11. Hukuk Dairesi 2016/5505 E. , 2017/7561 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ...1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 10/03/2016 tarih ve 2012/560-2016/309 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalıların, kendisinden para yatırılması durumunda istediği zaman tamamını geri alabileceğini ve yüksek faiz uygulaması olduğunu belirterek para tahsil edildiğini, parasını geri almak istediğinde ise şirket yetkilileri tarafından her defasında paranın faizi ile birlikte geri ödeneceğine dair güvence verilerek ileri tarihlere ertelendiğini, bu şekilde oyalandığını iddia ederek davalı şirkete ortak olmadığının tespiti ile 5.314,88 Euro (12.254,52 TL)"nin en yüksek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davacı tarafı şirketin pay defterinde kayıtlı olduğunu, hazirun cetvellerinde gösterildiğini, devralmış olduğu hisselerin muteber hisseler olduğunu, şirket ortaklığı bir alacak hakkı doğurmadığı savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davanın , davalı şirkete sermaye olarak verdiği paranın tahsili istemine ilişkin olduğu, davacının davalı şirkette geçerli bir ortaklığının olduğu, TTK hükümlerine göre payını şirketten talep edemeyeceği, bir an için davacının davalı şirketten usulünce hissedar yapılmadığı ve ortaklığının geçerli olmadığı düşünülse bile bu kez eylemin haksız fiil sorumluluğunun düşünülebileceği ancak davacının hisse devir ve kabul sözleşmesine göre davalı şirkete 1998 tarihinde hissedar olduğu, haksız fiil tarihinin de bu tarih olacağı ve davalılar vekilinin de cevap dilekçesinde süresinde zamanaşımı ilk itirazında bulunduğu, davalılar hakkında hile ve desise teşkile edecek dolandırıcılık eyleminden yapılmış herhangi bir ceza soruşturması ve kovuşturmasının olmadığı, davalılar hakkında açılan diğer davaların ise SPK"ya muhalefet, güveni kötüye kullanmak ve TTK"ya muhalefet olduğu, bunların da şirket işleyişinden kaynaklanan mevzuata aykırılıklar teşkil ettiği, güveni kötüye kullanma suçunun ... Group A.G"ye ilişkin olduğu ve buradaki eylemin de hile ve desise teşkil etmediği, ortaklık ilişkisinden kaynaklandığı, iddia edildiği gibi bir kısım dosyalardan tanıkların ve
mağdurların şirket yetkililerinin kendilerini istedikleri zaman yatırdıkları parayı alabilecekleri yönünde beyanları ile kandırdıklarını iddia etmiş iseler de davacının A.Ş"ye ortak olduklarını bilmeleri gerektiği, şirket yetkililerinin bu basit yalanlarının hile ve desise niteliğinde olmadığı, bu nedenle dolandırıcılık eyleminin de davacı tarafından yasal delil ile ispatlanamadığı gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava geçerli şekilde ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğü ve davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadı istemine ilişkindir.
Dairemizden geçen emsal dosyalardan anlaşılacağı üzere, davalı şirket hakkında düzenlenen SPK raporlarında, hisse senetlerinin izinsiz halka arz edildiği, sermaye artırım kararı verilmesine ilişkin genel kurul toplantısından önce halka arz işlemine başlandığı, ... Grubu şirketleri tarafından yasal kayıtlara aktarılması zorunlu hususların yerine getirilmediği, muhasebe kayıtlarında gerçeğe aykırı kayıtlar bulunduğu, kâr ve zarar kalemlerinin gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu, hisse devir sözleşmelerinde bazı kişilerin ortaklık pay defterinde gözükmediği, kanun dışı yollardan para toplandığı belirtilmiş, bu kapsamda içinde davalı şirket yöneticisinin de bulunduğu sanıklar hakkında ...2. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2006/253 Esas sayılı davasında ihraç edilecek hisse senetlerinin SPK"ya kaydettirilmesi aşaması tamamlanmadan halka arz işlemine başlandığı, pay bedellerinin usulsüz tahsil edildiği belirlenerek mahkumiyet kararı verilmiş, Yargıtay 7. Ceza Dairesi"nin 13.06.2007 tarihli ilamı ile onanmış, ...2. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2006/121 Esas sayılı dosyasında SPK"dan izin alınmadan hisse senetleriyle ilgili aracılık faaliyetinde bulunulduğu iddiasıyla dava açılmış, sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararları Yargıtay 7. Ceza Dairesi"nin ilamı ile zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmış, yine usulüne uygun olarak defterlerin tutulmaması nedeniyle davalı şirket yöneticisi hakkında mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşme ehliyeti, hukuka, ahlaka, adaba uygunluk, ifa imkansızlığının bulunmaması, irade ile beyan arasında uyum, geçerlilik şeklinin arındığı hallerde bu şekle uygunluk gerekmekte olup, bu unsurlardan birinin eksikliği halinde ortada irade açıklaması bulunmasına rağmen, bu irade bir borç doğurmayacaktır (Bkz. Prof Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Genel Hukuku Genel Hükümler, 2. baskı, sayfa 50).
818 sayılı BK"nin 28. maddesine göre hile, diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran ya da bu düşünceyi güçlendiren gerçeğe aykırı eylem ve davranışları ifade eder. Hile nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için kişide aldatma kastının bulunması gerekir. Buna göre kişinin ileri sürdüğü ya da açıklanan zorunluluğu bulunmadığı halde susmuş olduğu nitelikler, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etme veya sözleşme düşüncesini pekiştirme amacıyla ortaya konulmuş olmaktadır. Kişi bu eylem ve davranışlarda bulunmasaydı diğer tarafın bu sözleşmeyi yapmayacağı bilinç ve düşüncesinde olmalıdır. Aldatma kastında, kişiyi gerçek dışı eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle sözleşme yapmaya ikna etme düşüncesi vardır. Bir başka ifadeyle, sözleşmenin yapılması ile aldatma eylemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Hileye uğrayan kişinin iradesi sakatlanmıştır. Bu nedenle sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir. Sözleşmenin iptali halinde tarafların aldıklarını iade yükümlülüğü doğacaktır.
Somut olayda, davacı taraf, davalıların yüksek oranda kâr verileceği ve yatırılan paranın istenildiği an çekilebileceği vaadi ile binlerce kişiden para tahsil ettiğini, ancak bir süre sonra talep edilmesine rağmen toplanan paraların geri verilmediğini, para toplama işleminin Bankalar Kanunu, TTK, SPK ve BK’ya aykırı olduğunu iddia etmiş, davalılar ise davacı taraf ile müvekkilleri arasında ortaklık ilişkisinin kurulduğunu ve TTK"nin 329 ve 405. maddeleri gereğince ödediği parayı geri isteyemeyeceğini savunmuşlar, mahkemece de bilirkişi raporu alındıktan sonra yazılı şekilde, davacının davalı şirketteki ortaklığının geçerli olduğu, sermaye olarak şirkete verilenin geri istenemeyeceği, kaldı ki davalıların eylemi haksız fiil olarak değerlendirilse dahi davalıların zamanaşımı definde bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, mahkemece alınan ve benimsenen bilirkişi raporunda, vaki olay açısından şirket muhasebe kayıtlarında davacının pay sahibi olduğuna ilişkin bir kayda rastlanılmadığı, defterlerin mevcut durumu nazara alındığında pay sahipliği durumunun şirket kayıtlarından tespit edilemeyeceği, ancak birikimlerini değerlendirmek isteyen bir kimse ile fon talep eden bir anonim şirket arasındaki ilişkinin kural olarak ortaklık ilişkisi olarak nitelendirilebileceği belirlenmiştir.
Bilirkişi raporunda açıkça, şirket muhasebe kayıtlarında davacının pay sahibi olduğuna ilişkin bir kayda rastlanılmadığı, defterlerin mevcut durumu nazara alındığında pay sahipliği durumunun şirket kayıtlarından tespit edilemeyeceği belirlendiğine göre, bu durumda taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu aşamadan sonra davacının zararından davalıların haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durularak, haksız fiil, hile ve aldatma olgusunun tespiti yapılırken SPK, TBMM, MASAK raporları, davalı şirketin yöneticileri hakkındaki ceza dosyaları, bu dosyalardaki tanık beyanları da nazara alınarak, her bir davalının hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
2- Ayrıca, mahkemece, davalılar hakkında dolandırıcılık veya başka bir haksız fiil sorumluluğundan dolayı yapılmış herhangi bir ceza soruşturması ve kovuşturmasının olmadığı, davalıların eylemi haksız fiil olarak değerlendirilse dahi davacının davalı şirkete ortak edildiği tarihin haksız fiil tarihi olacağı ve davalıların zamanaşımı def’inde bulunduğu ve zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle de davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, mahkemece, ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakaların neler olduğunun belirlenmesi, tespit edilen maddi vakıalar varsa, bu maddi vakıaların dosyada mevcut, davacı tarafından ibraz edilen deliller ve görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporlarıyla birlikte değerlendirilerek davacının uğradığını iddia ettiği zarardan davalıların sorumlu olup olmayacağının saptanması, her bir davalının hukuki durumunun ve davalılar vekilinin zamanaşımı def"inin buna göre tayin ve takdir edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gereklidir.
Bu noktada üzerinde durulması gereken öncelikli husus, davada zamanaşımı def"inin ileri sürülmesinin dürüstlük kurallarına aykırı olup olmadığıdır. Her ne kadar bir borçlunun, borcunun zamanaşımına uğradığını ileri sürmesi ve bu yolla borcunu ödemekten kaçınması, tüm çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi Türk Hukuku bakımından da kanunen kendisine tanınan bir hak olup, zamanaşımı def"inin ileri sürülmesi tek başına borçlunun dürüstlüğe aykırı bir davranışı olarak kabul edilemez ise de bazı hallerde zamanaşımı def"inin ileri sürülmesi dürüstlük kuralıyla bağdaşmayabilir (K.Oğuzman, T.Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler 2009, s. 482). Zamanaşımı def"inin ileri sürülmesinin hangi hallerde dürüstlük kuralına aykırı bulunduğu hususunda normatif bir düzenleme bulunmadığından, bu hususun varit olup olmadığının her somut uyuşmazlığın özellikleri nazara alınarak değerlendirilmesi gerekir.
Bilimsel ve yargısal içtihatlarda davacının dava açmaması için oyalanması durumu dürüstlük kuralına aykırılık olarak kabul edilmektedir. (age, s:482 vd.). Somut uyuşmazlıkta da taraflar arasında çekişmesiz olduğu üzere, "Hisse Devir ve Kabul Sözleşmesi" başlıklı belgeler karşılığında para tahsil edildiği, her ne kadar davalı taraf bu paralar karşılığında davacının ortak yapıldığı savunulmuşsa da, bu konumdaki kişilerin gerçekten ortak olup olmadığının ve davalıların bu anlamda bir haksız fiillerinin bulunup bulunmadığının anlaşılması, ancak yukarıda anılan ve uzun süren hukuk ve ceza davalarında yapılacak incelemeler sonucunda mümkün olacaktır. Davadaki zamanaşımı def"inin ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde de bu olguların göz önünde bulundurulması gerekeceği tabiidir.
Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere davalı taraf davada bir yandan davacının davalı şirketin ortağı olduğunu bildirirken, diğer yandan yatırılan paranın istendiği an geri alınabileceğine inandırılıp, güven telkin edilen ve yatırılan parasını alamayacağının anlaşılması üzerine işbu davayı açtığı ileri sürülen davacıya karşı, paranın yatırılış tarihine göre zamanaşımı süresinin dolduğunu savunmaktadır. Bu şekilde zamanaşımı def"inin ileri sürülmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşır bir tutum olmadığı açıktır. Bu itibarla, mahkemece, anılan hususlar gözden kaçırılarak, davalıların zamanaşımı definde bulundukları ve zamanaşımı sürelerinin geçtiği gerekçesiyle de davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 25/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.