"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tesbit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Afyon kara hisar İş Mahkemesi"nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.05.2007 gün ve 149-366 sayılı kararın incelenmesi taraflar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 03.12.2007 gün ve 14304-20278 sayılı ilamıyla;
(Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirin sebeplere göre, taraf Avukatlarının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
Davacıdan, teslim ettiği pancar ürününden dolayı 20.09.1997 ve 20.10.1998 tarihlerinde prim tevkifatı yapılmış olup, ürün bedelinden yapılan ilk prim tevkifat tarihini takip eden aybaşı olan 01.10.1997 tarihinden 31.12.1998 tarihine kadar 2926 sayılı Kanun kapsamında Tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti kararı verilmesi yerinde ise de; prim tevkifatı bulunmayan yıllar yönünden yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya elverişli bulunmamıştır.
2926 sayılı Yasanın 3. ve bu Yasanın uygulanma usul ve esasları hakkındaki Yönetmeliğin 5. maddesine göre tarımsal faaliyet; gerek kendi mülkünde, gerek ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, gerekse kamuya ait yerlerde yapılabilir. Anılan Yasanın "Tescilde esas alınacak belgeler" başlığını taşıyan 10. maddesi ile Yönetmeliğin 9. maddesine göre ise; sigortalıları, kayıt ve tescil işlemlerinde valilik, kaymakamlık, özel idare, belediye, muhtarlık ve nüfus idareleri kayıtları ile ayrıca diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, yasayla kurulu meslek kuruluşlarının, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin, tarım kredi kooperatifleri ve birliklerinin, pancar ekicileri üretim kooperatifleri ile birliğin (Pankobirlik), Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş."nin ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtları esas alınmaktadır.
Mahkemece; davada uyuşmazlık konusu olan ürün teslimatı ve/veya prim kesintisi yapılmayan 01.01.1999-30.06.2004 tarihleri arasında davacının, başka ürünler ekmesi ve yasanın öngördüğü sair tarımsal faaliyette bulunmasının mümkün bulunduğu hususu da gözetilmek suretiyle tarımsal faaliyetin varlığı yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde yöntemince ve gereğince araştırılıp soruşturuimalı, tarımsal faaliyetine ara verip vermediği, hangi ürünleri ektiği, ne kadar ürün elde ederek nerelere sattığı, babasına ait olan ve davacıya verdiği tarım arazisinin varlığı, tarım faaliyetinde kullandığı zirai araç ve gereçlerin kime ait olduğu, başkasına ait ise, bunlara ilişkin kira sözleşmesi olup olmadığı ayrıntılı olarak muhtardan ilgili Kurumlardan ve zabıta marifeti ile araştırılmalı, tarımsal faaliyetin varlığı konusunda özel şirketlere ürün teslim etti ise, buna ilişkin belgeler de celp edilmeli ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Öte yandan, eldeki dava gibi sigortalılık süresi tespiti davalarında istemin kısmen dahi olsa hüküm altına alınması durumunda yargılama giderlerinin tümünden davalının/davalıların sorumlu tutulacağının ve vekil ile temsil olunan davalı/davalılar yararına avukatlık ücreti belirlenemeyeceğinin göz ardı edilerek, mahkemece, yanılgılı değerlendirme sonucu yargılama giderlerinin taraflar arasında paylaştırılması ve kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Kurum yararına avukatlık ücreti takdir edilmesi isabetsizdir.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Taraf vekilleri
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
I-Yerel mahkemece; davaya konu istem hakkında 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun kapsam ve tanımına uygun olarak yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya elverişli nitelikte bulunmaktadır.
II-Kısmen kabule karar verilen eldeki davada yargılama giderlerinin tamamından davalı Kurumun sorumlu olacağı, "kısmen redden" dolayı davalı Kurum yararına vekalet ücretine hükmedilemeyeceği yönündeki bozma düşüncesine gelince:
Yargılama giderleri Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 423. maddesinde sayılarak, 6. bendinde vekalet ücretine de yer verilmiştir.
29.05.1957 gün ve 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, karşı tarafa yüklenmesi gereken ve yargılama giderlerinden olan vekâlet ücretine, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden (resen) hükmedilmesi gerekir.
Kural olarak yargılama giderleri, davada haksız çıkan, aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir (HUMK m. 417/1 c.l). Bir davada her iki taraf da kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini haklı çıkma oranına göre taraflar arasında paylaştırır (HUMK m. 417/1 c.2).
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 417. maddesinde tarafların kusuru değil, davada haklı çıkma oranları göz önünde tutulmuştur.
Yargılama giderlerinin davada haksız çıkmış olan tarafa yükletilmesine ilişkin açıklanan ana kuralın bazı istisnaları vardır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 417. maddesinin birinci fıkrasında "kanunen musarrah olan hallerden maadasında" (kanunen açıkça belirtilmiş haller dışında) deyimi ile bu istisnalar kastedilmektedir.
Buna göre; davalı, ilk oturumda davayı kabul ederse ve hal ve durumu ile kendisi aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş ise yargılama giderlerine mahkûm edilemez (HUMK m. 94/11). Yine, davada haklı çıkmış olan taraf, bilerek ve isteyerek davayı uzatırsa veya gereksiz masraf yaparsa ya da elinde bulunup da hükme etkisi olan belgeleri zamanında karşı tarafa bildirmezse, davayı kazanmış olmasına rağmen yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir (HUMK m. 418).
Sigortalılık süresinin tesbitine yönelik davaların taraf ve niteliğinden hareket edilerek, kısmen haklı çıkma durumunda dahi yargılama giderlerinin tümünden davalının sorumlu tutulması gerektiği, reddedilen süreler yönünden davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmeyeceğine yönelik olarak yasalarda özel bir düzenleme öngörülmemiştir.
O halde; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 94 ve 418. maddelerinde öngörüldüğü gibi özel bir sebep bulunmayan hallerde, yargılama giderlerinin davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi, taraflar kısmen haklı çıkarsa, haklı çıktıkları oranda paylaştırılması yasa gereğidir.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.03.2006 gün ve 2006/1-163 Esas, 2006/76 sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.
Davada, kısmen kabule karar verildiğine ve yukarıda açıklanan genel kuralın aksine, HUMK 94 ve 418. maddelerinde öngörüldüğü gibi özel bir sebep de bulunmadığına göre, tarafların haklı çıktıkları oranda yargılama giderlerinin paylaştırılarak, kısmi redden dolayı davalı Kurum yararına vekalet ücretine hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan olgular gözetildiğinde, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
Sonuç: Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle (ONANMASINA), gerekli ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 28.05.2008 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.