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı CMK"nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi

uyarınca dosyanın Manisa 3. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.04.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
















 

 

 

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi