
Esas No: 2015/3336
Karar No: 2019/523
Karar Tarihi: 07.05.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3336 Esas 2019/523 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 19. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.11.2013 tarihli ve 2013/416 E., 2013/1027 K. sayılı karar davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 09.09.2014 tarihli ve 2014/13813 E., 2014/16818 K. sayılı kararı ile;
"…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanunî gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
1086 sayılı HUMK’nun 83. ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 83. maddede, davanın her iki tarafının da yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 84. maddede, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiştir (benzer hükümlere 6100 sayılı HUMK"un 176, 177/1. maddelerinde yer verilmiştir).
Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur.
Eş söyleyişle ıslah, iyiniyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur (YİBK’nun 04.02.1948 gün ve E:1944/10, K:1948/3; HGK’nun 16.03.2005 gün ve E:2005/13-97, K:150 sayılı ilamları).
Islahın amacı; yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında, ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbetteki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyeti taşımaktadır. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için ıslahın konusu olamaz (HGK’nun 14.01.1953 gün ve E:1/8, K:3;14.3.2007 gün ve E:2007/2-99, K:141 sayılı ilamları). Bu sebeple, talebini açık ve yorumu gerektirmeyecek bir şekilde belirterek sınırlayan davacının, bu talebini ıslah yoluyla düzeltmesi mümkün değildir. (HGK."nun 10.10.2012 gün ve E:2012/853, K:2012/706 sayılı ilamı)
Mahkemece; yukarıda açıklanan hukuki olgular ışığında, bozma kararımızdan sonra uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak hesap raporu alınması ve buna göre davacının zararının belirlenmesi gerekmekte olup, tahkikat evresinin bitmemiş olması nedeniyle davanın, davacının davasını ıslah etmesinin mümkün olduğu yönü gözetilerek, davacı vekilinin 20.09.2013 tarihli ıslah dilekçesindeki talebi dikkate alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
O halde, davacılar avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDENLER: Davacı vekili ve davalı ... vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin Kuruma yazdığı dilekçesi ile ne zaman emekliliği hak ettiğini sorduğunu, Kurum tarafından verilen cevabi yazı ile 02.02.2009 tarihinde emekli aylığı alabileceğinin belirtildiğini, müvekkilinin yazılı cevaba dayanarak Sakarya Elektrik A.Ş. Genel Müdürlüğü Bolu İl Müdürlüğündeki görevinden ayrıldığını ve emeklilik için tahsis dilekçesini davalı Kuruma verdiğini, ancak Kurum tarafından 02.02.2010 tarihinden önce emekli olamayacağı belirtilerek tahsis talebinin reddedildiğini, Kurumun kendi özensizliği ve dikkatsizliği sonucu müvekkiline yaşlılık aylığı bağlanmadığı gibi müvekkilinin işinden ayrılarak normal ücretlerini de alamaz hale gelmesine neden olduğunu ileri sürerek müvekkilini yanıltarak işinden ayrılmasına sebep olan ve kendi hatasını da bahane gösteren Kurumun 04.02.2009-28.02.2010 tarihleri arası müvekkilinin işten ayrılmasaydı alacağı net ücret ikramiye, sosyal yardım gibi haklarını oluşturan maddi zararı için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000TL’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili; davacının emeklilik hesabı yapılırken sehven iptal olunan hizmetleri de dikkate alınarak emekliliğinin 47 yaşını ikmal edeceği 02.02.2009 tarihi olarak hesaplandığını ve sigortalıya 02.02.2009 tarihinden sonra işten ayrılarak emeklilik talebinde bulunabileceğinin bildirildiğini, davacının 03.02.2009 tarihli tahsis talebi üzerine iptal olunan hizmetleri de dikkate alınarak 48 yaşını ikmal edeceği 02.02.2010 tarihinden önce tarafına yaşlılık aylığı bağlanmasına kanunen imkan bulunmadığından talebinin reddedildiğini, ayrıca davacının çalışmış olduğu işyerine 06.02.2009 tarihinde davacının 48 yaşını ikmal edeceği 02.02.2010 tarihinden sonra talep edilmesi durumunda yaşlılık aylığı bağlanabileceğinin, daha önce gönderilen 11.11.2008 tarihli yazının işlemden kaldırılması ve 25 yıllık hizmet süresini 5225 prim ödeme günü tamamlandığından 1475 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinin 1’inci fıkrasına eklenen 5’inci bent gereğince tazminat almaya hak kazandığının bildirildiğini, yapılan hata düzeltilerek Müdürlüğe ve sigortalıya bildirilmesine rağmen davacının işe yeninden başlamak yerine dava açmak yolunu tercih ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davalı Kurumun 06.02.2009 tarihli yazısı ile emeklilik tarihinin 02.02.2010 olduğunun belirtilmesi üzerine davacının 1 hafta 10 gün içerisinde, işe geri dönmek için iş yerine başvuruda bulunmuş olsaydı iş yerinde yeniden işe başlayabilecekken bunu yapmadığı, davacının kendi ihmali ile kusurundan kaynaklanan kazanç kaybının davalı Kurumdan tahsilinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece, davacının işinden ayrılıp işsiz kalmasından dolayı Kurumdan gerçek zararını istemesinin mümkün olduğu, Kurumun eyleminin sigortalı yönünden haksız fiil teşkil ettiği, davacının işten ayrıldığı tarihten, yaşlılık aylığı hak ettiği tarihe kadar eski işinde çalışamamaktan kaynaklanan gerçek zararını Kurumdan isteyebileceği, gerçek zarar hesabı yapılırken net kazancın dikkate alınacağı, ancak, davacının tazminat istediği tarihler arasında çalışması varsa, aldığı ücret miktarının tazminattan indirilmesi, bu işyerinden aldığı ücret ayrıldığı işyerinden aldığı ücretten az ise, aradaki farkın maddi tazminatın belirlenmesinde esas alınması gerektiği, ayrıca, davacının kasten kazanmaktan feragat ettiği miktar ile çalışmamaktan dolayı tasarruf ettiği kısım için, belirlenen zarar miktarından uygun bir oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Mahkemece Özel Daire bozma kararına uyularak verilen kararda, davacılar murisinin yaşı itibariyle kolay iş bulabileceği halde herhangi bir işte çalışmaktan kaçınması, çalışmamaktan dolayı tasarruf ettiği yol gideri, emeklilik koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği hususundaki davacılar murisinin ihmali vb. hususlar dikkate alınarak 10.09.2013 tarihli hesap bilirkişi raporunda belirtilen tutardan takdiri indirim yapılarak müteveffa sigortalı ile davacılar murisinin talebinin 5.000,00TL"lik kısmının kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekilinin ve davalı ... vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece; davacının ıslahının Yargıtay içtihatlarına aykırı olarak Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/18686 Esas, 2013/83 Karar sayılı 15.01.2013 tarihli bozma kararından sonra verilmiş olması nedeniyle yargılama esnasında dikkate alınmasının mümkün olmadığı, davacının hak kazandığı tazminatın tamamının 5.000,00TL"ye tekabül ettiği, davacının başkaca alacağının bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece bozma kararından sonra yapılan ıslaha değer verilerek hüküm kurulup kurulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce Mahkemece direnmeye esas karar ile “bilirkişi raporunda belirtilen tutardan takdiri indirim yapılarak müteveffa sigortalı ile davacılar murisinin talebinin 5.000,00 TL"lik kısmının kabulüne” karar verildiği, Özel Dairece “davacının davasını ıslah etmesinin mümkün olduğu yönü gözetilerek, davacı vekilinin 20.09.2013 tarihli ıslah dilekçesindeki talebi dikkate alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozma karar verildiği, Özel Daire bozma kararı sonrası mahkemece daha önce değinilmemiş olmasına rağmen davacının ıslahının Yargıtay içtihatlarına aykırı olarak Yargıtay 10 Hukuk Dairesinin 2011/18686 Esas, 2013/83 Karar sayılı 15.01.2013 tarihli bozma ilamından sonra verilmiş olması nedeniyle yargılama esnasında dikkate alınmasının mümkün olmadığı” belirtilmek suretiyle direnme kararı verildiği dikkate alındığında direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve ön sorun olmadığına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
I-Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında esasa girilmeden önce, mahkemece verilen ilk gerekçeli kararı temyiz eden davalı ... vekilinin Özel Dairece tüm temyiz itirazları reddedildiği dikkate alındığında direnme kararını temyizinde hukuki yarar bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bilindiği üzere, hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2014 gün ve 2013/19-627 E., 2014/439 K. sayılı kararı).
Yerel mahkemece verilen ilk karar davalı ... vekilince temyiz edilmiş, ancak tüm temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmiştir. Bu durumda davalı ... vekilinin direnme kararını temyizinde artık hukuki yararı bulunmamaktadır.
O hâlde, davalı ... vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
II-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Islah kurumu, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)"nun 83"üncü ve ardından gelen maddelerinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)"nun ise 176’ncı ve devamı maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Islah, davacı veya davalının, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağı kapsamındaki usul işlemlerini, karşı tarafın iznine ve hâkimin onayına bağlı olmaksızın belli kurallar çerçevesinde bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmesini sağlayan bir usul hukuku kurumudur.
Islahın yapılması bakımından kanunda bir sınırlama yapılmıştır. HMK"nın 176"ncı maddesinde (HUMK m. 83), davanın her iki tarafının da yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; HMK’nın 177"nci maddesinde (HUMK m. 84, 85) ıslahın tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiştir.
Yargıtayın bozma kararı üzerine, davanın yeniden ilk derece mahkemesinde görülmesi aşamasında ıslah yapılıp yapılmayacağı konusunda ise kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. Bu konuda 1086 sayılı HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 gün ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı;
"…1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile usul hükümleri beyanına giren "ıslah" müessesesi ile; açılmış olan bir davada usule müteallik olmak üzere yapılan yanlışlıkları, bir defaya mahsus olmak üzere tamamen veya kısmen düzeltmek imkânı sağlanmıştır. ...Bir dava açıldıktan sonra... davayı, sebebi olan vakıalar sonradan öğrenilerek düzeltmek ve deliller safhasında yeni deliller ikame etmek lüzum ve zarureti hasıl olabilir ve iyi niyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıkları ve unutulmuş şeyleri "ıslah" yoluyla düzeltir veya tamamlayabilirler. Bu fasıl hükmünün sağladığı bu önemli faidelerine mukabil davanın herhangi bir safhasında bu hükümlerin uygulanması davaların sonu alınamayacak suretle uzamasına da yol açabileceğinden bu değerli ve faydalı hükümlerin sadelik ve çabukluk esasını hedef tutan umumi usul prensiplerine uygun bir şekilde hızlandırılması da tatbikatın gösterdiği lüzum ve icaplarından bulunmaktadır. Konunun aydınlanması ve anlaşmazlığın çözümü bakımından olaya temas eden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesi hükmü kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun iş bu seksendördüncü maddemize tekabül eden yetmişsekizinci maddesi hükmü ile birlikte mütalaa edilmek icap eder. Noşatel Usul Kanununun yetmişsekizinci maddesinde "ıslah"ın duruşmanın sonuna kadar "Jusqu"a la cloture des debast" ve teşkilatımızı hedef tutan seksendördüncü maddede "ıslah; tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye ve tabi olmayanlarda muhakeme hitamına kadar yapılabilir" denilmekle bahis konusu yetmişsekiz ve seksendördüncü maddelerin açık ibarelerinden "ıslah"ın yalnız tahkikat ve yargılama safhalarında yani tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkün olabileceği kastedildiği ve tahkikat ve yargılama devresinden sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır. Kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430. maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyid edildiğine göre seksendördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hükmün Yargıtay’ca bozulmasından sonraki safhalara da şumulünün kabul edilmesi bozma karariyle kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi tamamen "ıslah" suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir. Ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.
Netice; Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen "ıslah"ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay"ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına... " şeklindedir.
Metni yukarıya alınmış olan İçtihadı Birleştirme Kararının şu iki temel saptamayı içerdiği görülmektedir:
Islah, iyi niyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksikliklerini tamamlamasına olanak sağlayan bir kurumdur.
Ne var ki, taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 84"üncü maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla 84"üncü madde ile getirilen bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, davanın tamamen ıslah edildiği hâllerde işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir. O hâlde ıslahla ilgili kuralların yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanarak bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında bozma kararından sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılırken, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 84"üncü maddesindeki kural yanında her ne kadar bu konuda kanunda açık düzenleme bulunmasa bile davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve yargı kararlarına karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ilkelerinden biri hâline gelen “usulü kazanılmış hak” kavramının ihlali endişesinin de etken olduğu görülmektedir. Bir davada verilen hükme yönelik bozma kararı, doğaldır ki bozmanın kapsam ve gerekçelerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte genellikle, tarafların hak ve borçlarının hukuksal dayanak, nitelik, miktar ve kapsamları gibi yönlerden, davanın ondan sonraki seyrini belirler; mahkemece bozmaya uyulması hâlinde, uyma sonrasında hangi işlemlerin ve araştırmaların yapılması gerektiğini ortaya koyar. Dolayısıyla mahkemenin bozmaya uyması, davanın artık bozmada gösterilen yön, kapsam ve sınırlar çerçevesinde sonuçlandırılacağı anlamını taşır. O nedenle de uyma kararı, bozma kararı kendisinin yararına olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak oluşturur ve mahkeme uyduğu bozma kararının gereklerini yerine getirmekle yükümlü hâle gelir. Davanın bu şekilde uyulan bozma kararının öngördüğü yön ve içeriğe bürünmesinden sonra taraflardan birinin ıslah yoluna gitmesiyle bozma kararıyla diğer taraf yararına oluşan usuli kazanılmış hakkın ortadan kalkması ya da sınırlanması, zayıflaması sonucuna yol açabilir. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa"nın 2"nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti...sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır ve belirsizlik ortamına neden olur ve bu durum kabul edilemez.
Nitekim 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 177/1"inci maddesinde, tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslahın yapılabileceğinin öngörüldüğü, bu sebeple Yargıtay"ın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceği, 6100 sayılı HMK’nın 177"nci maddesinin yanlış yorumlandığı, 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının 6100 sayılı HMK karşısında güncelliğini kaybettiği, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağına dair Yargıtay hukuk daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihadın birleştirilmesi talep edilmiş ise de, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 E.- 2016/1 K. sayılı kararında 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına benzer gerekçelerle “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Özel Daire bozma kararı sonrası alınan 10.09.2013 tarihli bilirkişi raporuna istinaden davacı vekili tarafından 20.09.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle tazminat tutarı yönünden davasının ıslah edildiği dikkate alındığında belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararları ile tüm dosya kapsamına göre Özel Daire bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağının açıktır.
O hâlde yukarıda açıklanan nedenler gözetildiğinde direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarının yerinde olup olmadığına yönelik temyiz incelemesi yapılmamıştır.
Hâl böyle olunca, davacı vekilinin tazminat miktarına dair temyiz itirazları ile ilgili inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
Diğer taraftan, her ne kadar gerekçeli karar başlığında dava tarihi 07.06.2010 yerine 10.11.2014 olarak gösterilmiş ise de bu yanlışlığın mahallinde düzenlenebilir bir hata olduğu kabul edildiğinden ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
S O N U Ç:
1-Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz isteminin, temyizde hukuki yararı bulunmadığından REDDİNE,
2-Direnme uygun bulunduğundan davacı vekilinin işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.05.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.