11. Hukuk Dairesi 2015/14265 E. , 2016/73 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 23.12.2014 tarih ve 2011/978-2014/622 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, sigorta acentesi olan müvekkilinin davalı lehine düzenlediği poliçe bedellerinin tahsil edilemediğini, müvekkilinin buna rağmen primleri .... Sigorta"ya ödediğini, bu poliçelere binaen hasar ödemesi yapıldığını, poliçeler üzerinde dain-i mürtehin kaydının bulunup bunların dain-i mürtehine verildiğini, davalı aleyhine başlatılan takibe yapılan itirazın haksız olduğunu ileri sürerek itirazın iptalini ve icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin 2006"dan 2008"e kadar poliçeleri davacıya yaptırtmışsa da bundan sonraki dönemler için poliçelerin yenilenmediğini, hasar ihbarlarının müvekkili tarafından değil üçüncü kişiler tarafından yapıldığını, sigorta şirketinin hasar bedellerini karşılamadığını savunarak davanın reddini ve kötüniyet tazminatının tahsilini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, 11.08.2008-11.08.2009 dönemi için poliçe düzenlendiğinin ihtilafsız olduğu, davacı defterlerine göre bu dönem için 7.879,61 TL alacağın tespit edildiği, ihtilaflı olan 2009 ve 2010 yılında düzenlenen poliçelerle ilgili olarak yapılan değerlendirmede ise; davacı tarafından 11.08.2009-11.08.2010 dönemin kapsayan özel akaryakıt istasyon sigorta poliçesi, 06.08.2009-06.08.2010 dönemini kapsayan tehlikeli maddeler zorunlu sorumluluk sigorta poliçesinin ve ayrıca 01.03.2010-06.08.2010 dönemini kapsayan tehlikeli maddeler zorunlu sorumluluk sigorta poliçesi ek belgesinin tanzim edildiği, anılan dönemler için davalı şirketin başka bir sigorta şirketine poliçe tanzim ettirdiğinin ispat edilemediği, bu poliçelerin akaryakıt istasyonları tarafından yaptırılmasının zorunlu olduğu, 20.09.2009 tarihinde davalı şirket müşterisinin hasar ihbarında bulunulduğu, müşterinin kendiliğinden böyle bir bilgiye sahip olmasının beklenemeyeceği, tüm bunlar dikkate alındığında, 2009 ve 2010 dönemini kapsayan poliçelerin davacı tarafından davalının bilgisi dahilinde düzenlendiği ve bu nedenle davacının prim talep hakkının bulunduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptaliyle 19.927,87 TL asıl alacağın icra takip tarihinden itibaren işleyecek yasal temerrüt faiziyle birlikte takibin devamına, işlemiş faiz talebinin reddine, 9.971,14 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, davalı tarafından ödenmesi gereken poliçe primlerinin davacı acente tarafından dava dışı sigorta şirketine ödendiğinin anlaşılmış olmasına göre davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.021,21 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 11.01.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Somut uyuşmazlıkta;
01.08.2009 tanzim tarihli 11.08.2009/11.08.2010 dönemini kapsayan özel akaryakıt istasyon sigorta poliçesi, 06.08.2009 tanzim tarihli 06.08.2009/06.08.2010 dönemini kapsayan tehlikeli maddeler zorunlu sorumluluk sigorta poliçesi ile 01.03.2010 tanzim tarihli 01.03.2010/06.08.2010 dönemini kapsayan ek sigorta poliçesinin davalının talep ve onayı ile düzenlenmesine rağmen, davalının sigorta primlerini ödememesi nedeniyle aleyhindeki genel haciz yolu ile icra takibine vaki itirazı üzerine davacı-alacaklı vekilince eldeki itirazın iptali davası açılmıştır.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Yargılama sonucunda mahkemece "önceki dönem (01.08.2008 tanzim tarihli 11.08.2008-11.08.2009 dönemini kapsayan) poliçenin de taraflar arasında düzenlenmesi, dava konusu poliçelerin zorunlu sigorta poliçelerinden bulunması, davalının dava konusu bu döneme ilişkin zorunlu poliçeleri başka bir sigorta şirketine yaptırdığını ispat edememesi ve bu dönem içerisinde ....."ın davacıya hasar başvurusunda bulunması nedeniyle dava konusu poliçelerin davalının talep ve onayı ile düzenlendiğinin kabulü gerektiği" gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş,
Davalı vekilinin temyiz istemi sayın çoğunluk görüşü doğrultusunda red edilerek yerel mahkeme kararı onanmıştır.
Sayın çoğunluğun onama gerekçesine katılamıyorum.
Uyuşmazlık taraflar arasında sözleşme ilişkisinin kurulup kurulmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı TTK 1263 maddesine göre, sigorta sözleşmesi hiçbir şekle tabi tutulmamış ise de, sözleşme yapmaya ehil kişilerin karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla sigorta sözleşmesinin kurulacağı kuşkusuzdur. Sözleşmenin yazılı bir belgeye bağlanması ancak ispat açısından önem taşır ve 6100 sayılı HMK. 200 (mülga 1086 sayılı HUMK. 288) maddesinde düzenlenmiş şekilde ispatı gerekir. Sigortacının TTK. 1265 ve 1267 maddeleri uyarınca imzalı bir sigorta poliçesini belli bir süre içerisinde sigortalıya vermesi zorunludur. TTK. 1265, 1267 ve 1295/1 maddeleri birlikte incelendiğinde sigorta şirketinin kendileri tarafından imzalanmış bulunan poliçenin bir örneğini sigortalının ikametgahına götürülerek ona vermek, dilerse bir suretini sigortalıya imzalattırarak almakla yükümlü olduğu görülecektir. (Y.11 H.D. 01.03.2010 gün 2008/11420 Esas, 2010/22995 Karar, 14.02.2011 gün 2010/2367 Esas, 2011/1489 Karar sayılı kararları)
5684 sayılı Sigortacılık Kanun"un 11/3 maddesinde "sigorta şirketleri ve sigorta acenteleri tarafından gerek sözleşmenin kurulması, gerekse sözleşmenin devamı sırasında sigorta ettiren, lehtar ve sigortalıya yapılacak bilgilendirmeye ilişkin hususların yönetmelikte düzenleneceği" öngörülmüş,
Anılan yasa hükmüne dayanılarak .... Müsteşarlığınca çıkarılan ve 28.10.2007 günlü Resmi Gazetede yayınlanan Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinde "Sigortacının bilgilendirme yükümlülüğünün sigortacı tarafından sigorta ettirene ve sigorta sözleşmesine taraf olmak isteyen kişilere karşı sözlü ve yazılı şekilde yerine getirileceği, bilgilendirmenin yazılı yapılmasının esas olduğu, sigortacının asgari bilgilendirmenin yapıldığını ispatla yükümlü bulunduğu, bilgilendirme yükümlülüğünün sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce başlayacağı ve sözleşmenin geçerli olduğu süre içinde de devam edeceği, sigortacının dürüstlük ilkeleri çerçevesinde davranmak, sigorta ettireni yanıltıcı her türlü hal ve davranıştan kaçınmak zorunda bulunduğu",
Yönetmeliğin 7. maddesinde "bilgilendirme yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmemiş, bilgilendirme formu gereği gibi teslim edilmemiş veya bilgiler gerçeğe aykırı düzenlenmiş ise bu hallerden her hangi birinin sigorta ettirenin kararına etkili olmuş ise sigorta ettirenin sigorta sözleşmesini feshedebileceği ve uğradığı zararının tazminini de talep edebileceği",
Yönetmeliğin 8. maddesinde "bilgilendirme formu içeriğinden akdedilecek sözleşmeye ilişkin genel uyarılar, sözleşme ile verilen teminatlar, sözleşmeye eklenebilecek özel hükümler . . . vs. bulunacağı"
Yönetmeliğin 9. maddesinde "bilgilendirme formunun en az iki nüsha düzenlenerek sigortacı tarafından kaşelenip imzalandıktan sonra bir nüshanın sözleşmeye taraf olmak isteyen kişiye imza karşılığı verileceği, imzanın sigorta ettirenin sigorta sözleşmesi ve işleyişi hakkında bilgi sahibi olduğu hususunda aksi ispat edilebilir karine teşkil edeceği" öngörülmüştür.
Somut uyuşmazlığa dönüldüğünde;
Davacı, poliçelerin davalının talep ve onayı ile düzenlendiğini iddia etmekte,
Davalı ise poliçelerin akidi olmadığını, düzenlenmesinde talep ve onayının bulunmadığını savunmaktadır.
Mülga 6762 sayılı TTK 1263 maddesi gereğince, sigorta akitlerinin şekle tabi akitlerden olmaması, poliçenin sadece tarafların hak ve yükümlülüklerini gösteren bir ispat aracı olması karşısında dava konusu poliçelerin davalının talep ve onayı ile düzenlendiğine ilişkin davacı iddiasının, yine davacı tarafça 6100 sayılı HMK 200 (mülga 1086 sayılı HUMK 288 vd.) maddesi uyarınca kesin delillerle ispatlanması gerekir.
Dosyaya mübrez tüm poliçe nüshaları davacı sigorta şirketince ibraz edilmiş olup davalının savunmasında belirttiği gibi hiçbir poliçede davalının imzası bulunmamaktadır.
Dava konusu sigorta poliçelerinin Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye İlişkin Yönetmelik hükümlerine göre düzenlendiği hususunda bilgilendirme formları da davacı tarafça ibraz edilmiş değildir.
Dava konusu sigorta poliçelerinin, davalının talep ve onayı ile düzenlendiğine ilişkin davacı iddiası tüm dosya içeriğine göre yasal delillerle ispat edilememiştir.
Önceki dönem poliçesinin aynı taraflar arasında akdedilmiş olması, dava konusu sigorta poliçelerinin zorunlu sigortalardan bulunması, davalının bu dönem başka sigorta şirketine poliçeyi yaptırdığını ispat edememesi ve...."in hasar başvurusunda bulunması gerekçelerine dayalı olarak yerel mahkemece dava konusu sigorta poliçelerinin davalının talep ve onayı ile düzenlendiği kabul edilmiş ise de HMK 200 maddesi ile Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye İlişkin Yönetmelik"in açık hükümlerine göre bu görüşe itibar edilmesi mümkün değildir.
Zira, ihtilafsız önceki dönem poliçesinin taraflar arasında düzenlenmiş olması salt bu nedenle dava konusu poliçelerinde davalının kabul ve onayı ile düzenlendiği sonucunu doğurmamaktadır.
Keza dava konusu poliçelerin zorunlu sigortalara ilişkin olması ve davalının bu poliçeleri başka bir sigorta şirketine yaptırdığını ispat edememesine yönelik yerel mahkemenin görüşü ispat yükünün yer değiştirmesi sonucunu doğurduğundan, kaldı ki zorunlu olmasına rağmen yaptırılmayan sigortaların varlığı günlük yaşamın gerçeklerinden bulunduğundan yerel mahkemenin bu gerekçeye yönelik kabulü de yerinde değildir.
Diğer taraftan, dava konusu poliçelerin yürürlükte olduğu dönemde, 20/09/2009 tarihinde gerçekleşen riziko nedeniyle.... tarafından davacı sigorta acentesine dilekçe ile müracaat edilmiş ise de, dilekçede hiçbir poliçe bilgisinin bulunmaması, başvuru ile ilgili sigorta şirketince ekspertiz raporu düzenlendiği ve ilgilisine ödeme yapıldığının davacı tarafça dosya içeriği ile ispat edilememesi karşısında dava konusu sigorta poliçelerinin davalının talep ve onayı ile düzenlendiğini kabule yeterli değildir.
Sonuç olarak, dava konusu sigorta poliçelerinin davalının talep ve onayı ile düzenlendiğine ilişkin davacı iddiası yasal delillerle ispat edilemediğinden dava reddedilmek üzere yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken kök ve ek bilirkişi kurulu raporuna rağmen davayı kabul eden yerel mahkeme kararının yazılı gerekçe ile onanmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.