11. Hukuk Dairesi 2019/1866 E. , 2020/121 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Safranbolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 16/01/2018 tarih ve 2016/126 E.- 2018/15 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi"nce verilen 14/02/2019 tarih ve 2018/1006 E.- 2019/180 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacının davalıyı hiçbir bedel almaksızın %50 hisse ile kurduğu şirkete ortak yaptığını, ancak noter olarak başka bir ile atanmasının ardından noterlerin ticaretle uğraşma yasağı bulunduğundan hisselerini davalıya devrettiğini, davalının devir bedelini ödememesi nedeniyle Safranbolu İcra Müdürlüğü"nün 2015/218 sayılı dosyası ile başlatılan takibe davalı tarafından haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptaline, %20"den az olmamak şartıyla icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığını, hisse devrinin noter huzurunda yapıldığını ve noterlikçe düzenlenen hisse devri sözleşmesinde davacının ""Devir bedelini nakden ve tamamen aldım"" şeklinde beyanda bulunduğunu, aksinin ispatının ancak resmi senetle mümkün olduğunu savunarak davanın reddi ile %20"den aşağı olmamak üzere tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davacının hem hisse devrine dayanıp, hem de hisse devrinin muvazalı bir şekilde yapıldığını iddia etmesinin çelişkili olduğunu, kişinin kendi muvazaasına dayanarak hak iddiasında bulunmayacağını, devirden sonra imzalanan 21/03/2013 tarihli belge esas alındığında ise tarafların gerçek iradesinin hisse devri olmadığından davacı tarafın talep edebileceği bir hisse devri bedeli de bulunmadığı, davacının alacağında haklı olduğunu ispat edemediği, taraflar arasında görülmüş olan ceza dosyaları da dikkate alındığında takipte haksız olup kötü niyetli olduğu kanaatine varıldığı gerekçeleriyle davanın reddine, alacağın %20"si oranında kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili istinaf etmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesince tüm dosya kapsamına göre, davacının davasını ispat edemediği, davacı yanın takip yapmakta haksız ise de kötü niyetli olduğu kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kötü niyet tazminatı yönünden kabulü ile, İlk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine, kötü niyet koşulu gerçekleşmediğinden davalının kötü niyet tazminatı istenimin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK"nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK"nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK"nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK"nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, istek halinde aşağıda yazılı 34,40 TL harcın temyiz eden davalıya iadesine, 08/01/2020 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı yanca, limited şirket hisse devrinden kaynaklanan alacağın tahsili için davalı aleyhine icra takibine girişilmiş, davalının borca itirazı üzerine duran takibe devam edilebilmesi için işbu dava ikame edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararında, bir taraftan hisse devrine ilişkin noter senedinde devreden davacının devir bedelini aldığını imzası tahtında beyan ettiği, aksinin aynı kuvvette bir belge ile ispatlanamadığı sonucuna varıldığı belirtilmiş, bir diğer yandan ise, davacı vekilinin duruşma zaptına yansıyan beyanı da gözetilerek, tarafların gerçek iradesinin hisse devri olmadığı, taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin devam ettiği, noterde gerçekleştirilen hisse devir sözleşmesinin üçüncü kişileri yanıltmaya yönelik göstermelik bir belge niteliğinde bulunduğu kabul edilmiş, ortada bir devir bedeli ve buna bağlı bir alacak hakkının varlığından söz edilemeyeceği belirtilerek her iki hal bakımından da davanın reddine, icra takibinin haksız ve kötüniyetli olması nedeniyle davacıdan takip konusu alacağın %20’si oranında tazminatın tahsili ile davalıya verilmesine karar verilmiştir.
Söz konusu karar aleyhine davacı yanca istinaf başvurusunda bulunulmuş, başvuru dilekçesinde mahkemenin her iki kabul şekline ilişkin istinaf sebepleri ileri sürülmüş, Bölge Adliye Mahkemesince davacının mahkemenin kabul şekline ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmeyerek bu yöne ilişkin yerel mahkeme gerekçesi ve sonuçta davanın reddine dair karar isabetli bulunmuş ancak “somut olayda davacının kötüniyetli kabul edilemeyeceği” biçiminde bir gerekçe ile, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine, kötüniyet tazminatı isteminin reddine hükmedilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar, davalı yanca, noter devir senedine izafeten hisse devir bedelinin ödendiği, bu nedenle davacının bir alacağı bulunmadığı halde icra takibine giriştiği ileri sürülerek sadece tazminat isteminin reddine yönelik hüküm bakımından temyiz edilmiştir.
Hemen belirtilmek gerekir ki, ilk derece mahkemesince bir yandan ortada geçerli bir hisse devrinin varlığının kabul edilmesi, diğer yandan ise hisse devri sözleşmesinin muvazaa anlaşmasına bağlı görünürdeki hukuki işlem olarak kabulü suretiyle sonuca varılması, kendi içerisinde çelişkili bir yaklaşım olup, bölge adliye mahkemesince bu gerekçenin benimsenmesi yerinde değilse de, temyiz aşamasındaki hukuka uygunluk denetiminin -ortada HMK’nın 369/1. maddesi ile ilişkilendirilebilecek bir husus bulunmadığından- temyiz edenin sıfatı ve ileri sürdüğü temyiz nedenleri ile sınırlı olarak yapılması gerekir. Bu anlamda, bölge adliye mahkemesinin kararındaki tazminatın reddine ilişkin hükmün, sadece, hisse devir senedinde bedelin tahsil edildiği yazılı olmasına rağmen icra takibine girişilmesi olgusu üzerinden hukuka uygunluğu denetlenmelidir.
Bu sınırlı çerçevede yapılan değerlendirmede, Dairemizin aynı nitelikteki bir başka davaya ilişkin 20.6.2017 tarih ve 4870-3892 sayılı emsal niteliğindeki kararında da isabetle vurgulandığı üzere, bölge adliye mahkemesince bizzat davacı ikrarı ile hisse devir bedelinin ödendiği, davacının bir alacağının bulunmadığı kabul edildiğine göre, bu bedelin tahsili için girişilen icra takibi hem haksız ve hem de kötüniyetli kabul edilmelidir. Davacının bu kabul çerçevesinde iyiniyetli olduğunu ileri sürebilmesi olanaksız olup kötüniyetin ayrıca ispatına da gerek bulunmamaktadır. Bu durumda, davalı yararına tazminat hükmü kurulması gerekirken, yetersiz gerekçeye dayalı olarak bu yoldaki davalı isteminin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, Daire çoğunluğunun aksi yöndeki kararına katılamıyoruz.