8. Hukuk Dairesi 2010/424 E. , 2010/3030 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil
... ile Hazine ve ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Doğanhisar Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 20.05.2009 gün ve 327/204 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Dava, paftasında yol boşluğu olarak bırakılan yerin kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği hukuksal nedenine dayalı olarak açılmış tescil isteğine ilişkindir.
Davalı Hazine, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçirildiğini, çekişmeli yerin yol olduğunu ve zilyetlikle kazanılmasının olanaklı olmadığını savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu yerin haritasında yol olarak gösterildiği anlaşılmakla, davacının 3402 sayılı Yasanın 41. maddesi uyarınca idari başvuru ile sınır hatasının düzeltilmesini talep etmesi gerekirken davaya konu yapmış olması ve HUMK.nun 7.maddesi gereğince yargı yeri yanlışlığına meydan verilmesi nedenlerinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; eldeki dava 5.9.2008 tarihinde açılmıştır. Davacıya ait komşu 136 ada 19 ve 3 nolu parsellerin kadastro tutanaklarına göre dava konusu yer 5.4.2006 tarihinde paftasında yol olarak tespit edilmiştir. Davacı, davasında tespit öncesi nedenlere dayanmıştır. İşbu dava Dairenin kararlılık kazanmış uygulamalarına göre makul süre içerisinde açılmıştır.
Öte yandan, mahkemece, çekişmeli yerde 29.04.2009 tarihinde keşif yapılmıştır. Dinlenen yerel bilirkişiler “...Özetle, yol’un 4-5 metre genişliğinde olması gerekirken, bu yerde 19 metre genişliğinde yol bırakıldığını, davacı tarafın babasının 1980 yılında ölümünden itibaren bu yere zilyet ettiğini, nizalı yerin tarla olarak kullanıldığını, kadim yolun zeminde aynen mevcut olduğunu” söylemişlerdir. Mahkemece yapılan gözlemde: Kadim yolun zeminde 4-5 metre genişliğinde ve fiilen mevcut olduğunu, dava konusu yer ile yol arasında belirgin sınırın bulunduğu açıklanmıştır. Fenni bilirkişi mevcut gözlem ve anlatımlara göre 1/2000 ölçekli krokili raporunu dosyaya sunmuştur. Ziraatçı bilirkişi ise, çekişmeli yerin, davacıya ait nizasız 19 parselle bir bütünlük gösterdiğini ve yaklaşık 20 yıllık kuru tarım arazisi olduğunu rapor etmiştir. Açıklanan olgular mahkemenin ve tarafların bilgisi dahilindedir. Uyuşmazlık, kadastro çalışmalarında paftasında yol olarak bırakılan bir yerin zilyetlik yoluyla kazanılıp kazanılamayacağında toplanmaktadır. Ya da yerel mahkemenin gerekçelerine göre böyle bir yer için 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi uyarınca idari yoldan sınırın düzeltilip düzeltilemeyeceğine ilişkindir. Bilindiği üzere ve kural olarak; paftasında yol olarak bırakılan (gösterilen) bir yer için tespit öncesi nedenlere dayanılarak, makul süre içinde tescil istekli dava açılabileceği gibi tespitten sonraki nedenlere dayanılarak da 20 yıllık süre tamamlandıktan sonra tescil davası açılabilmektedir. Tüm bunlardan ayrı olarak bilgisine müracaat edilen üç yerel bilirkişi de, bu yerin, 1980 yılına kadar davacının babası, onun ölümünden dava tarihine kadar ise davacının zilyetliğinde olduğunun açıklamaları karşısında somut olayda dava koşulunun bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Kural olarak; davacı taraf, davada eklemeli zilyetliğe tutunduğunda, murislerinden hibe, satış, taksim v.s. gibi yollarla kendisine özgülenmeyen mallarında, o yerin tereke malı olması nedeniyle tüm mirasçıların davayı birlikte açmaları ya da terekeye temsilci atanması veya öteki mirasçıların olurlarının alınması zorunludur. (TMK 640, 701, 702. md). Somut olayda; davanın görülebilirlik koşulu gerçekleşmemiştir. Kaldı ki, davada ayni hakka ilişkin uyuşmazlık söz konusu olup; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41.maddesinin uygulama yeri yoktur. Terekeye dahil bir taşınmaz için davacının tek başına üçüncü kişilere karşı dava açma ve adına tescil isteğinde bulunma sıfat ve yetkisi bulunmamaktadır. Öyle ise, davanın TMK.nun 640, 701 ve 702.maddeleri gözetilerek reddine karar vermek gerekirken maddi olay ve hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru olmamıştır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan gerekçelerle yerinde olduğundan kabulüyle yerel mahkeme kararının davanın görülebilirlik koşulu gerçekleşmediğinden HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 15,60 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 07.06.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.