(Kapatılan)20. Hukuk Dairesi 2020/23 E. , 2020/2733 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 08/09/2020 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davacılar ... ve ... vekili Av. ... ile davalı Hazine vekili Av. ... geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili, 13/09/2013 havale tarihli dava dilekçesi ile 1936 yılında Bulgaristan"dan göç etmeleri nedeniyle 2510 sayılı İskan Kanununa göre 70 TL bedelle Davut oğlu Ahmet, karısı ... ve oğlu ..."e tevzien verilen ... köyü Cilt:2-B, sayfa 68-69, sıra: 338, muhcir kağıdı no:481 de kayıtlı tapunun (hudutları; ...: ..., ...: fundalık, ...: ..., ...: yol) gösterdiği 35 dönüm taşınmaz üzerine, 1960 yılında yapılan kadastro sırasında 617 parsel sayısı verilerek, başka ailelere tevzien verilen Nisan 1941 tarih, cilt: 97 (zabıt), sayfa: 99, sıra:9 nolu kaydın uygulandığını, daha sonra 617 ile 620 sayılı parsellerin tespit maliki olan dava dışı kişiler ile Hazine arasında görülen kadastro tespitine itiraz davası sonunda, Söke Tapulama Mahkemesinin 1966/12 E. -1978/29 K. sayılı kararıyla, 617 sayılı parsele uygulanan tapu kaydının mahalline uymadığı belirlenerek davanın reddine, tespit gibi tescile karar verildiğini, taşınmazın bu şekilde haksahibi olmayan kişiler adına tespit ve tescil edildiğini, kendilerinin taşınmazı iskan tapusu maliklerinden ..."dan 14/06/2013 tarihinde satın aldıklarını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 50.000.-TL"nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 29/5/2018 tarihli harçlandırılmış ıslah dileçesiyle ise talebini 19.942.830,86 TL"ye yükseltmiştir.
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle, olmadığı takdirde davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, zarara yol açan eylem ve işlemlerin kadastro tespiti sırasındaki idari işlemler olduğu, adli yargıda değil; idari yargıda tam yargı davası olarak görülmesi gerektiği gerekçesiyle, yargı yolu bakımından dava dilekçesinin reddine, davacıların idari yargıda ayrı bir dava açmakta muhtariyetine karar verilmiş, hüküm davacılar vekilinin temyizi üzerine Dairenin 06/12/2016 gün ve 2016/8768 E. - 2016/11751 K. sayılı kararıyla bozulmuştur
Dairenin bozma kararında özetle; "Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır. (Anayasa m. 35/1, AİHS Ek Prot. 1-1). Türk Medeni Kanununun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi tanınmıştır.
4721 sayılı TMK"nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur." hükmünü içermekte ve bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında; kişilerin mal varlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin
sorumluluğu için önem taşımamakta; sadece, Devletin memuruna rücuu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
Davacılar, çekişmeli taşınmaza, 1941 yılında iskanen verilen tapu kaydının 1960 yılında yapılan kadastro sırasında uygulanmadığı, bu nedenle mülkiyet hakkının kaybedildiği iddiasına dayanmaktadır. Bu durumda, dava idari yargıda görülmesi gereken bir dava olmayıp, mülkiyetin kaybı ve devletin kusursuz sorumluluğu nedeniyle açılan tazminat istemine ilişkin olduğuna göre, adli yargıda çözüme kavuşturulması gerekir.
Bu nedenle, mahkemece davanın esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir." hususlarına değinilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucu; Söke Tapulama Mahkemesinin 08.06.1978 gün ve 1966/12 E. - 1978/29 K. sayılı kararı taşınmaza ilişkin tapulama işleminin kesinleştiği, dava konusu somut olaydaki tazminat isteğinin temelini oluşturan tapu iptaline ilişkin mahkeme kararın kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra dava açıldığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından esasa yönelik, davalı Hazine vekili tarafından ise vekalet ücretine yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir.
1) Davacılar vekilinin temyiz itirazları yönünden; incelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
29 Hazine vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarına gelince; mahkemece, davanın zamanaşımı sebebiyle reddedildiği nazara alındığında karar tarihi olan 2019 yılı Avukatlı Asgari Ücret Tarifesine göre nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir. Ancak, derecattan geçen dosya süreci dikkate alındığında mahkemece verilen ilk kararın temyizi neticesinde Dairemiz tarafından bozma kararı verildikten sonra davacı vekilinin talebini ıslah ettiği ve bu durumun bozma kararı sonrasında ıslahın mümkün olmadığını belirten 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararına ve her ne sebeple olursa olsun bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 6/5/2016 gün ve 2015/1 E. - 2016/1 K. sayılı kararına aykırılık teşkil ettiği açıktır. Bu sebeple davalı lehine hükmedilecek vekalet ücretinin, davacı vekilinin dava dilekçesinde belirttiği talep miktarı olan 50.000 TL üzerinden hesaplanması gerekirken yazılı şekilde maktu vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamıştır. Kararın bu sebeple bozulması gerekirse de; bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz isteminin (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle KABULÜNE, gerekçeli kararın 5. bendinde yazılı olan “2.180,00 TL” ibaresinin çıkarılarak yerine “4.200,00 TL”ibaresinin yazılmasına, davacının temyiz isteminin (1) nolu bentte açıklanan nedenle reddiyle kararın düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, temyiz isteminin duruşmalı yapılması nedeni ile Yargıtay"daki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 2.540,00.-TL vekalet ücretinin davacı yandan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine, temyiz harcının istek halinde iadesine 08/09/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.