1. Hukuk Dairesi 2015/18019 E. , 2018/14135 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan..."nın maliki olduğu 173 ada 21 parsel sayılı taşınmazı davalı torunlarına devrettiğini, temlik tarihinde davalıların küçük olduğunu, anne ve babalarının yönledirmesi ile malik olduklarını, baba...’in diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla kötü niyetle hareket ettiğini ileri sürerek davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile veraset ilamındaki payları oranında adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, babaları...’in dava konusu taşınmazı bedeli karşılığında satın alarak tapu kayıtlarını adlarına tescil ettirdiğini, bankadan çektiği kredi ile arkadaşlarından aldığı borç parayı birleştirerek bedeli ödediğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliğin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan...’nın 01.11.2008 tarihinde ölümü ile geriye eşi ..., çocukları davacılar ..., ..., ... ve davalıların babası...’in kaldığı, çekişme konusu 173 ada 21 parsel sayılı 150,25 m2 miktarlı bahçeli kargir ev nitelikli taşınmazın tamamı mirasbırakan ... adına kayıtlı iken, davalılar ...(1990doğumlu) ve...(1985doğumlu) küçük olduklarından velayeten anne .... ve baba... tarafından gerçekleştirilen 12.09.1996 tarihli akitle 142.000.0000ETL bedelle eşit payla devredildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, tanık beyanlarından davalıların babası...’in şoför olarak çalıştığı, davalı tanığı Müddet’in 1996 yılında...’in ev alacağını söylediği, kendisinden yardım istediğini, 4000USD ve üç adet gram altın verdiğini, evi annesinden aldığını ve borcunu 1998 yılında tamamen ödediğini, müteahhitlik yapan tanık...’ın dava konusu taşınmazın kat karşılığı verilip verilmeyeceğini davacı ...’e sorduğu, onunda taşınmazın kardeşinin oğullarına ait olduğunu onlara sorması gerektiğini beyan ettiği, mirasbırakanın eşi tanık....’in ise taşınmazın satış bedelinin... tarafından ödendiğini, satış bedeli ile borçlarını ödediklerini, mal kaçırmanın söz konusu olmadığını belirttiği, davacı tanıklarının muris muvazaasının ispatına yarar bilgileri olmadığı, dosya kapsamı ile bir bütün halinde değerlendirildiğinde mirasbırakan tarafından yapılan temliğin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı açıktır.
Öte yandan, davacı tanığının çekişmeli taşınmazın davalılara sünnet hediyesi olarak verildiğine ilişkin beyanı mahkemece hükme esas alınmış ve satışın gerçek olmadığı, sünnet hediyesi olarak karşılıksız verildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş olup, 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmayı amaçladığı durumlarda uygulanacağı gözetildiğinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 298/2 maddesine aykırılık teşkil edecek şekilde hüküm kurulması da isabetli değildir.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalıların bu yöne değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.