23. Hukuk Dairesi 2014/9153 E. , 2015/564 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve karşı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde asıl davada davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Asıl davada davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı arsa sahibi arasında yapılan 04.08.2006 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde, inşaa edilecek 16 adet villadan 5 tanesinin davalı arsa sahibine, 11 tanesinin de müvekkili yükleniciye ait olacağının kararlaştırıldığını, 16 adet villanın kat irtifakı tapusunu kendi üzerine yapan davalının, müvekkiline düşen villaların bir kısmını çeşitli tarihlerde üçüncü kişilere sattığını, ancak 4,8,11 ve 14 no"lu villalarının tapularının halen uhdesinde bulundurduğunu, müvekkilinin sözleşmeden kaynaklanan tüm edimlerini yerine getirmiş olmasına rağmen, davalının bu villaların tapularını devretmeye yanaşmadığını ileri sürerek, davalı adına kayıtla 4, 8, 11 ve 14 no"lu villaların tapu kayıtlarının iptali ile müvekkili adına tescilini, bunun mümkün olmaması halinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalı vekili, arsa sahibi olan müvekkilinin sözleşmenin imzalandığı tarihte aynı zamanda davacı şirketin de ortağı olduğunu, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi öncesinde davacı şirket ortakları arasında yapılan 23.03.2006 tarihli bir sözleşme ile inşaatın tüm giderlerinin ortaklar tarafından karşılanacağının ve villa satışından kasaya aktarılan meblağ kadar kardan pay alınacağının kararlaştırıldığını, müvekkilinin 15.03.2007 tarihinde şirket ortaklığından ayrıldığını, 07.10.2008 tarihinde yapılan paylaşım ve tasfiye sözleşmesi ile şirket ortaklarının alacakları payların belirlendiğini, inşaatın en geç 07.08.2007 tarihinde teslim edilmesi gerekirken halen teslimin gerçekleşmediğini, pek çok eksik ve ayıplı imalatlar bulunduğunu, davacı şirkete düşen 11 adet villadan 7 tanesinin satış bedelinin davacı şirket yetkilisi tarafından tahsil edildiğini, 11 nolu villanın SSK pirimi, vergi, ruhsat vb. giderlerin karşılanması için satılacağının, geriye kalan 3 villadan 14 nolu villanının şirket ortakları arasında yapılan tasfiye sözleşmesi gereği müvekkiline kaldığını ve 4 ile 8 no"lu villaların satış bedelinin ise müvekkili de dahil üç şirket ortağı arasında paylaştırılması gerektiğini, müşteri bulunduğu takdirde bunların tapu ferağlarını vermeye hazır olduğunu savunarak, asıl davanın reddini istemiş, açtığı karşı davada, villaların geç teslim edildiğini, ayırca bir takım eksik ve ayıplı işler bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 8.000,00 TL"nin davalıdan tahsilini istemiştir.
Karşı davada davalı vekili, davacı arsa sahibinin aynı zamanda şirket ortağı olmasının sonucu değiştirmeyeceğini, kaldı ki şirket hissesini devrettiğini, mülkiyet devrini içeren bahse konu tasfiye protokolleri resmi şekilde yapılmadığından geçersiz olduğunu savunarak, karşı davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, asıl davanın ve karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, asıl davada davacı vekili temyiz etmiştir.
1) Asıl dava taraflar arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat istemine ilişkindir.
Anayasa"nın 141/3. maddesi uyarınca, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır.
Dava tarihinde yürürlükte olan HUMK"nın 388/3. maddesi bu hususu daha ayrıntılı olarak, "Kararda, iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep, bulunması gerekmektedir." şeklinde düzenlemiştir. Karar tarihinde yürürlükte olan HMK"nın 297/1-c maddesi uyarınca da, hükmün tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerekir. Kararlarda bulunması gereken gerekçeler sayesinde taraflar, hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da HUMK"nın 428. maddesi uyarınca Yargıtay incelemesi sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanabilecektir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Açıklanmaya çalışıldığı üzere, mahkemece, tarafların tüm delilleri açıkça değerlendirilerek davanın hangi gerekçeyle reddedildiğinin karara yansıtılması gerekirken, yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması, Anayasa"nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlâl edecektir.
YHGK"nın 07.12.2011 tarih 15-708 E, 737 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere; gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re"sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usûl Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK"na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (A.g.e., s. 472).
Mahkemece, gerekçe bölümünde iddia ve savunmalar, tartışılıp değerlendirilmeden, sadece özetleri yapıldıktan sonra son paragrafta, somut kanıt ve dayanakları açıklanmadan asıl davanın reddine karar verilmiş olup, anılan ilkelere uygun bir gerekçe içermeyen hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2-Bozma nedenine göre; asıl davada davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl dava davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, asıl davada davacı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.