Hukuk Genel Kurulu 2015/3298 E. , 2019/516 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İzmir 5. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.05.2013 tarihli ve 2012/196 E.- 2013/306 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 10.11.2014 tarihli ve 2013/22388 E.- 2014/30821 K. sayılı kararı ile;
"...Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti alacağı, hafta tatili ücreti alacağı, yıllık izin ücreti alacağı, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, işyerinde fiilen iki gün çalıştığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, isteklerin reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davacı taraf temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının davalı işyeri çalışanı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacı tarafından, davalı işyerinde 13.10.2008-07.05.2012 tarihleri arasında çalışılmış olduğu iddia edilmiştir. Davalı işveren ise, davacının işyerinde fiilen iki günlük çalışması bulunduğunu savunmuştur. Öncelikle taraflar arasında açılmış bir hizmet tespit davasının bulunmadığı vurgulanmalıdır. Davacının Sosyal Güvenlik Kurumu çalışmasına ilişkin kayıtlarda 18.10.2008-20.10.2008 tarihleri arasında çalışması bulunmaktadır. Dosyaya davacının fotograflı çalışma kartı, 13.04.2012 tarihli faturanın fotografı ve şirkette davacının çekilmiş fotografları sunulmuştur. Dinlenen davacı ve davalı bordro tanıkları davacının iddia ettiği hizmet süresini doğrulayan beyanda bulunmuş olup, işin esasına girilerek tanıkların çalıştıkları sürelerle ilgili bilebilecekleri hizmet dönemi gözönüne alınarak, dava konusu talepler hakkında karar verilmesi gerekirken taleplerin reddine karar verilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir..."
gerekçesiyle bozularak dosya geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait iş yerinde 13.10.2008-07.05.2012 tarihleri arasında gece bekçisi olarak çalıştığını, fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili ücretlerinin ödenmemesinden ötürü iş sözleşmesini 08.05.2012 tarihinde haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı ve diğer bazı işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının 18.10.2008 tarihinde davalı iş yerinde çalışmaya başladığını, 20.10.2008 tarihinde işi beğenmeyerek istifa ettiğini, sonrasında davalı iş yeri ile hiçbir bağlantısının kalmadığını, kendisine anahtar vs. teslim edilmediği gibi, garajın sorumluluğunun da verilmediğini, müvekkili şirketin araçlarının bulunduğu garaja zaman zaman gelen davacının yük almak için bekleyen taşeron firmalara ait tırları yıkayıp temizlediğini, yıkama ücretini şoförlerden aldığını, bu işi çoğu zaman garaj dışında araçların bulunduğu yerde yaptığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının davalı iş yerinde iki gün çalıştığı, istifa ederek işten ayrıldığı, istifa dilekçesinin baskı ile alındığının iddia ve ispat edilmediği, davacı tanıklarının davalı işveren aleyhine görülmekte olan davaları bulunduğundan beyanlarına itibar edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesi ile ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenle bozulmuştur.
Mahkemece, davanın taraflarca hazırlama ilkesine tabi bir dava olduğu, bu nedenle hizmet süresi ile ilgili resen araştırma yapılamayacağı, öte yandan temyiz dilekçesi ekinde ibraz edilen belgelerin yargılama sırasında usulüne uygun ve süresinde sunulmaması nedeni ile değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca fotoğrafların ne zaman çekildiğinin belli olmadığı, davacının davalı iş yerinde çalıştığı iki günlük süre içerisinde çekilmiş olmasının olağan olduğu, kimlik kartının ise delil niteliği taşımadığı, husumetli tanık beyanları dışında davacının davalı iş yerinde iki gün haricinde çalıştığına ilişkin delil bulunmadığı gerekçesi ile önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kuruluna gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından davacının davalı iş yerinde çalıştığına ilişkin dosyada yeterli delil bulunup bulunmadığı, davalı ile başka dosyada husumetli olan tanık beyanlarına itibar edilmesinin ve temyiz dilekçesine ekli olarak sunulan kimlik kartı ve fotoğrafların değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığı, fotoğrafların ve kimlik kartının delil niteliği taşıyıp taşımadığı, burada varılacak sonuca göre tanıkların çalıştıkları sürelerle sınırlı olarak belirlenecek hizmet süresine göre işin esasına girilerek dava konusu talepler hakkında karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nda çalışma olgusunun ispatı ile ilgili olarak özel bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle bu hususun ispatı, genel hükümlere tabidir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 6"ncı maddesine göre “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Dolayısıyla davalı iş yerinde çalıştığını iddia eden davacı, kural olarak bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Fiili bir olgu söz konusu olduğundan, bu durum, kural olarak her türlü delille ispat edilebilir.
Bu kapsamda iddianın ispatı için sıklıkla tanık deliline dayanılmaktadır. Tanık, kavram olarak uyuşmazlık hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Davada üçüncü kişi olması şartıyla, yaşına, hukuki durumuna, taraflarla akrabalık derecesine bakılmaksızın, kural olarak herkes tanık olarak dinlenebilir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenemez.
Öte yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 255"inci maddesi uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz.
Bu durumda akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz ise de, işveren aleyhine dava açan kişiler davacı tanığı olarak dinlenmiş ise, bunların tanıklıklarına kural olarak itibar edilmemesi, birbirlerine tanıklık eden kişilerin beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması, bu tanıkların beyanlarının diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2015 tarihli ve 2013/9-1449 E.-2015/856 K., 29.06.2016 tarihli ve 2015/22-1444 E.-2016/869 K. ile 08.03.2017 tarihli ve 2015/22-1050 E.-2017/433 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı vekili müvekkilinin davalıya ait iş yerinde 13.10.2008-07.05.2012 tarihleri arasında çalıştığını ileri sürmüştür.
Ancak davalı işverence Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK/Kurum) davacı adına 18.10.2008 tarihli işe giriş bildirgesi verilmiş ise de, iki gün sonra yani 20.10.2008 tarihinde işten ayrılış bildirgesi düzenlenmiştir. Bu nedenle iki gün dışında davacının davalı iş yerinde çalıştığına ilişkin Kurum kaydı bulunmamaktadır.
Bununla birlikte davacı taraf iddiasını ispat etmek için tanık delilline dayanmış olup, dinlenen davacı tanıkları davacının iddiasını doğrular yönde beyanda bulunmuşlardır. Ne var ki, bu tanıkların başka mahkemelerde davalı aleyhine işçilik alacaklarının tahsili istemi ile açtıkları davalarının bulunduğu, davalı ile husumet içinde oldukları dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda bu tanıkların beyanlarına tek başına itibar edilmesi mümkün değil ise de, dinlenen davalı tanıklarından ..., 2002 yılından beri davalı iş yerinde çalıştığını, davacıyı bir kaç kez iş yerinde gördüğünü, hangi bölümde çalıştığını, ne zaman işe başladığı ve işten ayrıldığı konusunda bilgisinin olmadığını belirtmiş; diğer davalı tanığı ... ise, 2002 yılından beri davalı şirkete bağlı olarak taşıma işi yaptığını, genelde yola gittiğinden bir hafta ya da on günde ancak geri döndüğünü, sürekli şirketin bulunduğu yerde olmadığını, çalışanların hepsini tanımadığını, ayrıca davacıyı davalı şirkete ait kamyon garajına gittiğinde gördüğünü, ne iş yaptığı, nasıl ve kimin adına çalıştığı konularında bilgisinin olmadığını beyan etmiştir.
İlaveten davalı vekilinin de, davacının iki gün iş yerinde çalıştıktan sonra istifa ettiği, davalı şirketle bağlantısının kalmadığı ancak davalı şirkete ait garaja zaman zaman gelen davacının yük almak için bekleyen taşeron firma tırlarını yıkadığı yönünde açıklamalarda bulunduğu görülmektedir.
Şu hâlde davalıya karşı dava açan davacı tanıklarının beyanları işe giriş kaydı ve davalı tanık anlatımları ile desteklendiğinden bu beyanlarına itibar etmek gerekir.
Öyle ise, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararında işaret edildiği üzere, yan deliller ile desteklenen davacı tanık anlatımları kapsamında bu tanıkların çalıştıkları sürelerle ilgili bilebilecekleri hizmet dönemi göz önüne alınarak dava konusu talepler hakkında karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
Hâl böyle olunca, direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden ötürü BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 02.05.2019 gününde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.