11. Ceza Dairesi 2017/3704 E. , 2017/6696 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 26.07.2016 gün ve 2016-4131 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02.09.2016 gün ve KYB.2016/318420 sayılı ihbarnamesi ile;
Özel belgede sahtecilik suçundan sanık ..., 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 207/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/6. maddesi gereğince sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Ergani 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 05/05/2015 tarihli ve 2015/27 esas, 2015/310 sayılı kararına savcılık ve sanık tarafından ayrı ayrı yapılan itirazların reddine ilişkin Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/09/2015 tarihli ve 2015/438 değişik iş sayılı kararı ile aynı Ceza Mahkemesinin 03/11/2015 tarihli ve 2015/476 değişik iş sayılı kararlarının “1- Ergani 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 05/05/2015 tarihli kararının ilgililere tebliğini müteakip itiraz sürelerinin dolması beklenip, tüm itiraz taleplerinin birlikte değerlendirilerek tek karar üzerinden işlem yapılması gerekirken ayrı ayrı karar verilmesinde,
2- Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 10/06/2014 gün ve 2013/834 Esas, 2014/321 sayılı kararında belirtildiği üzere, 6217 sayılı Kanun"un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna eklenen geçici 3. madde uyarınca mahalli Cumhuriyet savcılarının, duruşmalarına iştirak etmedikleri Asliye Ceza Mahkemesi kararlarına karşı, 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK"un 310. maddesinin 3. fıkrası kıyasen uygulanmak suretiyle, tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz kanun yoluna başvurabilecekleri, temyiz süresinin görüldü ile değil tefhimle başlayacağı, somut olayda Ergani 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 05/05/2015 tarihli ve 2015/27 esas, 2015/310 sayılı kararın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına görüldü işleminin yapılması için gönderildiği, Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı.... tarafından anılan karara UYAP üzerinden elektronik imzalı olarak 04/06/2016 tarihinde itiraz edildiği, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/09/2015 tarihli ve 2015/438 değişik iş sayılı kararı ile itiraz tarihinin 04/06/2015 olduğu, ancak havale tarihinin 17/09/2015 olduğu ve süresinde itiraz yasa yoluna başvurulmadığı gerekçesiyle itirazın süre yönünden reddine karar verildiği, ancak dosya arasında bulunan UYAP görüntü çıktısına göre itirazın 04/06/2015 tarihinde saat 18:32"te UYAP üzerinden yapıldığının anlaşılması karşısında, itirazın süresinde yapıldığının kabulü ile esas yönünden itirazın kabul veya reddine ilişkin karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde,
3- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22/01/2013 tarihli ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararı ile itiraz merciinin sadece şekli olarak değil, hem maddi olay, hem de hukuki yönden inceleme yapabileceği yönündeki kararı nazara alındığında, itiraz merciince işin esası hakkında da inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin koşulların var olup olmadığı yönünden değerlendirme yapılarak itirazın reddine karar verilmesinde,
4- 19/02/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanunun 104 ve 105. maddeleri ile değişik 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu"nun 63. maddesinin 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan 56. maddesinin 4. fıkrasındaki "Kişinin bilgisi ve rızası dışında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisi tarafından abonelik tesisi, işlemi veya elektronik kimlik bilgisini haiz cihazların kayıt işlemi yapılamaz ve yaptırılamaz, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenemez, evrakta değişiklik yapılamaz ve bunlar kullanılamaz" ve 5. fıkrasındaki "Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz" hükmü karşısında; özel hüküm niteliğinde bulunan 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu"nun 56. maddesindeki düzenleme gereğince sanığa ön ödeme önerisinde bulunularak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeksizin, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde, isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,
Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
İncelenen dosya içeriğine göre; hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkumiyet kararı olmadığı gibi, davayı esastan sonuçlandıran bir hüküm de değildir. Ceza Genel Kurulu’nun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararında belirtildiği gibi, bu karar “koşullu bir düşme kararı” niteliğinde olup, CMK’nun 231. maddesinin 10 ve 11. fıkraları uyarınca, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, kamu davası aynı Yasanın 223. maddesi uyarınca düşürülecek, aksi halde ise açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz vaki olduğunda, merciince ne şekilde inceleme yapılacağı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.04.2009 gün ve 2009/64 Esas, 2009/83 karar sayılı içtihadında açıklanmıştır. Buna göre; İtiraz mercii, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesinin koşullarının (suça ve sanığa ilişkin) olup olmadığını, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında hukuka aykırılık (denetim süresinin doğru belirlenip belirlenmediği, denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmiş ise, belirlenen yükümlülüklerin yasada düzenlenen yükümlülüklere uygun) olup olmadığı yönünden inceleme yapacaktır. İtiraz merciinin, suçun sübutu ve nitelendirilmesi gibi esasa ilişkin hususlarda değerlendirme yapması olanaklı olmadığı gibi açıklanmayan mahkûmiyet hükmü içeriğindeki hukuka aykırılıkları da denetlemesi mümkün değildir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.01.2013 gün ve 2012/10-534, 2013/15 sayılı kararında ise, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına itiraz vaki olduğunda merciince, 5271 sayılı CMK"nun 267-271. maddeleri uyarınca hem maddi olay hem de hukuki yönden inceleme yapılması gerektiği kabul edilmiştir. Açıklanan kararlarda, itiraz merciince yapılacak şekli incelemenin kapsamı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte, esasa müessir incelemenin çerçevesinin belirlenmesi gerekmektedir. Buna göre;
5271 sayılı CMK"nun 231/5 fıkrasında, sanığa “yüklenen suçtan” dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise, mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceğinin öngörülmüş olması karşısında; merciin öncelikle, sanığa yüklenen eylemin kanunda suç olarak tanımlanıp tanımlanmadığını incelemesi gerekmektedir. Kanunun lafzında "yüklenen suçtan" dolayı yapılan yargılamadan bahsedilmiş olması nedeniyle sanığa yüklenen eylemin kanunda suç olarak tanımlanması zorunludur. Bunun gibi, kanunda suç olarak tanımlanan eylemin cezası da, hükmün açıklanmasının geri bırakılması sınırları içerisinde kalmalıdır. Vasıflandırmada hata yapılmak suretiyle uygulanma imkanı bulunmayan suçlar için hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi de merciin inceleme kapsamı içinde kabul edilmelidir. Esasen her iki inceleme bir yönüyle esasa müessir olarak kabul edilebilirse de, kanunun lafzı karşısında bu incelemenin aynı zamanda, şekli bir inceleme olduğunu söylemek mümkündür. Aksinin kabulü, kanunda suç olarak tanımlanmayan, tanımlanıp da kapsam dışında kalan eylemler için, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi ve bunun da herhangi bir incelemeye tabi tutulmaması sonucunu doğuracaktır ki, bu kanun koyucunun öngördüğü ve istediği bir sonuç değildir. Bunun dışında, merciin, suçun sübutu ya da ceza miktarı itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması sınırları içerisinde kalan eylemin vasıflandırması ile ilgili bir değerlendirme yapması mümkün değildir. Zira, bu tür aykırılıklar hükmün açıklanması durumunda temyiz ya da kanun yararına bozma yasa yollarının konusunu oluşturacaktır.
Diğer yandan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararından sonra; sanığın ölmesi, dava zamanaşımı süresinin dolması, şikâyete tabi suçlarda şikâyetten vazgeçilmesi, yürürlüğe giren yeni kanunla fiilin suç olmaktan çıkarılması veya daha az cezayı gerektiren ya da ön ödemeye tabi bir suç olarak düzenlenmesi gibi durumlarda, mahkemenin bunları dikkate alarak yeni bir hüküm kurması adil yargılama, maddî gerçeğe ulaşma ve çabukluk ilkeleri gereğince zorunludur.
Yukarıda anlatılan hususlar ışığında; Ergani 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nce 2015/27 E., 2015/310 K. sayılı kararın verildiği tarihte 5809 sayılı Kanun’un 6518 sayılı Yasa ile değişik halinin yürürlükte olduğu, anılan eylemin ön ödemeye tabi bir suç olarak düzenlendiği ve mahkeme tarafından bu hususun gözetilmeden karar verildiği, dolayısıyla sonradan ortaya çıkan bir kanuna aykırılık söz konusu olmadığı gibi eylemin gerek 5809 sayılı Yasaya muhalefet suçunu gerekse 5237 sayılı Yasanın 207/1 maddesinde düzenlenen özel belgede sahtecilik suçunu oluşturması halinde dahi her iki suçun ceza miktarı itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması sınırları içerisinde kaldığından merciinin eylemin vasıflandırması ile ilgili bir değerlendirme yapmasının mümkün bulunmadığı ve kanun yararına bozmanın, hâkim veya mahkemeler tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelenmesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kabul edilen olağanüstü bir kanun yolu olması ve her hukuka aykırılık için kanun yararına bozma istenemeyeceğinin anlaşılması karşısında; kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamenin 3 ve 4. fıkralarındaki istem yerinde görülmediğinden REDDİNE, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamenin 1 ve 2 nolu fıkralarındaki istem yerinde görülmekle, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.09.2015 gün ve 2015/438 ve 03.11.2015 gün ve 2015/476 değişik iş sayılı kararlarının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde ikmaline, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 16.10.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.